Güncelleme Tarihi:
Hem Japon hem kadın
74 yaşındaki Hanae Mori, dünyanın ünlü modaevlerinden birine adını verdi
Japonya'dan gelip Fransa'nın dünyaca tanınmış Haute Couture markaları arasına kendi adını da sokan Hanae Mori 74 yaşında. Birlikte çalıştığı Türk stilist Alex Akimoğlu'nu ‘‘Benim sağ kolum’’ diye tanıtan Mori Japonya'da imparatorluk ailesini de giydiriyor. Hanae Mori modellerinde Batı ve Japon çizgilerini birleştiriyor. Mori, geleneklere meydan okumuş bir Japon kadını: ‘‘Evlendikten sonra sadece birkaç ay ev kadınlığı yaptım sonunda erkeğin egemen olduğu aile sistemine başkaldırdım. O yıllarda Japonya'da bir kadının erkeğin dediklerinin dışına çıkması düşünülemeyeceği gibi çok da ayıptı. İşte ben buna karşı geldim, bir Japon ailesinde böyle birşey yapmak geleneklere başkaldırmaktı.’’
Paris moda dünyasında kendini kabul ettiren Japon modacı Hanae Mori Hürriyet'e modaevinin kapılarını açtı. Hem Haute Couture, hem de hazır giyimdeki başarılarıyla ün yapan Hanae Mori'nin sağ kolu İstanbullu tasarımcı, Radikal Gazetesi'nin moda yazarı Alex Akimoğlu.
Modanın kalbi sayılan Paris'deki Avenue Montaigne'de kendi modaevini kuran 74 yaşındaki Japon modacı bir kadın olmasına rağmen ülkesinde de kendini kabul ettirdi: Japon İmparatorluk ailesini o giydiriyor.
Hanae Mori'ye başarılarından dolayı 1989'de Fransız hükümeti ‘‘legion d'honneur’’ nişanı, Japon Hükümeti de kültür madalyası ‘‘Bunko Koro Sho’’yu verdi.
Bir kadın olarak Japonya'da iş hayatına nasıl atıldınız?
-Tokyo Üniversitesi edebiyat bölümünden mezun olduktan sonra hemen evlendim. Fakat sadece birkaç ay ev kadınlığı yaptım. Sonra erkeğin egemen olduğu aile sistemine başkaldırdım. O yıllarda Japonya'da bir kadının erkeğin dediklerinin dışına çıkması düşünülemeyeceği gibi çok da ayıptı. Oysa bana göre erkeğin ailede tek başına hükmetmesi maçoluktan başka bir şey değildi. İşle ben buna karşı geldim, bir Japon ailesinde böyle birşey yapmak geleneklere meydan okumak demekti.
Moda dünyasındaki ilk adımlarınızı anlatır mısınız?
-Babam avukattı. En büyük hayali benim doktor olmamdı ama ben modaya meraklıydım. Önce kocama stilistlik okuluna devam edeceğimi söyledim, Moda dünyasına atılma kararım annem babam dahil ailemde adeta bir şok etkisi yarattı. Yine de stilistlik okuluna yazıldım. Okulu bitirdikten sonra Tokyo'nun işlek caddelerinden birinde ufak bir butik açtım. Bu moda dünyasına attığım ilk adım oldu. Çok çalışıyor ve sıkıntı çekiyordum. Kadınların sorunlarını bildiğim için şimdi çalışan kadınları destekliyor ve çoğunlukla kadınlarla çalışıyorum. Sonra Amerika'ya gittim, 10 yıl kaldıktan sonra Paris'e geldim, 20 yıldır bu görkemli şehirdeyim. Tokyo'daki butiği iki yıl çalıştırdıktan sonra çok özel möşteriler edindim, İlk vergimi ödediğimde artık bir iş kadını olduğumu anlamıştım. Kocam şirketin başkanlığı ve muhasebe işlerini üstlendi, ben de moda ve tasarım sorumlusu oldum.
Çalışanların çoğu kadın
Şimdi şirketlerinizin durumu nedir?
-Şirket şimdi çok büyüdüğü halde hala bir aile şirketi. Tokyo'da medya dünyasına el attım, bu sektörde televizyon kanalı ve moda dergilerimiz var. Televizyonda moda programlarını bizzat ben yönetiyorum. Tokyo'da bir İtalyan, Paris'te bir Fransız lokantası (Orangerie) işletiyoruz. Çalışan sayısı, çoğu kadın binin üzerindedir.
