Papandreu Erzurum’da bize ONE MINUTE dedi

Güncelleme Tarihi:

Papandreu Erzurum’da bize ONE MINUTE dedi
Oluşturulma Tarihi: Ocak 30, 2011 00:00

CHP’nin dış politikadan sorumlu yeni genel başkan yardımcısı Osman Korutürk dış politikanın sıcak gündem maddelerini yorumladı. Üniversite Kış Oyunları’nın açılışı için Erzurum’a gelen Yunan Başbakanı’nın 150 büyükelçinin önünde Türkiye’yi Kıbrıs’ta işgalcilikle suçlamasını hazmedemiyor: Papandreu’nun yaptığı bir one minute!

Osman Korutürk dış politikayı yakından takip edenlerin iyi bildiği bir isim. Kendisini henüz tanımayanlarınsa soyadına bakarak “Acaba Fahri Korutürk’ün nesi oluyor?” diye sorması muhtemel. Evet, kendisi altıncı Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün üç evladının en büyüğü. Asker kökenli babası Tuğamiralliğe yükselmeden altı yıl önce 1944 Kasım’ında İstanbul’da dünyaya gelmiş. Saint Joseph’de okuduğu ortaokul yıllarında deniz subayı olmayı kafaya koymuş. Tam sınavlara hazırlanırken Deniz Kuvvetleri’nin hemen her kademesinde bulunmuş olan babasının telkiniyle direkten dönmüş. “Katı bir insandı ama çocuklarının seçimlerine hiç karışmazdı” diye anlattığı babasının “Önce liseyi de bitir. Eğer gireceksen daha aklın başına geldiği zaman gir. O zaman Türk bahriyesinin durumunu daha iyi değerlendirirsin” uyarısını kulak arkası etmemiş. Askeri hayat yerine İstanbul Hukuk Fakültesini seçen Osman Korutürk, mezuniyetin ardından bir yıl kadar İstanbul Barosu’na kayıtlı bir avukat olarak çalışmış.
Ama o zamanlar da bile aklında hep aileden gördüğü ‘devlet hizmeti’ var... Diplomat olmaya karar verip bir an önce askerliğini aradan çıkartmak için deniz kuvvetlerinin yolunu tutuyor. iki yıl sonra sivil hayata döndüğünde babasını devlet protokolünün en tepesinde bulacağını bilmiyor. Babasının Türkiye’nin altıncı cumhurbaşkanı olarak seçildiği 1973 yılında meslek memuru olarak Dışişleri Bakanlığı’na giriyor. Babasının cumhurbaşkanlığını bıraktığı 1980’e kadar geçen dönemde sanılanın aksine negatif ayrımcılığa uğradığını düşünüyor. Hatta avukat olduğu için hukuken başkatiplik sınavına erken girme hakkına sahip olmasına rağmen sınava sokulmayınca Dışişleri Bakanlığı’na dava açıyor.

SARKOZİ’YLE SON TANGO

Kıbrıs çıkartmasının ardından Ada’nın siyasi hareketin merkezinde olduğu 1982-1986 yıllarında Türkiye’nin KKTC Büyükelçiliği’nde sonra da merkezdeki Kıbrıs Dairesi’nde çalışıyor. Bir sonraki tayin New York’ta BM Daimi Temsilciliği... Ardından yine merkezde Ortadoğu Genel Müdür Yardımcılığı. İlk büyükelçi çıkışı 1996’da İran’ın başkenti Tahran’a. Geçen yıl kasım ayında emekli olana kadar büyükelçi olarak görev yaptığı duraklar arasında Oslo, Berlin ve son olarak da Paris var. Büyük bölümü Sarkozy’li zor yıllarda geçen Paris Büyükelçiliği öncesinde AK Parti hükümeti tarafından Ankara’da kritik bir göreve getiriliyor. Amerikan işgalinin ardından yeniden ayağa kalkmaya çalışan Irak’a defalarca ‘Türkiye’nin Irak Özel Temsilcisi’ sıfatıyla gidip geliyor. Yeni dönemdeki ilişkilerin altyapısı için yoğun mesai yapan Korutürk, Kuzey Iraklı Kürt liderlerle normalleşme sürecinde kritik rol oynayan isimlerden biri oluyor.

BİZİM DIŞ POLİTİKA FARKIMIZ ÖNEM VERDİĞİMİZ DEĞERLER

Onur Öymen-Şükrü Elekdağ ikilisinden sonra CHP’nin yeni dış politika çizgisi ne olacak?
- Onların yaptıkları üzerine bina edeceğiz çizgimizi yalnız orada bir şeyi kırmamız lazım. Bizim dış politika çizgimizin bugünkü hükümetten farkı, ağırlık verdiğimiz değerler. Bizim politikamıza yön veren unsurlar; demokrasi, insan hakları, özgürlük... Laikliğin de dış politikamıza yön veren unsurlar arasında yer alması lazım. Çünkü Türkiye’nin dışarıdaki değeri, gerek Batı’da gerek Doğu’da, bugün temsil ettiği değerler manzumesinden oluşuyor. Biz Batılı bir ülkeyiz. Bazı açılımları yaparken bu konuda şüphe uyandırıyorsanız o zaman yanlış yapıyorsunuz demektir.

