Pandemi hayatımıza aşırı hijyeni getirdi… Bu her zaman iyi bir şey mi?

Güncelleme Tarihi:

Pandemi hayatımıza aşırı hijyeni getirdi… Bu her zaman iyi bir şey mi
Oluşturulma Tarihi: Kasım 20, 2021 09:07

Dünya uzun süredir Covid-19 pandemisi ile boğuşurken, pek çok insan uzun karantinalar ve fiziksel mesafe ile yaşamaya alıştı. El dezenfektanları ve maskeler ise bu süre zarfında olmazsa olmazlarımız arasında yer aldı. Peki bu yaşam tarzı değişiklikleri sağlığımızı nasıl etkileyecek?

Haberin Devamı

Ebeveynler genellikle çocuklarının yaşadığı ortamın mümkün olduğunca temiz olması gerektiğine inanır. Ancak bir çocuğun bağışıklık sisteminin gelişmesi için mikroplara maruz kalması gerekir. Bebek anne karnındayken, annesinin bağışıklık sistemi tarafından korunur. Doğduklarında ise kendi bağışıklık sistemlerini geliştirmeleri gerekir. Bu da mikroplara maruz kalma yoluyla olur.

Araştırmalar, çok temiz bir çevrede yetişen çocukların aslında saman nezlesi, astım ve alerji geliştirme olasılığının daha yüksek olduğunu gösteriyor. Uzmanlar bu durumu da ‘hijyen hipotezi’ olarak açıklıyor.

Hijyen hipotezi nedir?

Hijyen hipotezi ilk olarak 1980'lerin sonlarında British Medical Journal'da epidemiyoloji profesörü David P. Strachan tarafından tanıtıldı. Strachan, daha geniş ailelerde büyüyen, kırsalda yetişen çocukların, çeşitli bakterilere maruz kaldıkları için daha az alerjisi olduğunu öne sürdü. Yani çocukların büyümeleri sırasında steril bir ortam sağlamak, sağlıklı bir bağışıklık sistemi geliştirmeleri açısından onlara pek de yardımcı olmayabilir. Tabii bu bağışıklık sistemini eğitmek için yıkanmayı bırakmak gibi bir anlama gelmez.

Haberin Devamı

1990'ların sonlarında, bir sağlık araştırmacısı olan Dr. Erika von Mutius, Doğu Almanya ve Batı Almanya'daki alerji ve astım oranlarını karşılaştırdı. Daha steril ortamda yetişen çocuklarda daha az vaka ortaya çıkacağını düşünürken, araştırması bunun tam tersini buldu. Doğu Almanya'nın kirli bölgelerindeki çocuklar, Batı Almanya'daki çocuklara göre daha düşük alerjik reaksiyonlara ve daha az astım vakasına sahipti.

TIPKI BİR VÜCUT GELİŞTİRİCİ GİBİ…

Uzmanlar bunu bir vücut geliştiricinin eğitimine benzetiyor. Vücut geliştiricinin ağır nesneleri kaldırabilmesi için, kaslarını eğitmesi gerekir. Hiç antrenman yapmayan bir kişi istediğinde bir ağırlığı da kaldıramaz. Aynı durumun bağışıklık sistemi için de geçerli olduğu düşünülüyor.

HASTALIKLARI ÖNLEMEDE UYGUN HİJYENİ BULMAK ÖNEMLİ

Shannon Biyoteknoloji Merkezi yöneticisi Dr. Tim Yeomans konuyla ilgili yazdığı bir makalede,Covid-19 sebebiyle kalabalık ortamlarda veya hastane ortamında el dezenfekte etmek ve sıkı temizlik kesinlikle önemli. Aynı dezenfekteyi evde rutin olarak uygulamak ise ciltte yaşayan normal bakterilere zarar verebilir. Elinizde bir yara olduğunda temizleyin ve sterilize edin. Ancak çocuklarınız eve geldiğinde normal sabunla temizlik yeterli olabilir.” diyerek bulaşıcı hastalıkları önlemeye çalışma bağlamında önemli olanın uygun hijyeni uygulamak olduğunu vurguladı.

Haberin Devamı

Bazı insanlar, koronavirüs dönemindeki aşırı hijyenle birlikte bağışıklık sistemlerimizin hastalıklara neden olan ajanlarla nasıl savaşacağını unutacağına dair endişeli. İyi mikroplar, kötü mikroplara karşı en iyi savunma, ancak pandemi bu konuda bazı zorluklar doğuruyor.

