Güncelleme Tarihi:
Dünya gündeminin nabzı Planet'te atıyor
Caminin minaresinin gölgesi katedralin üzerine vuruyor. Buna karşılık Maruniler de telafi amacıyla iki bina arasına yeni bir başpiskopos konutu inşa etme çalışmaları içinde. Her gün minareden yükselen ezan sesleriyle kilise çanları şehrin geneline yayılıyor. Hem çanlar hem de ezan banttan çalınıyor ancak kasetçalarların sesi birbirlerini bastırmak için alabildiğine açılıyor. Ancak her şeye rağmen Hıristiyanlar bu şehri terk ediyor.
Ortadoğu’nun genelinde, aynı hikaye geçerli. Hayal kırıklığına uğramış, hatta bazen korkuya kapılmış Hıristiyan azınlıklar İncil’de anlatılan toplu göç hikayesini aratmayacak şekilde yaşadıkları yerleri terk ediyor.
Iraklı Hıristiyanların neredeyse yarısı 1991’deki Körfez Savaşı’ndan bu yana ülkeyi terk etti, gidenlerin çoğu da 2004’ten sonra ülkeyi terk etti (Bush’ların Irak’a hatırası). Lübnan’daki Hıristiyanların çoğu bugün ülke dışında yaşıyor. Bir dönem nüfusları 1.5 milyon civarında olan ve nüfusun çoğunluğunu oluşturan Maruni Katolikler bugün Lübnan’ın yüzde 35’ine tekabül ediyor. Mısır’da sayıları en fazla 8 milyon olan Koptik Hıristiyanları ise bugün nüfusun yüzde 10’undan azını temsil ediyor.
HIRİSTİYANLARIN KENDİ İÇİNDEKİ BÖLÜNME
Ancak bu korku kaynaklı bir kaçıştan çok bir ölüm fermanının öngörüsü gibi. Hıristiyan gruplar ülkelerindeki Müslüman çoğunlukların büyüme hızına yetişemiyor ve dahası kendi aralarında bölünmüş durumdalar. Kudüs’te 13 farklı Hıristiyan kilisesi ve üç patrik var. Kutsal Yeniden Doğuş Kilisesi’nin anahtarları Ermeni ve Ortodoks papazların Paskalya’da kavga etmelerini önlemek için bir Müslüman’a verilmiş.
Ortadoğu’nun 14 kilisesinin 200’den fazla temsilcisi geçtiğimiz hafta Hıristiyanlığın doğduğu topraklarda Hıristiyan nüfusun kaybıyla ilgili toplantı için Roma’da bir araya geldi. Ancak bu toplantı Batı basını tarafından büyük oranda göz ardı edildi.
Ancak Hıristiyanların kaderi hiçbir yerde Kudüs civarında olduğu kadar üzüntü verici olmamıştı. Kudüs’ün dokuzuncu Latin, ikinci Arap patriği Monsenyör Fuad Twal, durumu şöyle açıkladı: “İsrailliler bizi yüzde 100 Filistinli Arap olarak görüyor ve Müslümanların gördüğü baskıların aynısını görüyoruz. Köktenci Müslümanlar ise bizi Hıristiyan Batı’yla bir tutuyor ve yaşananların bedelini bize ödetmek istiyor” dedi.
ÜRDÜN SON UMUT IŞIĞI
Ürdün’ün kraliyet ailesi her zaman ülkedeki Hıristiyan nüfusu korudu. Bu muhtemelen bölgedeki tek umut ışığı. Öte yandan Hıristiyanlığın içindeki bölünmeler, Ortadoğu’daki Müslümanları etkileyen Sünni-Şii ayrımından daha tehlikeli bir hale geldi.
Geçtiğimiz yıl Kutsal Topraklar’a yaptığı ziyaretlerin yarattığı üzüntüyle geçen haftaki Roma toplantısını organize eden Papa 16’ıncı Benediktus, her zamanki yaklaşımıyla “Kutsal Topraklar”daki Hıristiyanların Ortadoğu Kilisesi’nin yaşayan taşları olarak inançlarını tazelemelerini istedi. Papa ayrıca herkesin ülkesinde dini özgürlüğünü yaşamasının bir insan hakkı olduğunu da belirtti.
Toplantının adı açıklanmayan katılımcılarından biri daha pragmatik bir yaklaşımla şöyle bir yorum getirdi: “Müslümanlarla bir sorunumuz olmadığını söylemekten vazgeçelim, bu doğru değil. Sorun sadece radikallerden kaynaklanmıyor, anayasalardan da kaynaklanıyor. Bölgede, Lübnan hariç tüm ülkelerde, Hıristiyanlara ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapılıyor.” Dolayısıyla bu ülkelerde din özgürlüğü sağlansa bile belli yasalar ve uygulamalarla kısıtlamalar getirildiğini de söyledi.
Robert Fisk imzasıyla yayımlanan "Exodus. The changing map of the Middle East" başlıklı yorumdan derlenmiştir.
Planet'i Twitter'da takip etmek için:
http://www.facebook.com/#!/HurriyetPlanet
http://twitter.com/HurriyetPlanet