Haute Couture ve hayır giyim sizce nedir?
- Haute Couture elle gerçekleştirilen bir sanat eseridir, yaratıcılıktır, müşteriyi değil kendi sanatınızı düşünerek yaparsınız. Hazır giyimde önce müşterinin şekli, ait olduğu sosyal kesim, vb. düşünülerek elbiseler çeşitli bedenler için hazırlanır. Moda günün koşullarıyla ve çeşitli olaylardan esinlenerek değişir. Modaevleri bu değişiklikleri kimliklerini koruyan çizgilere sadık kalarak uygular. Kimliğini koruyamayan modaevi silinir gider.
Bize günlük yaşamınızdan bahseder misiniz?
-Her gün sabah sekizde uyanırım, büroya gider atölyede olup bitenleri kontrol ederim. Klasik müziği çok severim, boş zaman bulduğumda Opera'ya giderim. Bir süre önce Tokyo'daki Türk Büyükelçiliğinde verilen bir konsere davet edildim, Japon orkstra şefinin yönettiği konser harikaydı. Haftada iki kez mutfağa geçer ve birbirinden lezzetli geleneksel Japon yemekleri yaparım.
Japonya'da İmparatorluk ailesini giydirdiğiniz biliniyor...
-İmparatoriçe'yi 8 yıl süreyle giydirme şerefine nail oldum. Çok sade insanlar. Şimdi ise Veliaht Prens'in eşi Prenses Masako'nun kıyafetlerini ben hazırlıyorum. Cana yakın ve güzel bir prenses. Elbiselerini hazırlamak için Tokyo'ya gidiyorum.
Başarınızın sırrı sizce nedir, Hanae Mori çizgisini nasıl yakaladınız? Modada karşı olduğunuz şeyler var mı?
- Çok çalışmak başarıyı için önemli bir unsurdur. Japonya'dan sonra Batı'ya yerleşmekte pek zorluk çekmedim, çünkü modanın sınırı yok. İyi birşey yaptınız mı işin arkası geliyor. Ben bir Japon kadını olarak bu işe başladım, bazı geleneklere sadık kalarak, o motifleri işleyerek kendi stilimi yarattım. Başarımın tek anahtarı modaevimin kimliğini iyi korumakla oldu. Modada kimlik son derece önemli, elbise görüldüğünde çizgilerinden hangi modaevine ait olduğu anlaşılmalı. Örneğin benim stilimde Japon kültürünün izlerini bulmak kolaydır. Modada en karşı olduğum ve korktuğum şey erkek-kadın giysilerinin birbirine karışması, benzemesidir. Haute Couture bir sanattır, bir el sanatları harikasıdır, bir şeyi elle yaptınız mı değeri başkadır, aynısını bulamazsınız. Halbuki şimdi bazı işler bilgisayar ya da makina marifetiyle yapılıyor.
Sanatımın militanıyım
Sizi en çok etkileyen akım hangi yılların modasıydı?
- 60’ların modası, çünkü o yıllarda sanat modaya egemendi. Kadının güzelliğine güzellik katan gerçek Haute Couture sanki yavaş yavaş kayboluyor. Ben Haute Couture'ün yaşaması için mücadele eden modacılardan biriyim, bu sanatın militanı, partizanıyım.
Sizin defilelerinizde dünyaca ünlü top modelleri göremiyoruz. Niçin?
-Ben defilelerimde bana göre bir sanat eseri olan elbiseleri tanıtıyorum, onları giyen manken kızları değil. Kızlar elbiseye uygun vucutta ise ünlü olup olmadıkları benim için önemli değildir. Manken hiçbir zaman sunduğu elbisenin önüne geçmemelidir. Top modeller sundukları elbiselerden fazla ilgi görüyor, bu nedenle medya elbiseden iki satır bahsederken mankene 22 satır ayırıyor. Bizim işte amaç bu değildir, asıl amaç bir giysiyi sunmaktır: Bu nedenle ben mankeni elbiseye göre seçerim. Top modellere karşı değilim ama benim sanat görüşüm böyle.
Hanae Mori'nin giysilerini tarif eder misiniz, sizi ayırdedin ne?
Konforlu, rahat, kaliteli, hafif seksi, zarif. Şimdilerde kadın erkek giysileri birbirine benzemeye başladı. Ben buna katılmıyorum. Kim ne derse desin kadın için bir erkek tarafından beğenilmek son derece önemlidir. Kadın beğenilmek için giyinir, süslenir, makyaj yapar.
