Paris’teki patlamanın nedeni din değil, sosyal dışlanma

Güncelleme Tarihi:

Paris’teki patlamanın nedeni din değil, sosyal dışlanma
Oluşturulma Tarihi: Kasım 13, 2005 00:00

Tam 55 yıldır evliyiz.

1949 yılının bir Mayıs günü nikah masasına oturduğumuzda 60 milyon insana mezar olan yaşlı kıta kan gölü gibiydi. Korkunç olayların bir daha yaşanmaması için ne yapmalıydık?

12 millet buluştuk. Önce Fransa, İngiltere, İtalya, Hollanda, İrlanda, İsveç, Belçika, Danimarka, Lüksemburg ve Norveç. Sonra da Türkler ve Yunanlılar...

Nikah masasındaki tek Müslüman, Türklerdi. O zaman, kimsenin aklına Müslümanlık ya da Hıristiyanlık gelmedi. Tek hedef vardı: Bir daha birbirini öldürmeyen insanların yaşayacağı bir Avrupa yaratmak.

İşte Avrupa Konseyi böyle doğdu. Konseyle Türkiye arasındaki balayı 11 yıl sürdü. 27 Mayıs 1960 darbesi ve ilk çalkantılar... Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idam sehpasına götürüldüğü gün neredeyse boşanıyorduk. ‘Yapmayın, asmayın’ diye bağırdılar. Ama evliliğimiz yine de bozulmadı. Demokrasiye dönüşle birlikte de yaraları sarmaya başladık. Ama bir süre sonra yine boşanma noktasına gelmekte gecikmedik. Sebep yine aynı: 1980 askeri darbesi!

Ben evliliğimizdeki ikinci krizi gazeteci olarak yaşadım. Ankara’ya akan heyetlerin kurduğu baskı çok ağırdı. Yıllarca ‘Demokrasi, insan hakları’ diye tutturdular. Türk milletvekillerinin Strasbourg’daki koltukları yıllarca boş kaldı ama yine de bize Albaylar Cuntası sırasında Yunanlılara davrandıkları gibi davranmadılar. Konseyden atmadılar. Ama fırtınalı yıllar da uzun sürdü. İşkence, PKK terörü, fikir özgürlüğü, demokrasi tartışmalarıyla geçti yıllar. Konsey sonunda bir yıl önce ‘2 yıl içinde 10 yıldan daha fazla reform yaptınız’ deyip temiz raporunu verdi elimize. Aslında bu rapor, kapısını çaldığımız Avrupa Birliği’yle tam üyelik müzakerelerinin yolunu açan belge oldu.

Türkiye, son bir yıldır, evliliğinde ikinci balayını yaşıyor. Asamblenin Başkanı Rene Van der Linden öylesine Türkiye’yi destekliyor ki doğrusu şaşırıyorum. Ankara’ya gelen Van der Linden’le buluştuğumuzda Türkiye Parlamentosu’nda yaptığı etkileyici konuşma hálá kulaklarımda:‘Türk halkının Avrupa düşünü gözardı edip onu yarı yolda bırakamayız.’

Bu sözler içimizi ferahlatıyor değil mi? Hem de Fransa’da Müslüman göçmenlerin ayaklandığı, yarım asır sonra sokağa çıkma yasağının ilan edildiği, olayların 12 milyon Müslüman’ın yaşadığı bütün Avrupa’ya yayılmasından korkulduğu bu günlerde...

Irkçılık ve garip bir Hıristiyanlık rüzgarının estiği Avrupa nereye gidiyor? Fransa’da neler oluyor? 62 yaşındaki Hollandalı başkanla hem Fransa hem de Avrupa’yı mercek altına aldık.

‘Bu bir patlama’ diyor Van der Linden. Peki neden? ‘Çünkü geleceğe umutla bakamıyorlar. Paris ve diğer şehirlerin varoşlarında Afrika’dan gelen birçok insan yaşıyor. Siyahlar ve beyazlar arasında bir ayrım var. Sosyal dışlanmaya, işsizliğe, eğitimsizliğe karşı bir patlama bu.’

