Osmanlı modeli

Güncelleme Tarihi:

Osmanlı modeli
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 30, 2000 00:00

Haberin Devamı

Ankara’nın barış formülü: Kudüs açık şehir olsun

Hürriyet, ‘‘Gizlilik yemini’’ bulunan tarihi Ortadoğu formülünü açıklıyor. Başarısız Camp David Zirvesi'nde kafası karışan Clinton, ‘‘Bu işi, bölgeyi yüzyıllarca idare eden Osmanlı'nın devamı olan Türkiye çözer’’ diyerek, topu Ankara'ya attı. Ankara da, Osmanlı'nın fermanını esas alan bir çözüm formülü hazırladı.

ANKARA'da son bir ay içinde beşer gün arayla yaşanan ‘‘Ortadoğu trafiği’’nin arkasında, ABD Başkanı Bill Clinton'ın başarısızlıkla sonuçlanan Camp David Zirvesi'ni Türkiye'nin çözmesi isteminin yattığı belirtildi. ABD'nin arabuluculuğunda yapılan Camp David Zirvesi, Kudüs'teki kutsal mekanlar konusunda tıkanınca, kafası iyice karışan Clinton, ‘‘Bu işi yüzyıllarca bölgeyi sorunsuz şekilde idare eden Osmanlı'nın devamı Türkiye çözer’’ diyerek, Ankara'nın Ortadoğu Barış Süreci'nde devreye girmesini istedi. Yaser Arafat ve Ehud Barak da, Türkiye'ye geldiklerinde, ‘‘Sizin kolaylaştırıcı katkılarınızdan yararlanmayı arzu ediyoruz’’ dediler. Barak, Dışişleri Bakanı İsmail Cem'e, ‘‘ Bizi Türkler kadar kimse anlayamaz’’ dedi. Türkiye, bunun üzerine bir fikir jimnastiğine başladı.

TARİHİ FORMÜL

Ankara, Ortadoğu'da taraf olan ülkeler Filistin ve İsrail'in yanısıra arabulucu ABD'yi dinledikten sonra Camp David'in tıkanmasına neden olan ‘‘Kudüs ve bu şehirdeki kutsal mekanların statüsüne’’ ilişkin ‘‘tarihi formülü’’nü hazırlamaya başladı. Osmanlı döneminde Ortadoğu'da ‘‘Muhataralı yerlerin yönetimi’’ için çıkarılan fermana bakıldı. Dini yerlerin yönetimi ve bunlar üzerinde anlaşma konusunda bu fermanın yapıcı bir fikir verebileceği üzerinde görüş birliğine varıldı. Barak ve Arafat'a, ‘‘Osmanlı bu ferman ile Kudüs'ü gül gibi yönetti’’ denilerek sorunlu yerler üzerinde bu yolla anlaşmaya varılabileceği vurgulandı. O fermanda şuralar şu cemaate, şuralar öteki cemaatin yönetimine bırakılır diye maddeler var.

İLGİNÇ ÖNERİLER

Bu fermanın verdiği fikirle hareket eden Türkiye, Kudüs'ün tek tanrılı üç din için ‘‘açık şehir’’ olmasını önerdi. Ayrıca Filistin ve İsrail arasında yoğun tartışmalara neden olan kutsal Mescid-i Aksa'nın da Ayasofya gibi ‘‘müzeye’’ dönüştürülmesi Türkiye'nin önerileri arasında yer aldı. Clinton, Türkiye'nin devreye girmesini isteyince 5 Ağustos'ta Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat Türkiye'ye geldi. Ardından 10 Ağustos'ta İsrail Dışişleri Bakanı Sholomo Ben-Ami, Ankara'nın konuğu oldu. Ankara 15 Ağustos'ta ABD'nin Ortadoğu'dan sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Edward Walker'ı ağırladı. Walker'ın ikili görüşmelerde, ‘‘Clinton çabalarınızdan çok memnun. Bu işin peşini bırakmayın. Dünyada bir tarih yazabilirsiniz’’ sözleri Ankara'yı cesaretlendirdi.

