Oluşturulma Tarihi: Ekim 22, 2005 00:00
Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflamasıyla beraber 18. asırdan itibaren her işimize karışmaya başlayan Avrupalı diplomatlar, zindanlarımıza da el atıp mahkûm vatandaşlarının görevliler tarafından öldürüldüğünü iddia etmişler ve Avrupa’nın zoruyla ölen mahkûmlara otopsi yapmaya başlamıştık. Genç tarihçilerimizden Dr. Yüksel Çelik’in bulduğu bir belgeye göre, ilk otopsiyi 1763’te Tersane Zindanı’nda eceliyle can veren Antuan oğlu Juan adındaki bir İspanyol’a yapmış ve otopsi raporunu Avrupalı elçiliklere gönderip ‘Bakın, adamı biz öldürmedik’ demiştik.
OSMANLI İmparatorluğu’nun zayıflaması üzerine, 18. asırdan itibaren her işimize karışmaya başlayan Avrupalı diplomatlar, Osmanlı zindanlarına da el atıp mahkûm vatandaşlarının görevliler tarafından öldürüldüğünü iddia etmişler ve Avrupa’nın zoruyla ölen mahkûmlara otopsi yapmaya başlamıştık.
O devirlerde suç işleyenler, cezalarını suçun niteliğine ve suçlunun kimliğine göre değişik zindanlarda çekerlerdi. Bu zindanların en önemlisi olan Tersane Zindanı’na en ağır suçları işlemiş olanlar kapatılır, mahkûmlar burada yıllarca ve hatta aldıkları cezaya göre ömürlerinin sonuna kadar kalır ve bir kısmı ağır şartlar yüzünden kısa zamanda ölürlerdi.
Avrupalı devletler, Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflamasına paralel olarak 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren İstanbul’daki elçileri vasıtasıyla imparatorluğun içişlerine karışmaya başlamışlardı. Elçiler, Tersane Zindanı’nda sık sık meydana gelen ölümler konusunda ciddi tereddütleri olduğunu, ölümlerin bir kısmının zindanda görevli Osmanlı memurlarının ağır işkenceleri, hatta kasten boğmaları sonucunda meydana geldiğini öne sürüyor ve mahkûm vatandaşlarının hayatlarının korunmasını ısrarla talep ediyorlardı.
Babıáli, yani o zamanın Osmanlı hükümeti bu ciddi ithamlardan son derece rahatsız oldu ve kaldığı hapishanelerde ölen yabancı uyruklu mahkûmların ölüm sebeplerinin otopsi yapılarak araştırılmasına karar verdi. Elçilikler vatandaşlarının ölüm sebepleri hakkında şüpheye düşerlerse bu raporlar diplomatlara gösterilecek ve ithamların önü de böylelikle alınacaktı.
Genç tarihçilerimizden Dr. Yüksel Çelik’in bulduğu bir belgeye göre, Osmanlı hükümetinin aldığı bu karar ilk defa 1763’te uygulandı.
1748’de Tersane Zindanı’na kapatılmış olan Antuan oğlu Juan adındaki bir İspanyol, o sene eceliyle ölmüştü. Cesed, Tersane’nin idarecisi olan Ömer Vahid Efendi ve Tersane Kethüdası tarafından muayene edildi. Bulgular, daha sonra başgardiyan Ahmed Kaptan vasıtasıyla Kasımpaşa Kadı Vekili Kámili Mustafa Efendi’ye gönderildi ve hukuki incelemenin tamamlanması için bir görevli göndermesi istendi. Bölgenin mülki amiri ve mahkeme başkanı olan Kamili Mustafa Efendi, talep üzerine otopsiye katılması için memurlarından Mevláná Mustafa Efendi’yi zindana yolladı. Yapılan incelemelerde cesedde yaralamayla ilgili bir belirtiye rastlanmadığı gibi, mahkûmun boğulmadığı da tespit edildi.
Kadı Vekili Kámili Mustafa Efendi daha sonra hazırladığı raporunda şöyle diyordu:
‘Tersane’de mahkûmların bulunduğu zindanın şu an başgardiyanı olan Ahmed Kaptan mahkemeye gelip, 1748’den beri zindanda yatan, uzun kara bıyıklı Antuan oğlu Juan adlı İspanyalı’nın darp, yaralama ve boğma gibi herhangi bir sebep olmaksızın eceliyle öldüğünün yapılan incelemeden anlaşıldığını ve bu ölüm vak’asının mahkeme görevlilerince de incelenip resmi raporun yazılmasını talep ettti. Bunun üzerine, memurlarımızdan Mevláná Mustafa Efendi diğer görevlilerle beraber mahkûmun leşi üzerinde inceleme yaptı. Önceden söylendiği gibi darp, yaralama, boğulma ve benzeri bir bulguya rastlanmadı ve mahkûmun eceliyle ölmüş olduğu tarafıma bildirildi ve Mustafa Efendi adı geçen mahkûmun leşinin gömülmesine izin verdi. Ben de, bunun üzerine verilen bilgiler doğrultusunda işbu mahkeme tutanağını kaleme aldım.’
‘Cesed’ yerine ‘leş’ tabirinin kullanıldığı resmi rapor, Tersane’nin idarecisinin daha önceden gönderdiği yazıya iliştirilerek sadrazamlığa, oradan da İspanya Elçiliği’ne gönderildi. Osmanlı tarihinde, yabancı mahkûmların cesedlerine uygulanan ilk otopsi, işte bu şekilde, Avrupalı diplomatların talepleri doğrultusunda yapılmış oluyordu
Sorular ve cevaplar (Mehmet Nuri YILMAZ)
Teravih namazı 20 rekát mıdır? 10 veya 8 rekat olarak da kılınabilir diyenler var. Siz ne dersiniz?
Ali GÜMÜŞTEKİN/ MUĞLA
Teravih namazı azami olarak 20 rekát kılınır. Sünnet olan bir namazdır. 8 veya 10 rekát da kılınabilir. Ne kadar çok kılınsa sevabı da o kadar fazla olur.
Oruçlu iken midem bulandı, kustum. Orucum bozuldu mu?
Semra ÇELİK/İZMİR
İrade dışında ağız dolusu kusmakla oruç bozulmaz.
Gece yatarken bazen niyet etmeyi unutuyorum. Bu durumda orucum kabul olunur mu?
Şengül SARI/KOCAELİ
Niyet, bir işi yapmaya gönülden karar vermektir. Dil ile söylemek gerekmez. Önemli olan oruç tutmaya içinizden karar vermiş olmanızdır.
Askerle çarpışarak öldürülen eşkıya veya teröristin cenaze namazı kılınır mı?
Sadık BÜLBÜL/ÇORUM
Dinden dönenlerin, anne ve babasını kasten öldüren kimsenin, devlete karşı isyan eden yol kesicilerin ve teröristlerin, çarpışma sırasında öldükleri takdirde diğer insanlara ibret olsun diye cenaze namazları kılınmaz. Nitekim Hz. Ali kendisine başkaldıran asilerin cenaze namazlarını kılmamıştır.