Para isteyen değil vicdan sahibi sinemacılar aranıyor

Güncelleme Tarihi:

Para isteyen değil vicdan sahibi sinemacılar aranıyor
Oluşturulma Tarihi: Nisan 18, 2010 00:00

Bu hafta İstanbul iki edebiyat devinin, Alman yazar Günter Grass ile Yaşar Kemal’in buluşmasına tanıklık etti. Grass’ın Türkiye’yi ilk ziyaretiydi, ev sahibi de dostu Yaşar Kemal.

Günter Grass’ın ziyareti “Türk Edebiyatı Avrupa’da-Avrupa Edebiyatı Türkiye’de” adlı geniş kapsamlı kültür projesi kapsamında gerçekleşti ve ikili Tarabya’daki Alman Büyükelçiliği Yazlık Rezidansı’nda basın mensuplarıyla bir araya geldiler.
Gerek o basın toplantısında, gerek öncesinde üniversite öğrencileriyle buluşmasında ve sonraki panellerde Günter Grass’ın üzerinde ısrarla durduğu konu 1915-1916’da yaşanan Ermeni tehciriydi.
Yaşar Kemal’in de dediği gibi, ikisi de barışa ve savaş karşıtlığına angaje iki yazar.
Ne taraftan bakarsanız bakın, insanlık tarihinin önemli trajedilerinden birinin yaşandığı o dönemi böyle bir yazarın kendine dert edinmesi gayet normal.
Hele geçmişinde özel bir travması varsa.
Biliyorsunuz 17 yaşında Nazilere sempati duyduğunu, onlara katıldığnıını açıklamıştı daha önce.
Hem kendisinin hem de Almanya’nın ağır bir hesaplaşmayı nasıl yaptığını anlattı basın toplantısında.
1915 ile 1945’i aynı kefeye koymasa da Türkiye’nin de bu geçmişiyle yüzleşmesi gerektiğini söyledi.
Toplantıda verdiği bir ayrıntı aslında Ermeni meselesini neden bu kadar sık gündeme getirdiğinin de bir cevabıydı.
İstanbul’a gelmeden önce Alman ARD kanalında Ermeni tehciriyle ilgili bir belgesel izlemiş ve çok etkisinde kalmış.
Alman Dışişleri Bakanlığı’nın son dönemde açılan arşivlerinden çıkan belgelere dayanılarak hazırlanmış bu belgesel.
Türk Dışişleri sanırım bu belgesel yüzünden rahatsızlığını da iletmiş Alman yetkililere.
Burada lafı getirmek istediğim yer şurası.
Günter Grass, tam Türkiye’ye yapacağı ziyaret öncesinde böyle bir belgesel izliyor ve İstanbul’da olduğu sürece başka bir şey konuşmuyor.
Bizim sinemacılarımız ise Başbakandan para istiyorlar ki film çekip kamuoyu oluştursunlar.
Devlet arşivleri açık arkadaşlar, öyle çok büyük paralara da ihtiyaç yok. Hamasete değil belgeye ihtiyacınız var. O da yeterince var elinizde zaten.

David Helfgoot ile İdil Biret’in özel düeti

Hayatı Shine filmine konu olan dahi piyanist David Helfgott iki konser için İstanbul’daydı biliyorsunuz. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti’nin desteğiyle biri Aya İrini diğeri de Lütfi Kırdar’da olmak üzere iki konser verdi. Biletleri haftalar öncesinden tükenen konserlere ilgi tahminlerin ötesindeydi.
Ama kimsenin duymadığı çok özel bir konser daha verdi ki, neler vermezdim onu izleyebilmek için.
Bizim dünyaca ünlü piyanistimiz İdil Biret’in daveti üzerine eşi Gillian ile birlikte Biret’i evinde ziyaret etmiş Helfgott.
Helfgott ziyaret sırasında piyanonun başına oturmuş ve hiç kalkmamış. Bir süre sonra İdil Biret de ikinci piyanonun başına geçmiş ve Rachmaninof’un 3. Konçertosunu çalmaya başlamışlar. İdil Biret orkestra bölümünü, Helfgott piyano soloyu. İki dahi hiç durmadan eseri baştan sona ara vermeden çalmışlar. Bu büyük buluşma sırasında David Helfgott’un eşi Gillian gözyaşlarının tutamamış.
Gerçekten ‘oradaydım’ demek isteyeceğim bir an yaşanmış Biret’in evinde. Ne diyeyim fotoğrafıyla idare edeceğiz artık biz de.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!