Hazırlayan: Burak Artuner
Oluşturulma Tarihi: Eylül 03, 2008 00:00
1896’da İstanbul’daki gazeteler, pul vergisinin altında inliyordu. Bu verginin kaldırılması için çeşitli girişimlerde bulundular. Ancak buna onay verecek olan Osmanlı devleti değil, devletin borçlarını tahsil etmek için kurulan ve gelirler üzerinde yetkili olan Düyun-u Umumiye İdaresi’ydi. Basın temsilcileri, Düyun-u Umumiye binasına gittiklerinde Fransız binbaşıdan şoke edici bir cevap aldılar. Basın, 10 gün boyunca binbaşıya yüklendi. Ama kazanan, hükümetin de desteğiyle binbaşı oldu.
OSMANLI Devleti, ilk dış borçlanmasını 1854’te Kırım Savaşı sırasında, savaş maliyetlerini karşılamak için gerçekleştirmişti. Yıllar sonra biriken borçları ödeyemeyecek hale gelince, alacaklarıyla anlaşma yoluna gitti. Yaşlı imparatorluk, 1879’da damga, alkollü içki,
balık avı, tuz ve tütünden alınan vergi gelirlerini 10 yıl boyunca iç borçlar karşılığı alacaklılara bıraktı. Ancak alacaklı Avrupa devletleri buna tepki gösterdi ve 1881’de damga, alkollü içki, balık avı, tuz, tütün ve ipekten alınan vergilerin tüm geliri iç ve dış borçlara ayrıldı. İşte bu vergileri toplama ve alacaklılara ödeme görevi de yeni kurulan Düyun-u Umumiye İdaresi’ne yani bugünkü adıyla Genel Borçlar İdaresi’ne verildi.
1896’da Düyun-u Umumiye İdare Meclisi Başkanı, Fransız Binbaşı Leon Berger’di. Binbaşı Berger, sert ve disiplinli bir askerdi. İstanbul gazeteleri ise pul rüsumu yani vergisinin altında inim inim inlemekteydi. Bu vergi, zaten büyük baskı altında olan gazetelerin maliyetini büyük oranda artırıyordu.
Baba Tahir’in girişimleri Aralarında, "Baba Tahir" namıyla da anılan ve daha sonradan dolandırıcılığa adı karışacak olan Malumat ve Servet gazetelerinin sahibi Mehmed Tahir Bey’in de bulunduğu gazete sahipleri, geçen yıldan beri Babıali ve Padişah nezdinde görüşmelerde bulunmuştu.
Babıali ve Padişah, gazetelerden pulun kaldırılmasını kabul etmişler ancak bu verginin Düyun-u Umumiye tarafından toplanan vergilerden olduğunu, bu yöndeki bir talebi onların da onaylaması gerektiğini söylemişlerdi. Düyun-u Umumiye İdaresi, Osmanlı hükümetinden bu yönde gelen talebin, "hukuk müşavirliğine iletildiğini" bildirmenin dışında bir açıklama yapmadı. Aradan 8 ay geçip, hiçbir
haber çıkmayınca Osmanlı basını bir heyet oluşturdu.
Defolun buradanHeyette Mehmed Tahir Bey ile birlikte, İkdam gazetesi müdürü ve başyazarı Ahmed Cevdet Efendi, Sabah Gazetesi Müdürü ve imtiyaz sahibi Mihran Efendi ve Tercüman-ı Hakikat gazetesi müdürü Mehmed Cevdet Efendi de vardı. Heyet 11 Ağustos günü, Eminönü’nde bulunan Düyun-u Umumiye binasına gittiler. Ancak Fransız Binbaşı gelen gazete sahibi ve müdürlerini, üzerlerinde Abdülhamid tarafından verilmiş nişanlar ve sıfatlar bulunduğu halde kabul etmedi. Hatta, heyettekilerin ifadesine göre "Defolun buradan" diyerek kovdu.
Hükümet araya girdiBu hakaret üzerine Osmanlı Basını, Binbaşı Berger’e yüklenmeye başladı. Gazeteler, "Osmanlı hazinesinden maaş olarak yılda iki bin sterlin gibi çok yüksek bir para alan Fransız binbaşısı, padişahın böyle rütbeler verdiği gazetecilere hakaret edemeyeceğini ve onu kovamayacağını yazarak" ağır cevaplar verdi. İkdam Gazetesi, kendilerine yapılan harekete karşı sarayı harekete geçirmek üzere "Irz ve namus padişahındır" Osmanlı darbımeselini hatırlattı. Ancak Binbaşı Berger de boş durmayıp, gazeteleri Saray’a şikáyet etti. 21 Ağustos’ta gazetelerde hükümetin bir tebliği yayımlandı ve Düyun-u Umumiye İdare Meclisi başkanına haksız, yersiz saldırılarda bulunulduğunu, gerçekten uzak şeyler yapıldığı ileri sürülerek gazetelerin binbaşı aleyhindeki yazılarını kesmeleri istendi. Zaten muhalif basın kalmadığından, mevcut gazeteler de hükümetin bu talebine uymak zorunda kaldılar.