GİZLİLİK YEMİNİ

Tüm tarafları dinleyen Ankara, Kudüs'e ilişkin önerilerini büyük bir gizlilik içinde hazırlamaya başladı. Türk Dışişleri, bu misyonu üstlenmesinin ardından Ankara'da yapılan görüşmelere katılan tüm yetkililere, ‘‘Duyduğum ve tanıklık ettiğim hiçbir konuyu dışarıya aktarmayacağım’’ ibaresini içeren gizli bir belge imzalattı. Bununla da yetinmeyen Dışişleri, normalde her görüşmenin tutanaklarını içeren servis notlarını bakanlıkta sadece genel müdür ve üstü düzeyinde tuttu. Türkiye, Kudüs ve kutsal mekanların statüsü için ‘‘Osmanlı metodu’’ndan hareket ederek Kudüs'ün ‘‘açık şehir’’ olmasını önerdi. Bu formüle göre her din için kutsal mekan olan bir yerin anahtarı, diğer dinden üst düzey bir görevlinin de elinde olacak. Kutsal mekanların dini vecibelere uygun şekilde kullanılıp kullanılmadığını tarafsız bir kuruluş denetleyecek. Denetleyici olarak ilk etapta BM'nin ismi düşünülürken, Türkiye bu önerisinin altına Osmanlı'da denetleme işini bir ‘‘Osmanlı albayı’’nın yaptığını not düştü. Ankara, İsrail ile Filistin arasında yoğun tartışmalara neden olan Mescid-i Aksa için de, ‘‘Ayasofya formülü’’ önerdi. Mescid-i Aksa, bu öneriye göre ‘‘müzeye’’ dönüştürülecek. Böylece her dinden insanlar, bu kutsal mekanı ziyaret edebilecek. Ancak, Dışişleri Bakanlığı dün bir açıklama yaparak, bu noktayı yalanladı.

ÖNCE ARAFAT'A

Türkiye hazırladığı bu formülü, tarihi bağını dikkate alarak önce Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat'a iletti. Dışişleri Bakanlığı da dün akşam yaptığı açıklamada, bunun bir plan değil, anlaşmaya ışık tutacak bir belge olarak sunulduğunu vurguladı. Dışişleri Bakanı İsmail Cem, bu formülün hazırlayıcıları Ortadoğu'dan sorumlu Müsteşar Yardımcısı Uğur Ziyal ve Genel Müdür Türkekul Kurttekin ile birlikte 23 Ağustos'ta Gazze'ye gitti. Arafat, Türkiye ziyaretinde de dile getirdiği şu görüşleri tekrarladı: ‘‘Museviler, Mescid-i Aksa'nın altında Hz. Musa'nın yeniden doğacağına inandıkları bir tapınak bulunduğunu öne sürüyorlar. Devamlı bölgede kazı yapılıyor ama bir türlü tapınak bulunmuyor. Bulunan bazı taş parçaları kutsal sayılıyor. İsrail böylece Mescid-i Aksa ile Kudüs'te tam denetim sağlamayı hedefliyor. Musevi inancına göre, ‘Ağlama Duvarı' dışında Yahudilerin ibadet edebilmesi için en az 11 kişi olmaları gerekiyor. Biz de Musevileri 10'ar kişi alarak İsrail'in denetimini önlemeye çalışıyoruz. Camp David'te sürekli bu tür tartışmalar yaşandı. Clinton bile işin içinden çıkamadı.’’

ŞAŞIRTAN GERÇEK

Kudüs’teki kutsal mekanların sadece Filistin değil, İslam alemi için hassasiyetini bilen Türk tarafı, Arafat'ın anlattıklarından Clinton'ın kafasının neden karıştığını çok iyi anlayınca, Camp David Zirvesi'nin tutunaklarını görmek istedi. İşte bu talep üzerine, dünyanın merakla izlediği bu zirvede tutanak tutulmadığı gerçeği ortaya çıktı. Zirvede sadece her taraf kendi görüşlerini yansıtan bir rapor hazırlamıştı. Arafat, ‘‘Kutsal mekanlar üzerine öyle şeyler konuşuldu ki, tutanak tutulsa hiçbirimiz imza atmazdık’’ dedi.

SON KONUK BARAK

Ankara'nın ‘‘Ortadoğu trafiği’’ne ilişkin son konuğu önceki gün gelen İsrail Başbakanı Ehud Barak oldu. Türkiye'nin bölgede güçlü ve güvenilir bir ülke olduğunu söyleyen Barak, Türkiye ve Mısır'ın Ortadoğu Barış Süreci'ne olumlu katkılar yapabileceğine inandığını belirtti. Barak, Kudüs ve kutsal mekanların statüsüne ilişkin bir soruya ise ‘‘Bunları kameralar önünde tartışmam’’ diyerek, hem bir kez daha Clinton'ın neden kafasının karıştığını, hem de Türkiye'nin ne kadar önemli bir görev üstlenmiş olduğunu gözler önüne serdi.

ECEVİT: SORUN KUDÜS

Başbakan Ecevit, Filistin ile İsrail'in hakça anlaşmaya çok yaklaşmış olduklarını, ancak her iki tarafın da birbirlerine güvenmediğini söyledi.

