Öteki Dünya

Güncelleme Tarihi:

Öteki Dünya
Oluşturulma Tarihi: Ocak 17, 1999 00:00

Murat BARDAKÇI
Haberin Devamı

1200 yıllık ailenin prensesi İstanbul'da öldü

Prenses Marie-Louis Elvira Victoria Olga Saviç von Hessen Avrupa'nın en eski ailesine, 1200 yıllık Hessen hanedanına mensuptu. Bir Türk doktorla, Mürsel Saviç'le evlendi ve 46 yıl önce İstanbul'a yerleşti. Usta bir binici ve heykeltraştı. Türk vatandaşı oldu, Türk Milli Takımı'na girdi ve bayrağımızı defalarca göndere çektirdi. Bodrum'un meşhur beyaz yunus heykelleri ona aitti. Güzel prenses sonra yıllar süren bir sessizliğe büründü ve 77 yıllık hayatını geçen perşembe günü İstanbul'da noktaladı.

Asıl ismi ve unvanı bir hayli uzundu; dostları ona kısaca ‘‘Tita’’ derlerdi. 46 sene önce Avrupa'dan gelip İstanbul'a yerleşmişti. En büyük merakı binicilik ve heykeltraşlıktı. Türk vatandaşlığına geçip Türk Milli Takımı'na girmiş, Türkiye'ye üstüste kupalar kazandırmış, arada resim ve heykel sergileri açmış, eserleri birçok yerde sergilenmişti ve hâlâ sergilenmedeydi.

Prenses Marie-Louis Elvira Victoria Olga Saviç von Hessen, hayata geçen perşembe sabahı İstanbul'da veda etti. Avrupa'nın en eski ailesi olan 1200 yıllık ‘‘Hessen’’lere mensup bir Alman prensesiydi. Hessenler Avrupa hanedanlarının en eskisi olmakla, başka hanedanlar yaratmakla bilinirdi; dolayısıyla Prenses von Hessen de başta İngiliz, Alman, Rus ve Danimarka hanedanlarıyla ve Avrupa'nın diğer aristokrat ailelerinin hemen hepsiyle akrabaydı. Ttorunları yahut kuzenleri olduğu Avrupalı kraliçelerin adlarını taşıyordu. ‘‘Olga’’ Rusya'nın, ‘‘Victoria’’ İngiltere'nin, ‘‘Marie-Louis’’ Avusturyanın eski taçlı kadınlarıydı ve hepsi ‘‘Tita’’nın büyükleriydi.

Prens von Hessen'in kızı ‘‘Tita’’, 1921'de Paris'te doğdu. Genç yaştayken heykele merak saldı ve uzun seneler İsviçre'nin büyük sanatçısı Milo Martin'le çalıştı. 1951'de bir Türk doktorla, Mürsel Saviç'le evlendi, ‘‘Bayan Saviç’’ oldu ve Saviç ailesi ertesi sene İstanbul'a yerleşti. Prenses, biniciliğe ve heykeltraşlığa artık Türkiye'de devam edecekti. Türk vatandaşı oldu, Milli Binicilik Takımı'na katıldı ve milletlerarası şampiyonalarda Türkiye adına yarıştı. 1950'lerin sonunda Balkan Şampiyonası'nda aldığı ilk kupayı ötekiler takip etti. Kadınlararası müsabakalarının birincisi genellikle o oluyordu ve Romanya'daki yarışmalarda Türk bayrağını göndere defalarca o çektirdi.

Sonra, heykelle ve resimle dolu seneler geldi. Peşpeşe sergiler açtı, heykelleri kolleksiyonlara katıldı. Bugün, Bodrum'daki meşhur beyaz yunus heykellerinin Prenses von Hessen'e ait olduğunu az kişi bilir.