Ya Le Pen veya Haider gibi ‘ırkçı’ siyasetçiler... Fransa’daki Nicolas Sarkozy... Fitili bunlar mı ateşledi?

Van der Linden madalyonun iki yüzüne de bakmaktan yana: ‘Eğer varoşta yaşıyorsanız ve kendi davranışlarınızı görmeyip, sadece siyasetçilerin davranışlarına bakıp tepki gösteriyorsanız daha saldırgan olursunuz. Ama diğer yandan Fransız hükümetleri de onlara toplumun bir parçası olan bir hayat veremedi. Varoşlarda kanun yok. Polisin giremediği yerler var. Yani madalyonun iki yüzü var. İki tarafın da saldırgan tutumları yıllar içinde birikti ve patladı.’

Peki Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın dediği gibi, olaylar türban yasağına karşı bir patlama mı?

‘Hayır zannetmiyorum’ diyor Konsey Asamble Başkanı. ‘Olay çok daha derin sosyal nedenlere dayanıyor. Yoksulluk, işsizlik gibi. Dünyanın zengin bölgeleri bir gerçeği görmeli. Her insan onuruyla yaşamalı. Bu kadar yoksulluk varsa, böyle patlamalar kaçınılmaz olacak. Bakın Irak’a askeri müdahaleye baştan beri karşı çıktım. Tabii ki kendi ülkesindeki etnik grupları öldüren bir diktatörü durdurmak için önlem alınmalı. Ama Irak’a harcayacağımız parayla dünyanın fakir bölgelerinde yeni imkanlar yaratsaydık bu sorunlarla karşılaşmazdık.’

Sadece Almanya’da çoğu Müslüman yaklaşık 3 milyon göçmen kökenli var. Fransa, İngiltere, Belçika, Hollanda, İsveç, Norveç’te de milyonlarcası. Bu göçmenler yaşadıkları toplumla nasıl barışacak? Sonraki patlamalar nasıl önlenecek?

Linden’in yüzü geriliyor:‘Bu insanlar yaşadıkları ülkenin lisanını öğrenmek zorundalar. Lisanı öğrenmeden nasıl uyum sağlayacaklar? Eğitim çok önemli. Her yerde gençlerin kaynaşması için ortam yaratmak zorundayız. Hakları var. Öncelikle yerel seçimlerde oy kullanmalılar. Bir ülkede 40 yıl yaşıyorsanız o ülkenin vatandaşı olabilmelisiniz. Hollanda’da benim kasabamda bir Türk’le tanıştım. Kızı tercüman, bir oğlu avukat, diğeri ise yüksek rütbeli bir polis. 40 yıldır da Hollandadalar ve bizim lisanımızı da bölgesel vurgularla konuşuyorlar. İsimleri değişik ama toplumun bir parçası olmuşlar. Orta ve uzun vadede sorunu ancak böyle çözebiliriz.’

90 GÜN GÖZALTI SÜRESİNE KARŞIYIZ

Ya Müslüman ve Hıristiyan dünyası arasında 11 Eylül’den sonra derinleşen uçurum? Başkan, Müslüman-Hıristiyan çatışmasının şiddetlendiği görüşüne katılmıyor. ‘Hayır sorunlar dini olmaktan çok sosyal’ diyor.

Ya nüfusunun çoğunluğu Müslüman olduğu için Türkiye’nin ‘Hıristiyan ilkelerine dayanan’ Avrupa Birliği’nde yeri olmadığını savunanlara ne demeli?

Van der Linden şiddetle karşı çıkıyor: ‘Eğer böyle olsaydı, Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nde de yeri olmazdı. Ben Hıristiyan Demokrat Parti grubunun başkanıydım ve AKP’nin bu gruba üye olmasını sağladım. Hollanda Parlamentosu’nda da 4-5 üyemiz Türk asıllı. Onlar kendilerini kendi evlerinde, ülkelerinde hissediyorlar. Ama aynı zamanda da Türkiye’ye yakınlar. Bu bağı korumalıyız.’

