Murat Bardakçı
Oluşturulma Tarihi: Ekim 30, 2005 00:00
İstanbul’da 1687 yılının sonlarında büyük bir kaos yaşanmış, yönetimden memnun olmayan ve aylar boyunca maaş alamayan yeniçeriler zamanın sadrazamı Siyavuş Paşa’nın konağını basmış, ‘gaza malıdır’ deyip Paşa’nın cariyelerini sırtlayıp götürmüşler, namusunu korumak için isyancılarla mücadeleye girişen Siyavuş Paşa ise hemen oracıkta öldürülmüştü.
Sultan İkinci Süleyman’ın 8 Kasım 1687’de tahta çıkışının ilk günlerinde İstanbul’da büyük bir kaos yaşanmış, zorbalar paşaların evlerini basıp ‘gazá malıdır’ diyerek cariyeleri kaçırmışlardı.
Dördüncü Mehmed’in asker tarafından tahttan indirilmesi üzerine, tahta çıkan İkinci Süleyman, şehzadeliği sırasında 40 yıl boyunca Topkapı Sarayı’nda hapis hayatı sürmüştü. Tahta çıkışının ikinci günü, annesi Saliha Dilaşub, ‘Valide Sultan’ olarak Bayezid’deki eski saraydan alınıp törenle Topkapı Sarayı’na getirildi.
Tahta yeni hükümdarın geçmesi, eski padişah döneminde huzursuzlukları gittikçe artan askerleri tatmin edememişti. İsyancı yeniçeriler, Sadrazam Siyavuş Paşa’yı zorlayarak, İstanbul’a girdiler ve küçük çapta da olsa yağmaya başladılar. 13 Aralık’ta Atmeydanı’nda toplanarak 15 ay boyunca alamadıkları maaşlarının ödenmesini istediler. Hazinede para bulunmadığı için saraydaki altın ve gümüş eşyalar darphaneye götürüldü ve eritilerek para haline getirildi ama basılan bu para da maaşları ödemeye yetmeyince, zenginlerden ‘imdad-ı seferiye’ adı altında yeni bir vergi toplandı. Mısır Beylerbeyliği’nden de para istendi fakat toplanan para askerlerin birikmiş maaşlarını ödemeye yine de yetmedi ve alacağı kalan askerlerin ellerine birer belge verilerek, maaşlarını isimlerini devletin tespit ettiği zenginlerden almaları istendi.
Maaş meselesinin kısmen de olsa halledilmesine rağmen askerlerin bir kısmı zorbalığa devam ettiler ve yağmalara son vermek isteyen İkinci Vezir Köprülüzáde Fazıl Mustafa Paşa’yı Çanakkale’ye sürdürttüler. Zorbabaşılardan Hacı Ali Ağa daha da ileri gidip Yeniçeri Ağası Süleyman Ağa’yı öldürdü, sonra da sadrazam Siyavuş Paşa’nın istifa etmesini istedi ama sadrazam talebi kabul etmedi.
İstanbul’da birkaç ay boyunca bu şekilde büyük huzursuzluklar yaşandı ve isyancılar, 1 Mart 1688’in 1 Mart günü sadrazamın konağını basarak Siyavuş Paşa’yı istifa ettirdiler ve o sırada konakta bulunan Şeyhülislám ile Rumeli Kazaskeri’ni de kontrolleri altına aldılar. Zorbalar artık devlete tamamen hakim olmuşlardı. Konağın selámlığından hareme kaçan Siyavuş Paşa’yı daha büyük bir sürpriz bekliyordu: İsyancılar haremi de basmış ve Paşa’nın cariyelerini ‘gazá malıdır’ diye götürmeye kalkışmışlardı. Paşa namusunu korumaya çalıştı ama hem kendisi, hem de adamları hemen orada katledilirken cariyelerin tamamı ‘gazá malı’ olarak götürüldü.
Zorbalar aynı gün hızlarını alamayıp Yağlıkçılar Çarşısı’nı da yağmalayınca, padişahın tedbir almasını isteyen esnaf ve halk Topkapı Sarayı’nın orta kapısında toplandı. İkinci Süleyman, vezirlerine ve ulemaya danıştıktan sonra Hazreti Muhammed’in sancağını çıkartılmasına ve isyancılarla mücadele edecek olanların sancağın altına gelmelerini emretti. Padişah bu konuda verdiği fermanda ‘Gelmeyenler káfirdir’ dediği için Yeniçeri Ocağı’nın ileri gelenlerinin çoğu padişaha itaat ettiler.
Fermana uymayan ásiler ise, Süleymaniye civarında toplanarak kendilerini saraya şikáyet edenleri katletmek için harekete geçtiler ve bu defa İkinci Süleyman’ı tahttan indirip yerine kardeşi Şehzade Ahmed’i veya yeğeni Şehzade Mustafa’yı geçirme planları yapmaya başladılar. Zorbaların bazıları işi daha ileriye götürerek bütün şehzadeleri öldürmeyi ve Kırım Hanı’nı padişah yapmayı teklif etmeye kalktılar.
Ama, İstanbul haklı isyancıların çektirdiklerinden artık bıkmıştı. 100 binden fazla İstanbullu, 2 Mart günü Topkapı Sarayı’na gelerek padişahtan zorbaların hepsini öldürülmesini talep etti ve zorbaların katline dair fetva alındı. Bunun üzerine eşkıya her tarafta takip edildi ve başta liderleri Hacı Ali Ağa olmak üzere ele geçirilenleri öldürüldü ama olan Siyavuş Paşa’nın cariyelerine olmuş, kapanın elinde kalmışlardı.