Dostları, arkadaşları ve İstanbul'da yaşayan başka hanedanların mensupları; Osmanlı, Afgan ve Mısır ailelerinin prensleriyle prensesleri dün Tarlabaşı'ndaki Alman Protestan Kilisesi'nde biraraya gelip Tita'yı andılar. Prenses Marie-Louis Elvira Victoria Olga Saviç von Hessen, İstanbul'a bu soylu topluluğun önünde veda etti.

Yarım asırlık hayat arkadaşı Dr. Mürsel Saviç ‘‘Tita’’yı iki gün sonra İsviçre'ye götürüp vasiyetini getirecek. Sevgili Dr. Saviç'e ve güzel prensesi sevenlere başsağlığı diliyorum...

Vahideddin'le Atatürk'ün belgelerini saraya hediye ettim

Senelerdir özenle muhafaza ettiğim ama bana değil millete ait olması gereken önemli bir arşivi geçen cuma günü Topkapı Sarayı'na hediye ettim: 96 parça resmi ve gayrıresmi belgeden oluşan, içerisinde Mustafa Kemal Paşa'ya ait beş adet mektubun da bulunduğu bir arşivi; Sultan Vahideddin'in evrakını. Belgeler bundan böyle Topkapı Sarayı'nda muhafaza edilecek ama özellikleri ve önemleri dolayısıyla araştırmacılara bundan 25 yıl sonra çıkartılacaklar.

Çoğu ‘‘Benim melek Sabiham’’, ‘‘Gözümün nuru Ulviyem’’ yahut ‘‘Ruhum, güzel kızlarım’’ diye başlayan duygu dolu mektuplardı. Hissiyatını kızlarına yazdığı satırlarıa döken sürgündeki bir baba hem aile meselelerinden, hem siyasi hadiselerden bahsediyordu.

Bunlar, iki ay önce yayınladığım ‘‘Şahbaba’’ isimli kitabımı yazarken kullandığım belgelerdi. Osmanlılar'ın son hükümdarı Sultan Vahideddin'e aittiler, aralarında Vahideddin'in aile mensuplarıyla yakın çevresinin yazışmaları ve Mustafa Kemal Paşa'nın bazı mektupları da vardı son dönem Türk tarihi bakımından çok önemli bir dosya teşkil ediyorlardı.

Bu belgeleri toparlayabilmek için Türkiye'de ve Avrupa'da senelerce kapı kapı dolaşmış, bir kısmını çeyrek asırdır unutuldukları mahzenlerden bizzat çıkartmış, bazılarını ise rica minnet elde edip yayınlayabilmiştim. ‘‘Şahbaba’’yı yazmak için beş sene uğraştım, yazarken bu belgeleri kullandım ve kitabı bundan iki ay önce nihayet yayınladım. Belgeler artık vazifelerini tamamlamışlardı, bende kalmaları gereksizdi, zaten bana değil millete ait olmalı ve bir resmi kuruluşta dağılmadan muhafaza edilmeliydiler.

Sultan Vahideddin ve son dönem Osmanlı Tarihi için birinci derece kaynak olan bu arşivi önceki gün Topkapı Sarayı'na hediye ettim. Son padişaha ait belgeleri hükümdarın torunu rahmetli Hanzade Sultan'dan almıştım; Vahideddin'in bir diğer torunu, Neslişah Sultan da kendisinde bulunan mektupları saraya verilmek üzere bana devretti. Bazısı tek, bazısı dosya halinde 96 parça evrakın tamamını cuma günü sarayın müdiresi Dr. Filiz Çağman'a ve saraydaki arşivi senelerdir gözü gibi muhafaza eden Ülkü Hanım'a teslim ettim. Mustafa Kemal Paşa'nın beş adet mektubundan, son padişahın hatıralarından, bestelerinin notalarından, özel ve resmi yazışmalarıyla çok sayıda mektubundan meydana gelen bu küçük ama önemli arşiv bundan böyle Topkapı Sarayı'nda muhafaza edilecek ama özellikleri ve önemleri dolayısıyla okuyucuya bundan 25 yıl sonra çıkartılacak.

