O yıllarda sinemaların kapısında en çok duyulan soru buydu. furya, 70'lerin sonunda başlamış ve 80'lerin başına kadar hız kesmeden sürmüştü. Bu filmler erotizmden uzak, doğrudan hard porno filmlerdi. Ama itiraf etmek gerekirse, aramızdan çokları da ilk cinsel eğitimlerini bu filmlerden almışlardı. Eli kadın eline değmemiş gencecik insanların, 'hard' porno filmlerden nasıl bir cinsel eğitim alabileceklerini ve bunun ruhlarında ne gibi yarılmalara sebep olabileceğini varın siz düşünün artık.
Paketin içinden, kapağında Seyyal Taner'in yer aldığı ‘‘Erotik Türk Sineması’’ kitabı çıkınca, bir kaynaşma oldu masanın etrafında. Bütün arkadaşlar, ‘‘Erotik Türk Sineması’’ denilince neyin kastedildiğini gayet iyi biliyorlardı çünkü. Kitabı şöyle bir karıştıran herkes, en azından birkaç filme hayli áşinaydı. Hatta, Aksaray'ın arka sokaklarındaki berbat sinemalarda mı yoksa Alkazar'ın tarihi dekoru içinde mi seyrettiklerini hatırlayanlar bile vardı. Ayıptır söylemesi, kimi Melek Görgün'den, kimi Zerrin Egeliler'den, kimi Feri Cansel'den, kimi Mine Mutlu'dan, kimi Arzu Okay'dan, kimi de Ahu Tuğba'dan almıştı ilk cinsellik eğitimini.
Unutulur yıllar değildi. 70'lerde yaşanan terörün ruhunda derin yaralar açtığı bir nesilden arta kalanlar, soluk alma imkánı bile bulamadan, o dönemdeki ifadesiyle ‘‘seks filmleri’’ saldırısıyla karşı karşıya kalmıştı. Filmlerin arasına ‘‘parça’’ alınarak Türk yaratıcılığını ortaya koyan ‘‘soft porno’’lar, kısa sürede ‘‘hard porno’’ya dönüşmüş ve Yeşilçam, tarihinin en ‘‘üretken’’ dönemine girmişti. İşin ilginç yanı, bütün bunlar, 12 Eylül öncesinde sıkıyönetimin, 12 Eylül sonrasında askeri yönetimin memleketi ‘‘emir-komuta’’ zinciri içinde çekip çevirdiği bir dönemde oluyordu.
O yıllarda çoluğunu-çocuğunu yanına alarak sinemaların önünden geçmek cesaret işiydi. Aynı mahçup ifade, sinemaya
film izlemeye gelenler için de söz konusuydu. Hiç kimse, bu tür filmleri oynatan sinemalarda görülmek istemez, bir tanıdığa rastlamak endişesi, filme ilişkin hayalleri bile örselerdi çoğu zaman. Kazara, benzer amaçlar için sinemaya gelen bir tanıdıkla karşılaşılırsa, bilim tarihinin yüzünü kızartacak bir yalana başvurulurdu hemen: ‘‘Sosyolojik gözlem yapmak için buradayım ben, ya sen?’’
İSİMLER BİRER KÜLTAh Deme Oh De, Tak Fişi Bitir İşi, Yatır Sev Kaldır Döv, Civciv Çıkacak Kuş Çıkacak, Dam Budalası, Kokla Beni Melahat, Muz Sever misiniz, Şeftalisi Bala Benziyor, Şipşak Basarım, Ilık Ilık, İşte Kapı İşte Sapı, Sefer Seferde, Vay Anasına 17, Parçala Behçet, Kartal-Pendik Gittik Geldik, İster Sarıl İster Darıl...