Uzun süredir biz Türkler hep eleştiri duyuyoruz. ‘Avrupa bizi istemiyor, ne yaparsak yapalım almayacaklar’ diye kaygılanıyoruz. Şimdi ise güçlü bir ses duyuyoruz: ‘Biz Türkiye’yle 55 yıldır evliyiz. Türkiye üzerine düşeni yaptı. Şimdi bizim taahhütlerimizi yerine getirme zamanı. Türkiye’den vazgeçemeyiz.’

SOKAĞA ÇIKMA YASAĞINDAN BAŞKA ÇARE YOKTU

Villepin hükümeti, olayları durdurmak için 55 yıldır Avrupalının unuttuğu bir karar aldı. Sokağa çıkma yasağı! Doğrusu şaşırmamak elde değil. Peki, bir dönem PKK terörüne karşı Güneydoğu’da bazı illerde olağanüstü hal uygulanmasını eleştiren Avrupa Konseyi, yarım asır sonra Avrupa’da alınan ilk sokağa çıkma kararına nasıl bakıyor? Konseyinin ilkeleriyle bağdaşıyor mu?

Van der Linden Fransa’ya hoşgörüyle bakıyor, haklı buluyor:

‘Fransa’nın aldığı karar durumun ne kadar ciddi olduğunu gösteriyor. Bence Fransız hükümetinin başka çaresi yok. Sade ve masum vatandaşları korumaya çalışıyorlar. Düşünün her sabah işine giden bir aile ferdisiniz. Paranızı biriktirip bir araba aldınız ve gelip yakıyorlar. Önce vatandaşlarınızı ve şehri bu tür saldırılardan korumak zorundasınız.‘

İNGİLTERE’NİN YENİ TERÖRLE MÜCADELE YASA TASARISINA KARŞIYIZ

El Kaide saldırılarından sonra gözlerin çevrildiği bir başka başkent de Londra. Tony Blair’in kıyamet kopartan ve bu hafta içinde İngiliz Parlamentosu’nca şimdilik reddedilen yeni terörle mücadele yasa tasarısı... Terör zanlıları resmen suçlanmaksızın 90 gün gözaltında tutulmalı mı tutulmamalı mı? Avrupalıların büyük mücadelelerle kurduğu sistem, karakollardaki 48 saatlik gözaltı süresi ilkesi, terör korkusuyla altüst edilebilir mi? ‘Karşıyız. Eleştiriyoruz’ diyor Hollandalı Başkan Van der Linden. ‘İngiliz önerileri İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ne kadar uyumlu bakacağız.’

ERDOĞAN BİZİ ŞAŞIRTTI, MUHTEŞEM BİR İŞ ÇIKARDI

Van der Linden’le Türkiye’deki reformları da konuştuk. ‘AKP iktidara geldiği zaman kaygılıydık doğrusu. Muhafazakar bir hükümet. AB’yle bütünleşmek için adım atmazlar diye düşündük’ diye söze girdi: ‘Hepimiz için büyük sürpriz oldu. Muhteşem bir iş yaptılar. Süratle reform kararları aldılar. Muhalefete de teşekkür etmemiz lazım, onlar da destekledi. Hálá kadın hakları, ordunun pozisyonu, din özgürlüğü, yolsuzlukla mücadele, Kürt kökenlilerle ilgili alanlarda yapılması gerekenler var. Ama yine de Türkiye son iki yılda, 10 yılda yapamadıklarını yaptı.‘

Van der Linden’e bir türlü durulmayan söylentileri hatırlatıyorum. Ya AKP’nin aslında AB üyeliğine inanmadığı, sadece ordunun elini kolunu bağlamak ve türban yasağını kaldırmak için AB sürecine sarıldığı iddiaları? Yani ‘gizli gündem’ meselesi? ‘Ben böyle bir şey hissetmedim ’ diyor Konsey Asamble Başkanı. ‘Eğer gizli bir gündeminiz varsa bu kadar güçlü bir iradeyle kararlar alabilir misiniz? Brüksel’i bu kadar baskı altına alır mısınız? Eğer gizli gündemleri varsa neden Avrupa ‘Hıristiyan’ Birliği’ne üye oldular? Ben Katoliğim. İnançlarım var ama hiçbir zaman ‘Dinime göre böyle yapmam gerekiyor’ diyemem ve demem. İlişkiye de böyle bakıyorum.’
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!