Seneler süren bir çabayla toparladığım evrakı millete intikal ettirebildiğim için mutluyum.

Hat üstadından Besmele antolojisi

Türk hat sanatının yaşayan en büyük üstadı, benim için Prof. Dr. Ali Alparslan'dır. Asıl mesleği Türk Edebiyatı hocalığıdır, yazıyı Necmeddin Okyay'dan öğrenip ‘‘icazet’’ yani imzalı yazı yazma izni aldıktan sonra çok sayıda eser vermiş ve bir hayli talebe yetiştirmiştir.

Prof. Dr. Ali Alparslan'ın üzerinde senelerdir çalıştığı bir eseri geçen haftalarda nihayet yayınladı: ‘‘The Garden of Besmele-Besmele Bahçesi’’. Kitapta İslam dünyasının dört bir yanında asırlar boyunca yetişen hattatların yazdığı 399 adet besmelenin fotoğrafları yeralıyor. Kitabın ilginç taraflarından biri, Kıbrıs'taki besmelelerin resimlerini bizzat Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın çekmiş olması.

Hat sanatına ve hat tarihine merakı olanlar bu kitabı okumalılar. Ben, Ali Alparslan'ın yayınladığı besmele örnekleri içerisinde yeralan son dönemin eserlerini görünce, hattın ustalarının hâlâ Türkiye'den çıktığını ve öteki İslâm memleketlerinden bu konuda da çok ileride olduğumuzu farkedip bir hayli sevindim.

Uğur Kandilci, Burçak Kayhan ve Zeynep Akı adlarındaki birisi profesör ikisi asistan üç tıp doktorunun Gazi Üniversitesi'nde oluşturduğu intihal sacayağından birkaç hafta boyunca üstüste bahsetmem birilerini azıcık üzmüş. Sacayağın faaliyet gösterdiği Tıp Fakültesi'nden Aytuğ, Akgün, Yıldız, Ayla, Gülyüz, Meltem, Tahir, Aynur ve elyazılarının biçimsizliği yüzünden isimleri okuyamadığım daha birkaç profesör, doçent, yardımcı doçent vesaire bana faks çekip yazdıklarımdan ‘‘rencide olduklarını’’ ifade buyurmuşlar... Malum sacayağın ‘‘intihal’’ ettikleri makale bu zevata göre ‘‘derleme’’ymiş; ‘‘intihal çetesi’’ tanımlamam da ‘‘son derece haksız ve çirkin bir suçlama’’ oluyormuş.

Aytuğ, Akgün, Yıldız, Ayla, Gülyüz, Meltem, Tahir, Aynur vesaireye cevabım: Hayır efendim! Uğur Kandilci, Burçak Kayhan ve Zeynep Akı'nın marifetlerinin kibarcası ‘‘intihal’’, tam Türkçesi de ‘‘yürütme’’dir. İşbu zevat bir Amerikan dergisinde çıkan makaleyi ‘‘derlememiş’’, ‘‘yürütmüşlerdir’’. Yürütme eylemi üç kişi tarafından toplu halde yapıldığı takdirde, failleri ‘‘intihal sacayağı’’ teşkil etmiş olurlar. Böyle bir durumda mesleğine saygısı olan akademisyene düşen görev intihalcilere tabasbus maksadıyla bana ‘‘Yazdıklarınızdan rencide olmaktayız efendim’’ diyen fakslar çekmek değil, elde makas şakır şakır başkalarının eserini yürüten sacayaktan kirletilen akademik namuslarının hesabını sormaktır.

Gazi Üniversitesi'nde devam eden soruşturmanın akıbetini haftalardır sabırla bekliyorum ve bir müddet daha bekleyeceğim. Sonra kendi intihali hakkında yine kendisine rapor verdirilen soruşturma komisyonunun profesör üyelerinden bahsedeceğim; ‘‘İlâç ve Tedavi Dergisi’’nde çıkan maceralı bir yazıyı anlatacağım ve emin olun, çok eğleneceğiz!..



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!