  • Aşırı hijyen her zaman iyi bir şey değil mi?
  • Aşırı hijyen, başta çocuklar olmak üzere yetişkinlerde de alerjilerin ortaya çıkışına nasıl etki eder?
  • Koronavirüs döneminde hem hijyeni sağlamak hem de astım ve alerjilerden korunmak için nasıl bir yol izlenmeli?

Pandemi hayatımıza aşırı hijyeni getirdi… Bu her zaman iyi bir şey mi

Alerji ve Astım Derneği Başkanı Prof. Dr. Ahmet Akçay ve Çocuk İmmunolojisi ve Alerji Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Nermin Güler sorularımızı hurriyet.com.tr okurları için yanıtladı.

‘ALERJİLERLE AŞIRI TEMİZLİK ARASINDA BİR BAĞLANTI VAR’

Modern yöntemlerle yaptığımız temizlik ve hijyen sayesinde infeksiyon hastalıklarından koruma sağlayacağımızı ve sadece koronavirüs değil pek çok bulaşıcı hastalığa yakalanmaktan da kaliteli bir temizlik sayesinde kurtulabileceğimizi söyleyen Prof. Dr. Güler, “Ancak aynı zamanda alerjilerin ve diğer kronik hastalıkların dünyada artmakta olduğunu biliyoruz. Bu hastalıklarla aşırı temizlik arasında bağlantı olduğuna dair çok sayıda bilimsel kanıt ortaya çıkmasına rağmen hala izah edilememiş birçok nokta var. Çünkü temizliğin ne ölçüde olduğunu tanımlamak oldukça güç ve doğrudan bir ölçüm yöntemi yok.” dedi ve ekledi:

Haberin Devamı

“Bağışıklık sistemi, alerjiler ve otoimmun hastalıklarla ilgili birçok araştırma, gelişmekte olan ve geleneksel hayat tarzından kopmamış olan ülkelerde bu hastalıklara daha az rastlandığını ortaya koymakta. Geleneksel tarzda ve toprakla yoğun temas halinde yaşam, hastalık etkeni olmayan mikroplarla yoğun temas sağlayarak vücuttaki mikrop çeşitliliğine katkıda bulunmakta. Bu alerjik hastalıklar ve astım için de geçerli”

BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ GELİŞMESİ İÇİN MİKROPLARA MARUZ KALMAK GEREKİR

Prof. Dr. Akçay, Kir, bakteri ve diğer mikroplardan çok fazla korunmak vücudumuz ve bağışıklık sistemimizin dostu ve düşmanı ayırt edecek eğitimi alamamasına sebep olacağını söyleyerek, bu durumun vücudun bağışıklık sisteminin kendisine saldırarak otoimmün hastalıklara yol açmasına veya alerji durumunda, bağışıklık sisteminin polen veya hayvan tüyü gibi yaygın bir maddeye aşırı tepki vermesine neden olabileceğini vurguladı.

Haberin Devamı

“Ebeveynler genellikle çocuklarının yaşadığı ortamın mümkün olduğunca temiz olması gerektiğine inanırlar. Ancak bir çocuğun bağışıklık sisteminin gelişmesi için mikroplara maruz kalması gerekir. Bebek anne karnındayken annesinin bağışıklık sistemi tarafından korunur. Çocuklar doğduklarında kendi bağışıklık sistemlerini geliştirmek zorundadırlar. Bu, mikroplara maruz kalma yoluyla yapılır, böylece bağışıklık sistemimizi onları tanıması için eğitebiliriz. Çok temiz bir çevrede yetişen çocukların saman nezlesi, astım ve alerji geliştirme olasılığının daha yüksek olduğu araştırmalarla ortaya koyuldu. Temizlik malzemelerinin aşırı kullanımı, özellikle sert kimyasallar ve kokular ise yetişkinlerde de alerjik reaksiyonları tetikleyebilir.”

Haberin Devamı

ALERJİLERDE ÇEVRESEL ETKİNİN ROLÜ BÜYÜK

Alerjik hastalıkların ortaya çıkışında gen ve çevre etkileşiminin oldukça önemli olduğunu ifade eden Prof. Dr. Güler, “Astım ve alerjik hastalıklar, tek bir genin etkisi ile değil, son yıllarda yerleri saptanan birçok genin etkisi ile gelişmektedir. Bu genler ana rahminden itibaren içinde bulundukları çevre ile sürekli etkileşim halinde. Ailede alerjik hastalık öyküsü olması önemlidir. Anne, baba ya da kardeşte alerjik hastalık tanısı varsa o kişinin bu yönden yüksek riskli olduğunu gösterir.” dedi ve konuyla ilgili ortaya yeni atılan apiteliyal bariyer hipotezinin etkilerinden bahsetti.

