Özilhan:Dünya 3.'süyüz ama krizdeyiz

Güncelleme Tarihi:

Özilhan:Dünya 3.süyüz ama krizdeyiz
OluÅŸturulma Tarihi: Ekim 23, 2002 00:00

Türk Sanayicileri ve Ä°ÅŸadamları DerneÄŸi (TÃœSÄ°AD) Yönetim Kurulu BaÅŸkanı Tuncay Özilhan, bugün dünyada herkesin Türkiye'yi, futbolda beklenmedik biçimde dünya 3.'sü olan ama ekonomisi ve siyaseti bir krizden ötekine sürüklenen bir ülke olarak tanıdığını vurgularken, ''yapılacak ilk iÅŸ, Türkiye'yi kriz ortamından kalıcı biçimden çıkarmaktır'' dedi.AB ile üyelik müzakerelerine yalnızca baÅŸlamanın bile Türkiye hakkındaki önyargıların kırılmasına neden olacağını vurgulayan Özilhan, ''Bir marka olarak Türkiye'yi öne çıkarabilmek için ekonomide, siyasette, uluslararası iliÅŸkilerde zemini iyice bir düzeltmemiz gerekli'' diye konuÅŸtu.  TÃœSÄ°AD'ın katkılarıyla Kalite DerneÄŸi (KalDer) tarafından bu yıl 11.'si düzenlenen Ulusal Kalite Kongresi, ''Yönetim kalitesi ve dünya markası olarak Türkiye'' ana gündemiyle Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda baÅŸladı.  Özilhan, kongrenin açılışında yaptığı konuÅŸmada, 11 yıl önce bu etkinliÄŸi KalDer ile birlikte baÅŸlatırken amaçlarının Türkiye'deki tüm kurumlara ''toplam kalite yönetimi'' anlayışı ve toplumun tüm kesimlerine kalite bilincinin yerleÅŸmesini saÄŸlamak olduÄŸunu, bunu yaparken de ülkenin pek çok sorununa parmak basma imkanı bulunduÄŸunu belirtti.       TÃœRK MARKALARININ REYTÄ°NGİ Kalite kongrelerinin ülke gündemini hep yakından izlediÄŸini hatta kimi zaman öncülük görevi üstlendiÄŸini ifade eden Özilhan, bu yıl için seçilen ''Yönetim kalitesi ve dünya markası olarak Türkiye'' baÅŸlığının da, Türkiye'nin geleceÄŸinin ÅŸekillendirilmesi açısından büyük önem taşıdığını vurguladı.  1980'li yılların, dışa açılma ve ihracatı ekonomik hayatın vazgeçilmez bir parçası haline getirme yılları olduÄŸunu anlatan Özilhan, ''Dünya markası olmanın önemini 'negatif' anlamda da olsa ilk kez o zaman kavramaya baÅŸladığımız söylenebilir. Negatif anlamda diyorum çünkü o dönemlerde çoÄŸumuz ihracatı kendi markalarımızla yapmıyor, dünya markalarına fason üretim yaparak gerçekleÅŸtiriyorduk. Gördük ki ürettiÄŸimiz ürün ne kadar kaliteli olursa olsun parayı asıl kazanan markayı elinde tutan oluyordu'' diye konuÅŸtu.  Bu gerçeÄŸin, bazı giriÅŸimci ve kimi büyük kuruluÅŸları dünya pazarlarına kendi markaları ile girme çabası içine ittiÄŸini, bunda baÅŸarı elde edenlerin de olduÄŸunu söyleyen Özilhan, ''ancak bu kez baÅŸka bir gerçek yüzümüze çarptı, Türk markalarının reytingi de 'Made in Turkey' reytingiyle sınırlıydı'' dedi.       ''ALDIÄžIMIZ KREDÄ°LERÄ°N HER KURUÅžU DENETLENÄ°YOR''     Bir baÅŸka boyutun uluslararası siyasi iliÅŸkilerde karşılarına çıktığını, Türkiye'nin bugüne kadar dünya kamuoyu nezdinde oluÅŸan imajının, bütün tartışmalı uluslararası meselelerde, en haklı olduÄŸumuz konularda kendilerini olumsuz önyargılarla mücadele etmek zorunda bıraktığını kaydeden Özilhan, şöyle dedi:  ''(Kendimizi anlatamıyoruz, ülkemizi tanıtamıyoruz) diye diye dövünüp durduk ama meselenin kökenine inmekten de hep kaçındık. Aslında Türkiye'nin dış dünyadaki imajının altında yatan ve birbiriyle pek çok yerde kesiÅŸen 2 önemli boyutu olduÄŸunu söyleyebiliriz. Birincisi 'yönetim kalitesi'nin çok düşük olması, ikincisi de 'bir marka olarak Türkiye' üzerinde bugüne kadar yeterince düşünülmemiÅŸ olması.''     Yönetim kalitesine deÄŸinen Özilhan, Türkiye'nin 1980'li yıllarda iyi bir performans göstererek, uluslararası piyasalarda bir kredibilite kazanmaya baÅŸladığını, ancak 1980'lerin sonlarına doÄŸru siyasi istikrarın bozulmaya baÅŸlamasıyla iÅŸlerin deÄŸiÅŸtiÄŸini belirtti.Özilhan, şöyle devam etti: ''Liberal ekonominin nimetleri hükümetler tarafından iktidar mücadelesinin araçları olarak kullanılmaya baÅŸlandı, kamu kaynakları hükümetlerin yandaÅŸlarını beslemek ya da yeni yandaÅŸlar kazanmak için kullanılmaya baÅŸlandı. Bu deÄŸirmenin suyu da borçlanarak saÄŸlandı.      Sonunda nereye geldik? Aldığımız kredilerin her kuruÅŸunun nereye harcandığının denetlendiÄŸi bir noktaya geldik. Bugün bir uluslararası mali kuruluÅŸ bize, (seçim yatırımı olarak kamuda iÅŸe aldığın personeli benim kredilerimle finanse edemezsin, zaten bana kamu çalışanlarının sayısını indireceÄŸine de söz vermiÅŸtin) diyor ve bu durumun düzeleceÄŸine kanaat getirene kadar kredisini erteliyor.''      Türkiye'nin Gümrük BirliÄŸi öncesinden beri insan hakları, kiÅŸi hak ve özgürlükleri, siyasal özgürlükler gibi konularda AB ile tartışma içinde olduÄŸunu belirten Özilhan, ''birtakım anayasa deÄŸiÅŸiklikleri ve yasal deÄŸiÅŸiklikler Gümrük BirliÄŸi sürecinde de gerçekleÅŸtirildi. Ama ne yapıldı? Tartışma yaratan konular bir maddeden çıkarıldı, bir baÅŸka maddenin içine konuldu. Yasal düzenlemeleri yerleÅŸik uygulamaları deÄŸiÅŸtirmesine izin vermemek için her türlü yol denendi'' dedi. Bugün geldiÄŸimiz noktada AB'nin bize artık ''yasal düzenleme birÅŸey ifade etmez, uygulamaları görmemiz lazım'' dediÄŸini ifade eden Özilhan, her iki örnekte de ülke yönetimlerinin dünya kamuoyu nezdinde ciddi bir güven kaybına uÄŸramış olması gerçeÄŸiyle yüzyüze olunduÄŸunu, bu güven kaybını ortadan kaldırabilmek için son derece kararlı ve köklü bir çaba içine girmek gerektiÄŸine dikkati çekti.       TÃœRKÄ°YE HAKKINDAKÄ° ÖNYARGILARIN KIRILMASI ''Bugün dünyada herkes bizi, futbolda beklenmedik biçimde dünya 3.'sü olan ama ekonomisi ve siyaseti bir krizden ötekine sürüklenen bir ülke olarak tanıyor'' diyen Özilhan, bir krizler ülkesi hangi olumla imajla yanyana getirilirse getirilsin, toplamda olumlu bir imaj elde edilemediÄŸini kaydetti.  Özilhan, ''Demek yapılacak ilk iÅŸ Türkiye'yi kriz ortamından kalıcı biçimde çıkarmaktır'' dedi.