Oluşturulma Tarihi: Şubat 18, 2002 00:00
BÜYÜK ekonomik kriz yaşamış bütün ülkelerde, bankacılık sektörünün ardından reel sektör krizi yaşanıyor, sermayesi güçlü olmayan ya el değiştiriyor ya kapanıyor.Bizdeki büyük krizin üzerinden bir yıl geçti ve çok sayıda banka fona alındı. Birçok işletme kapandı ama korkulan büyük iflaslar yaşanmadı. Geçtiğimiz yıl sonlarından beri 'kredilerde neden büyük sıkıntı olmadı, nasıl idare ediliyor?' diye soruyorduk ki, işte son günlerde bu büyük kredi sıkıntısının ipuçlarını görmeye başladık.Bankalar şimdiye kadar, biraz da Londra Yaklaşımı ve Varlık Yönetim Şirketi kuruluşunu bekledikleri için, kredilerinde şimdiye kadar toleranslı davrandılar. Ancak çıkan son bankalar yasası artık kuralların uygulamasını, hem de sıkı sıkıya uygulamasını, dayattı. Böyle olunca bankalar şimdiye dek toleranslı davrandıkları kredi müşterilerine daha sert davranıp, risk gördükleri kredilerini geri çağırmaya başladılar. Bu arada kamu bankaları, özellikle siyasi gücü olan işletme sahipleri için, bir umut kapısıydı ve durumları iyi olmasa bile gidip kredi alabiliyorlardı. Krizden sonra kamu bankalarında denizin bittiği görülüp, rehabilitasyon başlayınca bu umut kapısı da kapandı. Dolayısıyla birdenbire bir şokla karşı karşıya kalındı...Herşeyden önce şunu artık bilmek gerekiyor ki; eski alışkanlıklara artık yer yok. Yani işletmenizi kötü yönetiyor ya da kazandığınız parayı başka yere yatırıp işletmenize ucuz kredi almaya devam etmeyi planlıyorsanız, artık geçmiş olsun...Son günlerde reel sektör firmaları 'kredi bulamıyoruz, aldığımız krediler geri isteniyor' diye ağlamaya başladılar. Bu ağlama seslerini, son birkaç yazıda sözettiğimiz gibi, önümüzdeki günlerde çok daha abartılı olarak duyacağız.Çok sayıda reel sektör temsilcisi ile konuştuk ve gördüğümüz şu; bazıları eski alışkanlıklarını bırakacakları için ağlarken, bazıları gerçekten samimi ve kötü meslektaşlarına karşı alınan fazla sıkı tedbirler onları da olumsuz etkilemiş.Bizce, zor olabilir ama, samimi olanlarla, eski alışkanlıklarını sürdürüp devlet kesesinden nemalanmaya devam etmek isteyenleri birbirinden ayırmak gerekiyor. Belki genel olarak konulan kuralları, samimi oldukları saptanan işletme ve sahipleri için biraz selektif uygulamak gerekiyor. Burada 'yaşama şansı olmayan işletmelere kaynak enjeksiyonuna devam'dan bahsetmiyoruz. Gerçekten yaşama şansı olmayan işletmeler artık herkes için yük olmaktan çıkarılmalı ve reel sektör temsilcileri de, sahipleri arkadaşları da olsa, artık bunu mesele etmemeliler.Bir de parası olup bunu kredilerini geri ödemek için kullanmayanlar var. Bir bankadan aldığı krediyi ödemeyip, başka bir bankada yüz milyarlarca liralık mevduat tutan ya da parasını dövize yatırmış işletme sahipleri olduğunu herkes biliyor. Bunlar saptanıp, bence üzerlerine gidilmeli, kredi borçları ödetilmeli.Tabi aynı şey, imkanı olup da bankasına para koymayan banka patronları için de geçerli olmalı. Eğer bir banka sahibi parası olmasına rağmen bankasına koymuyor buna karşılık küçük bir destekle yaşayacağına inandığı, hem de şimdiye kadar kendisini aldatmamış bir müşterisinden kredisini sert bir biçimde geri istiyorsa, bunun da affedilecek bir yanı yok. Elbette ticari kurallar içinde suçlu değil ama bu dönemde etik bir davranış değil. Ya da bir banka patronu 'Nasıl olsa ben büyüğüm, beni fona alamazlar' diye kafa tutuyorsa, ya da başka bir patron 'devletten alacaklarımı yüksek tutmak için olur olmadık kredilerimi geri çağırıp hükümet üzerinde baskı oluşturayım' diyorsa, bunun da affedilecek yanı yok.Artık herkes samimi olmalı. Samimi olmayanlar da saptanıp, ona göre davranılmalı. Bir bürokrat, 'Bu dönemde parasını hala dışarda tutan ya da devletten ucuz kaynak alıp parasını başka yerden işletenler, artık Türkiye'de iş yapmasa ne olur? Gidip paralarını koydukları ülkelerde çalışsınlar' demişti. Haklı değil mi?
button