AK Parti’nin iktidarda olduğu sekiz yılda dış politikanın geçirdiği değişimi nasıl yorumlarsınız?
- Uluslararası ihtilafların hepsine çare bulmaya talibiz bugün ama ben böyle bir imkanımız olduğunu düşünmüyorum. Bir gün olacağız ama bugün Doğu’dan ya da Güney’den bakılınca bizim en büyük parlaklığımız demokrasiyi işleten bir ülke olmamız. Türkiye’nin yapmış oldukları bir esin kaynağı bu bölgede. Eğer biz demokrasiyi başaramazsak küresel etkisi olacaktır, bölgemizdeki ülkelerin hepsinin bakışı değişecek. Biz o ülkeler için neden bir örneğiz? Çünkü Türkiye hem Müslüman olmayı hem de Batılı olmayı birlikte kaynatabilmiş bir ülke.

CHP’nin AB sürecine sahip çıkmadığı eleştirisi çok yapıldı. AB üyeliğine bakışınız nedir?
- Dünyadaki en iyi standartlar AB standartları. AB’ye girmeyi Atatürk’ün Türkiye için düşündüğü çağdaşlaşmanın hayata geçirileceği bir toplumsal dönüşüm olarak görüyoruz. Ancak biz AB’ye tam üye olarak girme taraftarıyız. AK Parti de aynı şeyi söylüyor ama “Her şeyi konuşuruz, her şeyi görüşürüz” yaklaşımıyla geldiğiniz zaman adamlar başka bakabiliyor. TBMM şöyle bir karar alabilir: “TBMM, AB’ye üyelik sürecini desteklemektedir. Tek seçenek tam üyeliktir. Bunun dışında başka hiçbir formülü TBMM kabul etmez” diyebilir. Bu meclis kararı olarak Avrupalıların ağzını kapatabilir. Bunu muhtemelen önümüzdeki süreçte biz gündeme getireceğiz.

İsrail ile yaşanan gerilim nereye kadar gider?
- Eskiden İsrail ile ilişkilerimizin iyi olmasının en iyi tarafı kapalı kapılar arkasında yanlışlarını başka kimsenin söyleyemeyeceği açıklıkla söyleyebilmemizdi. Direkt temasımız sonucu birçok yerde ikaz edebiliyorduk. Bu ikazı kapalı kapılar arkasında yaptığınız zaman karşı taraf daha samimiyetle algılıyor, ekranlardan yaptığınız zaman kendisini savunmak ihtiyacı duyuyor, iş lüzumsuz bir noktaya gidiyor. Bugün Suriye-İsrail diyaloğunun yeniden başlatılmasına el atacak olsak böyle bir şansımız var mı? Yok. Artık İsrail bizi bir taraf olarak görüyor. Devreye başkası giriyor. Bu durum bizim Ortadoğu’da konumumuzu ciddi anlamda sarsmış oluyor.

Dişişleri Bakanı siz olsaydınız İran sürecini nasıl yürütürdünüz?
- İran ile asırlardır sınır sorunu yaşamadan gitmişiz. Rejimlerimiz farklı ama karşılıklı saygıya dayalı bir ilişkimiz var. Bu ilişkiyi bu şekilde devam ettirmek gerek. Ama aynı zamanda İran’ın yanlış yaptığını düşündüğümüz konularda rahatsız olduğumuzu açıkça ifade edebilmemiz lazım. BM Genel Kurulu’nda ret oyu verecek yerde çekimser kalmak mümkündü. Biz Türkiye olarak ambargolara her zaman karşıyız. Ama İran’a avukatlık yapar tarzda bir söylem Batı’daki ortaklarımızda acaba Türkiye yön mü değiştiriyor diye şüphe uyandırıyor. Taraflara bizi kendi çıkarları doğrultusunda kullanabilme fırsatı veriyor.

GEREKEN CEVABI KILIÇDAROĞLU VERDİ

Papandreu’yu Erzurum’a belki gösteriş yapmak için çağırdılar ama sonuç başka oldu. Papandreu’nun ana lisanı İngilizce. Dünyada gittiği hiçbir yerde Yunanca konuşmaz. Erzurum’da Yunanca konuştu, kendi kamuoyuna hitap etmek istediği anlaşılıyor. Konuşmasında Türkiye’nin Kıbrıs’ta işgalci olduğu görüşünü en üst düzey ortamda dile getirdi. Orada kendisine yanıt verecek 150 tane büyükelçi vardı ama yanıtı vermek karşıtına yani başbakana düşerdi. Papandreu’nun yaptığı da kendi başına bir one-minute... Bunun böyle olabileceğini önceden hesaplayamamaları çok tuhaf. Allah’tan, Kemal Kılıçdaroğlu gerekli açıklamayı yaptı. Türkiye böyle bir çıkışın karşısında sesini çıkartmadı gibi bir görüntü oluşmadı.

BABADAN KALANLAR

* Aile övünülecek ya da utanılacak bir şey değil
Babamın cumhurbaşkanı olmasından dolayı ayrıcalık görmedim. Görmeyecek şekilde yetiştirdikleri için de anneme babama çok teşekkür borçluyum. Çok memnunum anne ve babamın oğlu olmaktan. Beni öyle değerlerle yetiştirdiler ki onların çocuğu olmanın hiçbir avantajını görmedim.
* En büyük itibar!
Babam işlerine karışmamı hiç istemezdi. Hiç aklımdan çıkarmadığım sözü şuydu: Makam mevkiinin önemi yok. Senin kendi kendine saygının olması lazım. Sabah kravatını bağlarken aynada yüzüne bakabilmen lazım. Eğer yüzüne, hiçbir utancım yok diye bakabiliyorsan o sana yeter. En büyük itibar odur.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!