Güncelleme Tarihi:
İtiraf ediyorum: Ben bir parfüm hastasıyım! Bana sorarsanız bu dünyadaki en egzotik serüven parfüm koklamak. Yaşamımın sonuna kadar tarihin en güzel kokusunu koklayacak mıyım, bilmiyorum. Bir kokunun insana çağrıştırdıkları, hatta hatırlattıkları, anılar kadar güçlü. Bir parfümü kokladığınızda zihninizde beliren ilk imge, ilk resim, ya da ilk duygunun mutlaka bir nedeni var, biliyor musunuz? Çünkü beynimizdeki koku merkezinin bellekle önemli bir ilişkisi var.
Biliyorsunuz, ‘‘Post-AIDS‘‘ yani AIDS-Sonrası bir dönemden söz ediliyor. Etkisini en çok 90'lı yılların başlarında gösteren bu dönemde toplumsal yaşamdan sinemaya, modaya hatta dekorasyona yansıyan bir etki gözlemlendi. Seks, sigara, alkol, uyuşturucu gibi ‘‘olay‘‘lardan olabildiğince uzak, steril bir dünya arzusu. O dönem filmlerine bakarsanız kahramanları sağlıklı, sigara içmeyen tipler.
Ozonik kokuların DİRENİŞİ
En büyük post-AIDS etkiyi parfümlerde gördük: Ozonik koku denilen türden parfümler üretildi. Ozonik, yani ‘‘temiz hava‘‘, ‘‘su‘‘, deniz, atmosfer kokularıydı bunlar. Öncülerini çok iyi tanıyorsunuz: Calvin Klein'dan Escape, Issey Miyake'den L'eau D'Issey. (İlk ozonik erkek kokusu da Davidoff'tan Cool Water'dır.) Bu tür parfümlerin reklamları da koklanacak havayı çok iyi veriyordu. Dişilikten, cüretkarlıktan, seksten uzak, deniz kenarı, temiz hava imgeleriyle yüklü reklamlar. Parfümlerin şişe ve renkleri bile temizlik çağrıştırıyordu. Su gibi berrak veya çok açık renkli parfümler. Bu arada üniseks parfümler de çıktı piyasaya, yine ozonik kokular olarak: Ck One gibi. Parfümün vatanı sayılabilecek Fransa'da bile geleneksel markalar, var olan klasiklerin hafiflerini çıkarttılar. Sözgelimi Poison'un hafif versiyonu Tendre Poison, Samsara'nın hafifi L'air De Samsara gibi. Dune'un da gizliden gizliye ozonik olduğu söylentileri çıkmıştı üretim aşamasında.
Ama bu trend de sosyoloji kanunları doğrultusunda bir seyir gösterdi. Şu etki-tepki kanunu gereği, post-AIDS dönemi de geri tepti ve sigaraya, cinselliğe geri dönüldü. Doğrusunu isterseniz trend yaratmada veya trendi izlemede kokuyu en erken alan Calvin Klein'a bakıldığında ürün hemen çıktı ortaya: cK Be. Şişesi siyah, sofistike, kokusu vurgulu, hatta ‘‘karanlık‘‘.
oryantaller atakta
Şimdi kokularda bir yandan ozonik, yani fresh, tazelik; bir yanda kışkırtıcılık, cinsellik ve cüret at başı koşuyor. Kadınsı kokularda Dior'un Hypnotic Poison'unu bir koklayın (reklamına da bakın!). Kadınsı, oryantal kokulara geri dönüşün bir simgesi gibi.
Hiç bir parfüme Poison'a takıldığım kadar uzun takılmadım. Tam on yıl kullandım. Şu temizlik, hava, su, atmosfer çağrıştıran parfümlere direndim ama Escape'e teslim oldum. Escape kadar ‘‘serin‘‘, denizden esen rüzgar imgesi taşıyan bir koku daha tanımadım. Ama Halloween'in buna yaklaştığını söyleyebilirim.
Oryantal kokularla, ozonik kokuları dönüşümlü olarak kullanıyorum. Çünkü kullandığım kokuyu hissetmek isterim. Ama insan burnu kadar kolay adapte olan yani uyum sağlayan bir duyu organı olmadığı için bir süre sonra kokuyu hissetmez olup, duyabilmek için abartıyorum (çevreme verdiğim rahatsızlık için özür dilerim!). İşte bundan kaçınmak icin favorim olan bir başkasını kullanıyorum. Oryantal kokular içinde beğendiğim bir başkası da Shiseido'nun Feminin du Bois'sı; buram buram tarçın kokuyor.
Bu arada, kimi parfümlerin kadınlar, kimilerinin de erkekler tarafından beğenildiğini farkettim. Sözgelimi Poison'u, hep erkekler, Escape'i ise kadınlar beğendi. Son keşfettiğim ve beğendiğim oryantal koku Hanae Mori. Ilımlı bir vanilya ve karamel bileşimi gibi.