Pasaklı İstanbul

Güncelleme Tarihi:

Pasaklı İstanbul
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 14, 2003 00:00

EZELDEN beri tertipsizlikten, pasaklılıktan rahatsız olurum. Şimdi yaşlandım mı neden, İstanbul'un bir türlü bitmek bilmeyen inşaat çalışmalarından sonra bu rahatsızlığım, moral bozukluğu haline dönüştü. Biliyorum ki, elli yıldır yaşadığım Kadıköy'de ben ölünceye kadar, hiçbir imar işi bitmeyecek, daha doğrusu bitirilmeyecek. Eskaza biten olursa, derhal yeni bir proje hazırlanıp, yapılmışların yıkımına girişilecek. Bırakın Kadıköy'ü, bu şehrin herhangi bir ana güzergáhında veya herhangi bir semtinde, iki ay toz toprak görmeden yaşanabileceğine dair ümidim de kalmadı.Yıllar önce, dünyanın bütün büyük kentleri için ‘‘şehir rehberi’’ kitapları yazan bir İngiliz'in makalesini okumuştum. İstanbul'a belli aralıklarla 20 yıldır gelip gittiğini söyledikten sonra, bu şehrin insanda bıraktığı temel izlenimin ‘‘ná-tamamlık’’ (incompleteness) olduğunu söylüyordu. Ben de bunun üzerine ‘‘İstanbul'un tamamı, ná-tamamdır’’ diye bir deyiş uydurmuştum. Ama son yılların İstanbul'u, pasaklılıkta geçmişe rahmet okutturdu.* * *Bu işler niçin böyle oluyor? İktisat kelimesi, Mehduh Yaşa Hoca'nın öğrettiğine göre ‘‘maksat’’ kökünden gelir. İktisatçı, gördüğü her olayın bir maksada hizmet ettiğini, toplum hayatında, maksatsız bir ‘‘hareket’’ olmayacağına inanan kişidir. İmar faaliyetinin görünen maksadı, halka hizmettir. Projesi ne kadar yanlış, maliyeti ne kadar yüksek olursa olsun, her imar faaliyeti sonunda ortaya bir eser çıkar. Bu eserlerle, halka az da olsa, belli bir hizmet de götürülmüş olur. Ancak eser yaratıyoruz diye girişilen bu sonu gelmez ‘‘YYY’’ (Yık-Yap-Yık) ‘‘hareket’’lerinin esas maksadı, halka hizmet götürmek değil, ‘‘bereket’’ yaratmaktır. Tabii bereketin, özellikle ve öncelikle eşe, dosta ve partili yandaşlara doğru kanalize edilmesi şartıyla. Bunlar, hepinizin bildiği ve konuştuğu hususlar. Gelgelelim bu inşaat işlerinin, uzun sürmesinin ve çevreyi ciddi şekilde rahatsız etmesinin ‘‘iktisadi’’ sebebine. Bugün, bu meseleyi irdeleyeceğim.* * *Her proje, bu ister su borusu döşemek olsun, ister alt-üstgeçit inşa etmek, birden çok alt projeden meydana gelir. Mesela iş, boru ferşi ise, kanal kazısı, döşeme-kaynak, dolgu, asfalt kaplama gibi alt işlerden meydana gelir. Bu alt işlerin her birinin birim maliyeti, yapılan işin miktarına göre değişir. Yani iş ne kadar çoksa, birim maliyet o kadar az olur. Ana yüklenici, işin tamamını öyle bir fiyata alır ki, çoğu zaman o işten kár etmesi imkánsızdır. Zaten Türkiye'de müteahhitlik ‘‘işi zararına alıp, onu kárlı hale dönüştürme’’ sanatıdır. Bu şekilde alınan ve taşeronlara dağıtılan bir işin, şartnameye uygun, zamanında ve taahhüt edilen fiyata bitmesi mümkün değildir. Her yüklenici ve taşeronları, kazançlarını artırmak için, birinci günden itibaren iki şey yapar. 1) Çeşitli bahane ve gerekçelerle aldıkları işi büyütür. 2) Elindeki teçhizatın boş durmasını minimize etmek için, işleri sıraya sokar. Bu maksatla, yetiştiremeyeceği kadar iş alır. Böylece hem birim maliyeti düşürür ve hem de işi hızlı yapmanın ek maliyetinden kurtulur. Buna karşılık toplum da, hem uzun süren ‘‘büyütülmüş’’ inşaatın rahatsızlığına, hem de işin şişmiş maliyetine katlanır. Tenkitlere cevap vermenin çaresi ise inşaatın etrafına ‘‘Çevreye verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı özür dileriz’’ diye birkaç tabela asmaktır.Son Söz: Usta, iş beklemez; iş, usta bekler.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!