Sorular ve cevaplar (Mehmet Nuri YILMAZ)
Tasarrufunu para olarak değerlendiren bir insan, zekátını nasıl verir? Bir gayrimenkule yatırmış olsa durum farklı mı olur?
Oral SANLI
Zekát, geçiminden ve yıllık zorunlu ihtiyaçlarından arta kalan tutar üzerinden 40’ta bir ödenir. Gayrimenkul gelir getiriyorsa zekátı bu gelir üzerinden verilir.
Ramazan orucunu ay yılına göre her yıl farklı bir zaman diliminde tutuyoruz. Acaba oruç ayımızı güneş yılına göre sabitleştirsek; mesela, her yıl aralık ayının 1’inden 30’una kadar tutsak olmaz mı? Arap takviminin yanlışlığı ortada iken yüzyıllardır bu takvimi sürdürmenin ne álemi var?
Mehmet KURDOĞLU/ALMANYA
Sorunuza Muhammed Hamidullah’ın bu konudaki şu tespitiyle cevap verelim: ‘Bütün mevsimlerde yeme ve içme mahrumiyetine alışma imkánı sağlamak, yani ne sürekli zorluk, ne sürekli kolaylık getirmemek için Peygamberimiz bu uygulamayı seçmiştir. Ayrıca İslam evrensel bir din olduğundan ve bütün coğrafyaları kapsadığından, çeşitli bölgelerin farklı iklimleri göz önünde bulundurulmuştur. Eğer orucun, güneş takviminin belli bir ayında tutulması emredilseydi, şüphesiz tabiat beklenen hedefe imkán tanımaz ve maddi olarak da yerine getirilmesi mümkün olmazdı. Gerçekten de kuzey yarımkürenin ekvatorun kuzeyinde yer alan ülkelerin yazı, güney yarımkürenin ekvatorun güneyindeki ülkelerin kışına denk düşer. Bundan başka ekvator bölgelerinde hoş bir mevsim olarak görülen kışın, kutup bölgelerinde bir dehşet olarak yaşanması mümkündür. Çeşitli ülkelerin müminleri arasındaki bu ayrım ay takvimi benimsenerek kolayca bertaraf edilebilir. Böylece herkes ramazan ayında sıra ile bütün mevsimleri tatmış olacaktır.’
17-18 yaşlarında iken tanıdığımız insanlardan haksız para aldığımız oldu. Şimdi ben bu yanlışımdan dolayı pişmanım. Bu hatamı nasıl düzeltebilirim?
İsimsiz
Hatanızı bağışlatmanız için parasını aldığınız hak sahiplerinden helallik almalısınız. Bulamıyorsanız veya hayatta değillerse várislerine vermelisiniz. O da mümkün değilse onların hayrına yoksullara sadaka verin ve onlara bolca dua edin.
Pantolon giyen bir bayanım. Evde eşofmanla, dışarıda ise pantolonla namaz kılıyorum. Üzerine etek giymem şart mı?
Birgül GİRAY
Yalnız başına kılıyorsanız gerekmez. Cemaat içerisinde kılıyorsanız, vücut hatlarınız belli oluyorsa, üzerine bir etek giymeniz uygun olur.
New York’a uçakla seyahat eden bir kişi orucunu ne zaman ve nerede açacaktır. Bilindiği gibi New York ile İstanbul arasında 7 saat fark vardır. Sabah 05.40 gibi oruca niyetlenen kimse orucunu gece yarısı 02.00’de açmak durumunda kalmayacak mı?
Nazım ERDEM/İSTANBUL
Oruca niyet eden kimse nerede güneş batarsa orada orucunu açar. Ancak, böyle bir durumda oruç uzun süre alıyorsa, dinimiz kolaylık dinidir ve bu hususta yolcular için ruhsat vardır. Orucunu yer, başka bir gün tutar.
Bitmeyen arayış Tanrı’nın isteğidir
İnsanın araması, şudur; bulmadığı şeyi arar insan; gece-gündüz onu araştırır, durur. Fakat bulduğunu maksadına erdiği halde arayıp istemesi, şaşılacak birşeydir. Bu çeşit arayış insanın aklına sığmaz; insan bunu düşünemez bile. Çünkü insanın arayışı, bulmadığını elde etmek içindir.
Bulduğunu arayıp isteyiş, Tanrı’nın arayıp istemesidir. Çünki ulu Tanrı herşeyi bulmuştur, herşey onun kudretindedir, ‘Ol der, olur’. Bulandır, yüceler yücesidir. Bulan ona derler ki, herşeyi bulmuştur. Bununla beraber Tanrı, ‘O’dur istiyen, O’dur üst olan’ dediği gibi isteyendir de.
Bu sözden maksat şudur öyleyse: A insan, sen, şu sonradan meydana gelen isteklere düşmüşsün ya, bu isteklere düşüş, insanlık huyudur. Fakat böylece de maksattan uzaksın sen. İsteğin Tanrı isteğinde yok oldu mu, Tanrı’nın isteği kavrar, kaplar seni; o zaman Tanrı isteğiyle isteyen bir hále gelirsin (Hazreti Mevláná’nın ‘Fihi Má-Fih’inden).