Özilhan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''EÄŸer ekonomiyi sürdürülebilir saÄŸlıklı bir büyüme çizgisine oturtabilmiÅŸ, rekabet gücümüzü zayıflatan etkenlerden ekonomimizi arındırabilmiÅŸ, yerli yabancı tüm yatırımların önünü açabilmiÅŸsek, krizden kalıcı olarak çıkmanın ilk ve en önemli adımını atmışız demektir.EÄŸer kamu yönetimini ÅŸeffaf, verimli, etkin bir hale getirecek reformları yapmışsak, devletin ekonomideki rolünü gerçekten düzenleyicilik ile sınırlayabilmiÅŸsek, kamu kaynaklarının siyasi çıkarlar uÄŸruna kullanılmasının önüne geçecek önlemleri almışsak krizden kalıcı olarak çıkmak için 2. önemli adımı da atmışız demektir. EÄŸer siyasal sistemimizi daha adaletli bir temsili, daha istikrarlı bir yönetimle birleÅŸtiren bir seçim sistemine, partilerimizin daha demokratik ve ÅŸeffaf oldukları bir yönetime kavuÅŸturabilirsek, milletvekillerimizin seçmen tarafından denetlenebilir ve kürsü dokunulmazlığı dışında yargı tarafından hesap sorulabilir biçimde siyaset yapmalarını saÄŸlayabilirsek, krizler üretmeyen bir siyasal sisteme sahip olma yönünde de büyük bir adım atmış olacağız.'' Krizden kalıcı olarak çıkabilmek için atılacak bu adımların aynı zamanda, Türkiye'nin geliÅŸmiÅŸ ülkeler arasına katılma hedefi doÄŸrultusunda yelken açmaya baÅŸlaması anlamına da geleÄŸini vurgulayan Özilhan, ''bu seyirde rotayı doÄŸru tutabilmenin önemli bir koÅŸulu, AB üyelik sürecini kesintiye uÄŸratacak hareketlerden kaçınmak ve süreci destelyecek aktif tavırları alabilmek olacaktır. AB ile üyelik müzakerelerine yalnızca baÅŸlamak bile, Türkiye hakkındaki önyargıların kırılmasına neden olacaktır'' dedi.  TÃœRKÄ°YE'YÄ° MARKA OLARAK SUNABÄ°LMEK...''Bütün bunların Türkiye'yi bir marka olarak dünyaya sunabilmek için yeterli olamayacağını savunan Özilhan, şöyle dedi: "Ä°ÅŸin bu yanı ayrıca düşünülmesi ve oya gibi iÅŸlenmesi gereken birkonudur. Marka bir farklılaÅŸma stratejisini içinde barındırır, bir kimliÄŸe sahiptir, seçilme arzusunun ifadesi ve bu seçimde rasyonel faktörlerin ötesinde psikolojik, duygusal faktörlerin de devreye sokma arayışıdır. Türkiye'nin seçilmeye ihtiyacı var. Yalnız turizme, ihracat ya da yabancı sermayede deÄŸil, uluslararası iliÅŸkilerde de bu ihtiyaç belirgin biçimde önümüzde duruyor.''     Pazarlama ve imajın, marka stratejilerinin, itibar yönetiminin günümüz dünyası için taşıdığı önemin gözardı edilemeyeceÄŸini vurgulayan Özilhan, ÅŸunları söyledi:  ''Dünya sahnesinde olumlu bir görüntü çizerek boy göstermenin ne kadar güçlü bir sempati yaratabildiÄŸini Dünya Kupası sırasında ve sonrasında hep beraber yaÅŸadık. Dünya çapında müzisyenlerimiz, yazarlarımız, sanatçılarmız, sporcularımız var. Ancak bize tekil baÅŸarılardan daha fazlası lazım. Bir marka olarak Türkiye'yi öne çıkarabilmek için ekonomide, siyasette, uluslararası iliÅŸkilerde zemini iyice bir düzeltmemiz gerekli.'' Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!