Türkiye'nin her iki tarafın anlaşmasına yardımcı olmak istediğini söyleyen Başbakan Bülent Ecevit, ‘‘Sorun Kudüs'ten kaynaklanıyor’’ dedi.

UZMAN GÖRÜŞÜ

Kilisenin anahtarı Müslüman ailede

OSMANLI Devleti, Kudüs'ü aldıktan sonra, Hıristiyan dünyası tarafından kutsal mekánlardan kaynaklanan büyük sorunlarla karşılaştı. Hıristiyan dünyasının en kutsal yerleri olan mekánlara hizmette bulunabilmek için her Hıristiyan mezhep birbiriyle çekişir, hatta kan bile döküldüğü olurdu. Museviler, Kudüs'ün Osmanlı'ya geçmesinden sonra 'Ağlama Duvarı'nda ibadetlerine devam ettiler. Kiliseler konusunda da, Rum Ortodoks, Ermeniler ve Katoliklere ibadet hakkı tanındı. 1840'lardan sonra ‘‘Ortodoks dünyasının koruyucusu’’ kimliğiyle devreye giren Rusya, ağırlığı Ortodoksların lehine çevirmeye çalıştı. Böylece kutsal yerler krizi devam etti. İstanbul, Hıristiyan mezhepler arasındaki anlaşmazlığın çözümünü ‘büyük kilise’ sayılan Kamame'nin anahtarlarını Müslüman bir aileye vermekte buldu. Anahtarlar Kudüs'ün en eski ve en önde gelen ailelerinden olan Hüseyniler'e teslim edildi ve uygulama kentin Osmanlı yönetiminden çıktığı Birinci Dünya Savaşı yıllarına kadar sürdü. Anahtarlar bugün de sembolik olarak aynı aile tarafından muhafaza ediliyor ve kilisenin kapısı her gece 'Hüseyni Ailesi' tarafından kilitleniyor.

Fermanlı çözüm

Türkiye'nin Kudüs'teki kutsal mekánlar için önerdiği formül, yayımlanmış bir Osmanlı fermanına dayanıyor. Osmanlı, egemenliğindeki bu bölge için yayınladığı bir fermanla, özellikle Hıristiyan ailelerin Kudüs'teki kiliseleri kullanımında ortaya çıkan sorunların önüne geçmek istemiş. Osmanlı İmparatorluğu çıkardığı fermanla, kiliselerin Hıristiyan aileler arasında hiçbir sorun olmadan hakkane bir şekilde kullanılmasını sağlama görevini itibarlı bir Müslüman aileye vermiş. Kiliselerin anahtarlarına sahip olan Müslüman aile, Hıristiyanlar arasında hak gözeterek kiliseleri ibadete açıyormuş.

İslam'ın ilk kıblesi

Mescid-i Aksa Camii, Doğu Kudüs'te Harem-i Şerif adı verilen kutsal bölümde yer almaktadır. Caminin özelliği, Kabe'den önce İslamiyet'in ilk kıblesi olmasıdır. Özellikle Hıristiyan, Musevi ve İslam dünyasının hakimiyeti konusunda anlaşamadığı en önemli kutsal mekandır. Adı, ‘Mekke’den en uzaktaki cami' anlamına gelir. Kuran'da Tanrı'nın Hz. Muhammed'i bir gecede Mekke'den Mescid-i Aksa'ya götürdüğü yazar (Mirac). Hz. Muhammed Mescid-i Aksa'da namaz kılıp, Kubbet-üs Sahra'dan Mirac'a çıkmıştır. Mescid-i Aksa aslında Bizans İmparatoru I. İustinianos tarafından 565 yılında kilise olarak inşa edildi. 638'de ise Hz. Ömer Kudüs'ü alınca kiliseyi Mescid-i Aksa adı altında camiye çevirdi. Mescid-i Aksa aynı zamanda Yahudiler'in ilk tapınağı olarak kabul edilen Kudüs Tapınağı'nın da üzerindedir. İsrail, ‘Templum Salomani’ adı verilen bu ilk tapınaklarını, Mescid-i Aksa'nın altına kadar uzanan bir alanda yaptığı arkeolojik çalışmalar sonucunda ortaya çıkardı.

Baba da namaz kılmıştı

Mescid-i Aksa da 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de namaz kılmıştı. 14-16 Temmuz 1999 tarihinde Kudüs'e yaptığı resmi ziyaret sırasında Mescid-i Aksa'yı gezen Demirel’e Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz eşlik etmişti.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!