Sağ kolu
bir İstanbullu
Hanae Mori, imparatorluğunun hazır giyim bölümünü, İstanbullu modacı Alex Akimoğlu'na emanet etmiş. Bu işinin yanısıra Radikal Gazetesi'nin moda yazarlığını da Paris'den sürdüren Akimoğlu ile de görüştük.
Moda dünyasına nasıl adım attınız?
- Babam İstanbul'da otomobil ithalatıyla uğraşıyordu ama benim çocukluktan beri aksesuara, modaya ilgim vardı. Güzel Sanatlar Akademisi'ni kazandım ama o yıllarda öğrenci olayları vardı, herkes okula gitmekten çekiniyordu. Ben de 1975'te Paris'e geldim ve buranın büyük moda okullarından biri olan Esmod'a yazıldım.
Paris'deki moda dünyasına nasıl girdiniz?
- Okuldan sonra 10 yıl süreyle Jean Louis Scherrer modaevinde çalıştım. Orada modayla ilgili çok şey öğrendim. Moda Paris'de bir sanat olarak yapılıyor; sadece iyi terzi olmak yetmiyor, genel kültürden, sanattan anlamak lazım. Her koleksiyonun bir teması oluyor, bunun üzerine aylarca çalışılıyor. Ben 1990'de Hanae Mori modaevine geçtim. Haute Couture'ü tamamlayan tüm aksesuarların sorumluluğu ve hazır giyim bölümünün stilistliğini üstlendim. Bayan Mori ile çok iyi anlaşıyoruz, zaten Japonlar biraz da bize benziyorlar. Sekiz yıldan beri Japonya'yı, Japon kültürünü öğrendim. Çok disiplinli çalışıyorlar, aile yapıları da bize benziyor. Bayan Mori'nin iki oğlu şirkette. Bana da üçüncü oğlu gözüyle baktığını söylüyor.
Japonya’da giyim müzesi
Şu anda hangi koleksiyona hazırlanıyorsunuz? Defilelerde sunulan bir elbiseyi beğenen müşterinin ölçüleri uyuyorsa, podyumda mankenin sunduğu elbise mi satılıyor, yoksa bedenine uygun bir yenisi mi dikiliyor?
- Şu anda hazır giyimin 1999 koleksiyonu bitirdik. Koleksiyona başlarken önce fuarlara gider, gelecek yılın kumaşlarını seçeriz. Haute Couture defilesinde bir modeli beğenen müşterinin elbiseyi sunan gibi zayıf olması gerekmez, siparişini verdiğinde ölçüleri alınır ve beğendiği elbise onun bedenine göre dikilir, dikilen elbise tek olur ikincisi yapılmaz, onun için Haute Couture fiyatları son derece yüksektir. Defilelerde mankenin sunduğu elbise sadece müşteriye o modelin mesajını vermek içindir, satılmaz. Sunulan elbiseler o modaevinin arşiv koleksiyonuna ya da müzesine girer. Mesela Tokyo'da Hanae Mori'nin defilelerde kullandığı elbiselerden oluşan bir müzesi vardır.
Her elbise her beden var
Hazır giyimde müşteri profili nasıl tasarlanır, nasıl bir çalışma gerektirir?
- Hayır giyim çok değişik bir çalışmadır, aynı elbise dünyanın birçok yerinde satılır, her bedenden aynı elbiseyi bulmak mümkündür. Haute Couture'de çalışma serbest yapılırken hazır giyimde çok yönlü bir çalışma yapmak gerekir, çünkü elbiseler, giyecek her tip müşteri gözönüne alınarak hazırlanır. Zaten amaç büyük kitleye hitap etmektir.
Türkiye'den gelmiş bir modacı olarak Paris'te tutunmak zor mu oldu, kimse yardım etti mi?
- Son derece zor oldu. O yıllarda moda dünyasında bize yardım edecek kimse yoktu, defilelere bile girmek büyük bir işti. Şimdi artık mankenlerimiz Paris'te podyumlarda boy gösteriyor, modacılarımız defile düzenliyor. Bu gurur verici bir gelişme tabii. Türkiye'de Haute Couture özel terzilik şeklinde gelişmiştir, ancak hazır giyimde çok başarılı şirketlerimiz, moda evlerimiz var, bu da memnuniyet vericidir.