Bunlar, belleklere kazınan, çoğu kez esprilere yol açan ve ünlü Tan gazetesi ekolüne öncülük eden fimlerden bazılarının isimleri. Kitabın yazarları Giovanni Scognamillo ve Metin Demirhan'ın da işaret ettiği gibi, üretim ve sinema tekniği açısından bu filmler arasında önemli bir fark yoktur aslında. Amaç, filmi mümkün olduğu kadar ucuza getirmek ve para kazanmaktır. Gerçi her filmin afişinde senarist adı vardır ama konu filan aramak da çok gerekli değildir. Yazarların ifadesiyle, ‘‘Müstehcen olan sabit veya devingen bir görüntü olarak cinsel birleşmenin, cinsel eylemlerin ayrıntılı olarak gösterilmesidir.’’
TUHAF SAPLANTILARİlginç bir başka ayrıntı da, ithal filmlerden ya da ithal oyuncuların yer aldığı yerli fimlerden ziyade, Türkçe isimlerin görüntülendiği filmlerin gördüğü rağbette yatıyor. Bugün bile porno içerikli internet siteleri, bu tür fimlere özel bir önem veriyor. Çünkü, bunların Batı ve Uzakdoğu'da üretilenlerden daha fazla ‘‘iş’’ yaptığı gayet iyi biliniyor. Bu da toplumsal bilinçaltının derinliklerinde yatan tuhaf bir saplantıya işaret ediyor herhalde. Cinsel obje olarak Zerrin Egeliler, Dilber Ay, Feri Cansel, Melek Görgün, Mine Mutlu, Banu Alkan, Serpil Çakmaklı, Zafir Seba, Zerrin Doğan, Figen Han, Seher Şeniz, Arzu Okay, Sevda Ferdağ gibi isimlerin tercih edilmesi, bir başka incelemenin konusu. Erkek oyuncular da, en az kadınlar kadar önemli. Kazım Kartal ve Behçet Nacar'ın başrollere sıçraması kadar, Aydemir Akbaş, Ali Poyrazoğlu, Sermet Serdengeçti, Salih Güney, Turgut Özatay, Hadi Çaman, Mete İnselel, Şemsi İnkaya, Mahmut Hekimoğlu, Tamer Yiğit, Kuzey Vargın gibi isimler de dikkat çekiyor çünkü.
Aydın işi cinsel ilişkilerKitaptaki en ilginç bölümlerden birisi, yukarıdaki başlığı taşıyor. Bu bölümde Dolunay, Kuşatma Altında Aşk, Sarı Tebessüm, Denize Hançer Düştü, Düş Gezginleri, Kız Kulesi Aşıkları, Bay E, Mum Kokulu Kadınlar. Dönersen Islık Çal, Lola ve Billy Kid, Hamam gibi yakın dönem filmleri inceleniyor ve şöyle deniliyor: ‘‘70'li yılların 'seks' furyası teşhircilikle beslendiğinden, türle ilgilenen seyirciyi pasif bir röntgenci konumuna getirdiği gibi, cinsel ilişkileri yalnızca 'maçoluk' ve 'teslimiyet' açısından, basitlik içinde ele almıştır (...) 80'leri bir ara dönem sayarsak, sonuçlarda değilse de en azından niyetlerde bir çeşit olgunlaşmayı 90'ların 'yeni' Türk sinemasında buluruz. 90'ların Türk sineması önceki dönemlerden kalma Yeşilçamvari klişe, şablon ve tiplemelere karşıt bir şeyler anlatmak istediğinden hem bireyciliği seçiyor hem de bilinen duyguların ötesinde daha karmaşık nedenler arayarak, ruhbilimsel olmayı daha uygun görüyor. Cinsellik artık kaba bir birleşme değil de kadın-erkek ilişkilerinin doğal doruk noktası oluyor. Cinsel ilişkinin veriliş hedefi eskiden olduğu gibi salt erkek değil, artık ilişkinin nesnesi olmaktan çok ilişkinin ayrılmaz bir parçası olan kadındır da. Bir bütün olarak ele alındığında çeşitlemelerine girildiğinde cinsel ilişki yalnızca bir kadın-erkek değil de ister ruhsal patolojisi incelensin ister incelenmesin bir kadın-kadın, bir erkek-erkek ilişkisi oluyor.’’