Oruç sadece tutmak mıdır!

Güncelleme Tarihi:

Oruç sadece tutmak mıdır
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 16, 2018 01:45

Oruç tutulması gerekeni tutmak, bırakılması gerekeni bırakmaktır. Mesela öfkeyi, ötekileştirmeyi, nefreti, yozlaşmayı, yalanı, hırsızlığı, iftirayı ve itibarsızlaştırmayı, vatana ihaneti bırakmak. Sabrı, merhameti, birlik ve beraberliği, sevgiyi, yardımseverliği, vatanı, doğru ve güzel olan ne varsa onları da tutmak.

Haberin Devamı

RAHMET ayı ramazan geldi hoş geldi. İnşallah dünyanın üzerindeki kara bulutları dağıtır ve beraberinde barışı, rahmeti, esenliği getirir. Resulullah (sav) Efendimiz, ramazan ayı yaklaştığında şöyle derdi: Rahmet bulutunun gölgesi üzerimize düştü. İşte aynen öyle! On bir ayın sultanı, Kuran’ın indiği, bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’ni içinde barındıran ramazan geldi. Ramazan Kuran ayı, ramazan, oruç ayıdır.

Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.” (Bakara 2/183) Oruç kelimesinin Arapça karşılığı “savm”dır. En büyük Arap dili ansiklopedilerinin verdiği bilgiye göre, bu kelime “terk” ve “direnç” manasıyla sabır anlamlarına
gelmektedir. Bu anlamlardan hareketle oruç kelimesinin “tutmak” ve “bırakmak” gibi iki zıt kavramı bir arada barındırdığını söyleyebiliriz.

GÜNEŞ SADECE İNANANLARIN ÜZERİNE DOĞMAZ
Oruç tutulması gerekeni tutmak, bırakılması gerekeni bırakmaktır. Mesela öfkeyi, ötekileştirmeyi, nefreti, yozlaşmayı, yalanı, hırsızlığı, iftirayı ve itibarsızlaştırmayı, vatana ihaneti bırakmak. Sabrı, merhameti, birlik ve beraberliği, sevgiyi, yardımseverliği, vatanı, doğru ve güzel olan ne varsa onları da tutmak. Resulullah (sav) şöyle buyurur: “Bir kimse yalan söylemeyi ve yalanla iş görmeyi terk etmezse, yüce Allah’ın, onun yeme içmeyi terk etmesine ihtiyacı yoktur.” (Buhârî, Savm 8; Tirmizî, Savm 16; İbn Mâce, Sıyâm 21) Ramazan rahmet ayıdır diyoruz, ama dikkat etmediğimiz, belki eksik bildiğimiz bir yönü daha var. Allah’ın rahmeti sadece ona inananlara değildir. Güneş sadece inananların üzerine doğmaz. Güneş, Allah’ın kevni ayetlerindendir. Doğduğunda dikenlerin üzerine de doğar, güllerin üzerine de, kötülerin üzerine de, iyilerin üzerine de doğar.

Ramazan rahmettir, öyleyse ramazanın geldiğini, ramazanın rahmet olduğunu sadece oruç tutanlar ve Allah’a inananlar değil, birlikte yaşadığımız herkes fark etmeli değil mi? Üç milyar İslam dünyası ramazanın geldiğini, oruç ayının geldiğini, rahmet ayının geldiğini sözleri ve davranışlarıyla bütün dünyaya hissettirmeli değil mi?

Oruç sadece tutmak mıdır


ORUÇ DA ACIKIR
Ramazanın nasıl gelip nasıl gittiğini iyi düşünmemiz gerekir. “Hoş geldin ya şehri ramazan” diye mahyalara yazıyoruz. Ramazan giderken de hoş gitsin, olmaz mı? Üstat Sezai Karakoç’un dediği gibi: “Oruç da acıkır, orucun da canı vardır, oruç da susar.” Öyleyse gelin biz ramazana hayat verelim. Oruç da bize hayat versin. Birlik beraberlik içerisinde kin ve nefreti terk ederek, ülkemiz, milletimiz, devletimiz, bayrağımız, insanımız ve tüm dünya için bir iyilik seferberliği başlatalım. Elimizden geldiğince ramazanın rahmet ayı olduğunu trafikte, okullarda, hastanelerde, seçimler yaklaşırken kampanyalarda, taraflı tarafsız herkese hissettirelim.

Evet, bu yönüyle düşündüğümüzde biz mi orucu tutacağız yoksa oruç mu bizi tutacak? Tut bizi ey ramazan, tut ve elimizden kaldır, ruhumuz yerlerde sürünüyor, benliğimizi, rahmet yönümüzü kaybediyoruz. Ahlakımızı kaybediyoruz, sağduyumuzu, vicdanımızın sesini kaybediyoruz. Tut bizi ey oruç!