“Alerjik hastalıklar ve astım son yıllarda hem dünyamızda hem de ülkemizdeki hızlı artışında genler kadar çevre etkileri suçlanmakta. Bunlardan biri hijyen hipotezi ile uyumlu olarak mikrop çeşitliliğinin azalması, diğeri de epiteliyal bariyer hipotezi. Bu hipoteze göre özellikle solunum ve sindirim epiteline hasar veren ev içi ve ev dışı hava kirliliği, dezenfektanlar, deterjanlar, zararlı besinler gibi olumsuz çevre şartları bu bariyerlerin bozulmasına yol açarak geçirgenliklerini arttırmakta. Böylece bağışıklıkta rol oynayan birçok molekülü etkileyerek alerjik, otoimmun ya da bağışıklığın rol oynadığı diğer hastalıklara neden olmakta.”

PÜSKÜRTÜLEN DEZENFEKTANLAR ALERJİK SEMPTOMLARI TETİKLEYEBİLİR

Tüm bunlara rağmen hassas olmamız gereken koronavirüs döneminde hem alerjilerden kaçınmak hem de hijyeni sağlamak için ne yapılması gerektiği sorusunu Prof. Dr. Güler’e sorduk.

Güler, koronavirüsten korunmak için klasik infeksiyon kurallarının titizlikle uygulanması gerektiğini vurgulayarak, “Vücudun açıkta olan kısımları ve özellikle ellerin temiz tutulması, sık yıkanması ve gereğinde dezenfekte edilmesi bulaşıcılığı azaltmada oldukça önemli. Ancak evde ve okulda bu yıkamaları yaparken deriyi tahriş edebilecek maddeler ve koruyucular, kokulu kimyasallar içeren dezenfektanlar deriyi tahrip ederek alerjik reaksiyonları başlatabilir. Okullarda ve kuaför gibi kapalı alanlarda çevreyi dezenfekte etmek amacı ile püskürtülen çeşitli antimikrobiyal maddeler de maalesef solunum yolu ile vücudumuza girmekte ve hem bariyer bozukluğu yaparak hem de tahriş ederek astım ve alerjik rinitli hastaların semptomlarını tetiklemekte.” ifadelerini kullandı.

MİKROP ÇEŞİTLİLİĞİ OLUMLU ETKİ YARATIYOR

Köyde yaşayan çocuklarda şehirde yaşayan çocuklara göre daha az alerjik reaksiyonlara rastlandığına dair teoriler var. Peki bu doğru mu?

Çiftliklerde yaşayan, büyükbaş hayvanlara bakan ve ahırlara sık girip çıkarak çalışan kişilerde alerjik hastalıklara çok daha az rastlandığını belirten Prof. Dr. Güler, “Annesi hamile iken çiftlikte yoğun çalışan çocuklarda gelecekte alerjik hastalıklara daha az rastlanıyor. Tersine, büyük şehirlerde yaşayanlarda ise bu oranlar çok daha yüksek. Köylerde yaşayan kişilerde el ayak derisi ve solunum yollarından çok daha fazla mikroba maruz kalındığı bilinmekte. Bu mikrop çeşitliliği bağışıklık sistemini olumlu yönde etkileyerek alerjik hastalık riskini azaltabilir. Özellikle çocuklarımızı daha çok doğa ile temas ettirmeliyiz.” dedi.

BİRÇOĞU ÖMÜR BOYU DEVAM EDİYOR

Bazı alerjiler kendiliğinden geçse de birçoğunun ömür boyu devam etme eğilimi gösterdiğini söyleyen Prof. Dr. Akçay, “Alerjiler hem günlük aktiviteleri sınırlıyor hem de konsantrasyon problemleri yaşanmasına neden oluyor. Bu durum da özellikle çocuklarda okul başarısını olumsuz etkileyebiliyor. Alerjiler şiddetli olduğunda anafilaksi yani alerjik şok dediğimiz bir tablo ortaya çıkabilir. Alerjik şok son derece ciddi ve hayati tehdit oluşturan bir durum. Acil tıbbi müdahale edilmediği durumlarda da ölüme neden olabilir.” dedi.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!