KISSADAN HİSSE: KİM DAHA CÖMERT
MUTE Savaşı’nda şehit olan Cafer bin Ebi Talib’in oğlu Abdullah ibn-i Cafer (ra), cömertliği ile meşhur olmuş bir sahabeydi. Bir gün, kendisine tanıdığın en cömert kişi kimdir diye sordular. Abdullah anlatmaya başladı: “Bir seyahat sırasında bir hurma bahçesine uğramıştım. Bahçenin hizmetçisi siyahî bir köleydi. Köleye üç adet ekmek getirmişlerdi. Bu sırada bir köpek geldi. Köle, ekmeklerden birini ona attı. Köpek, ekmeği yedi. Öbürünü attı. Onu da yedi. Üçüncüyü de attı. Onu da yedi. Bunun üzerine, ‘Senin ücretin nedir’ diye sordum, ‘İşte gördüğünüz üç ekmek’ diye cevapladı. ‘Neden hepsini köpeğe verdin’ dedim, ‘Buralarda hiç köpek yoktu. Bu köpek uzaklardan gelmiş olmalı. Aç kalmasına gönlüm razı olmadı’ diye karşılık verdi. ‘Peki bugün sen ne yiyeceksin’ diye sordum. ‘Sabredeceğim, günlük hakkımı Rabbimin bu aç mahlûkuna devrettim’ deyince kölenin ahlakına hayran kaldım. Hem o köleyi, hem hurma bahçesini satın aldım. Köleyi azat ettim ve hurma bahçesini ona bağışladım. İşte benim tanıdığım en cömert kişi o köledir.” “Nasıl olur, sen bahçeyi satın almış ve azat ettiğin o köleye bağışlamışsın, üç ekmek veren bir köle nasıl senden daha cömert olur” diye sordular. “O bahçe için harcadığım mal benim servetimin küçük bir parçasıydı, oysa o köle neyi var neyi yoksa hepsini vermişti.” (Gazali, Kimya-yı Saadet)

Oruç sadece tutmak mıdır

Haberin Devamı

3 HAREM 3 KUTSAL MESCİT: İLK MABEDİMİZ
MUTE Savaşı’nda şehit olan Cafer bin Ebi Talib’in oğlu Abdullah ibn-i Cafer (ra), cömertliği ile meşhur olmuş bir sahabeydi. Bir gün, kendisine tanıdığın en cömert kişi kimdir diye sordular. Abdullah anlatmaya başladı: “Bir seyahat sırasında bir hurma bahçesine uğramıştım. Bahçenin hizmetçisi siyahî bir köleydi. Köleye üç adet ekmek getirmişlerdi. Bu sırada bir köpek geldi. Köle, ekmeklerden birini ona attı. Köpek, ekmeği yedi. Öbürünü attı. Onu da yedi. Üçüncüyü de attı. Onu da yedi. Bunun üzerine, ‘Senin ücretin nedir’ diye sordum, ‘İşte gördüğünüz üç ekmek’ diye cevapladı. ‘Neden hepsini köpeğe verdin’ dedim, ‘Buralarda hiç köpek yoktu. Bu köpek uzaklardan gelmiş olmalı. Aç kalmasına gönlüm razı olmadı’ diye karşılık verdi. ‘Peki bugün sen ne yiyeceksin’ diye sordum. ‘Sabredeceğim, günlük hakkımı Rabbimin bu aç mahlûkuna devrettim’ deyince kölenin ahlakına hayran kaldım. Hem o köleyi, hem hurma bahçesini satın aldım. Köleyi azat ettim ve hurma bahçesini ona bağışladım. İşte benim tanıdığım en cömert kişi o köledir.” “Nasıl olur, sen bahçeyi satın almış ve azat ettiğin o köleye bağışlamışsın, üç ekmek veren bir köle nasıl senden daha cömert olur” diye sordular. “O bahçe için harcadığım mal benim servetimin küçük bir parçasıydı, oysa o köle neyi var neyi yoksa hepsini vermişti.” (Gazali, Kimya-yı Saadet)

BİR SORU BİR CEVAP: YOLCU ARACI
Mesleği gereği sürekli olarak yolcu olan kişi namaz ve oruç ibadetlerini nasıl yerine getirebilir?
SÜREKLİ yolculuk hali, ibadetlerde bir ruhsat sebebidir. Yolcuların bu ruhsatlardan yararlanmalarında dinen bir sakınca yoktur. Genel bir ilke olarak mazeret devam ettiği sürece ruhsatlar da devam eder. Buna göre sürekli yolculuk halinde olan kimseler, namazlarını ertelemeden ve dört rekâtlı farzları kısaltarak iki rekât olarak kılarlar. Ramazan oruçlarını ise mümkün olduğunca tutmaya çalışırlar. Fakat yolculuk esnasında oruç tutmakta zorlanırlarsa, uygun zamanda kaza etmek şartıyla yolculuk süresince oruçlarını tutmayarak erteleyebilirler. Ertelemek zorunda kaldıkları ramazan oruçlarını imkân buldukları ilk fırsatta kaza etmeye çalışırlar. Kaza da edemeyecek duruma düşerler ise söz gelimi artık oruç tutmalarına imkân vermeyen ve iyileşme ümidi olmayan bir hastalığa yakalanmak gibi durumlarda tutamadıkları her bir günlük oruç için bir fidye verirler

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!