Ezgi BAŞARAN
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 06, 2006 00:00
Bomba ve roketlerin uçuştuğu Ortadoğu’da aydınlar büyük güçlere karşı direnişi internete taşıdı. Irak, Filistin, Lübnan’da, Fox News, CNN, BBC’nin dünyaya yansıtmadığı, yansıtamadığı gerçekler bloglar sayesinde dünyaya yayılıyor. Yaşadıklarını, gözlemlerini aktaran yazarlar felaketin içindeki sıradan kişiler. Dünya, bloglarını nefesini tutarak izliyor.
Yazmaya ara verdiklerinde başlarına bir şey geldiği düşünülüp panik yaşanıyor. Batılıların anlayacağı dilde, onların esprisiyle olayları aktarmakla kalmayıp, Batılıların önyargılarına, cehaletlerine karşı mücadele veriyorlar. Gerçek bir savaş veriyorlar, sahada ve online! İşte Ortadoğu blog direnişinin en parlak isimleri ve hikayeleri.
BU BLOG’UN KİTABI VAR ŞİMDİ FİLMİ ÇEKİLİYORSalam Pax ya da bilinen adıyla Bağdat Blogçusu. 29 yaşında Bağdat’taki mimarlık fakültesinden mezun olduğunda fikirlerini arkadaşları Raed ve Ghaith ile paylaşmak için bir blog kurdu. Çünkü e-posta gönderip cevap beklemekten bıkmıştı. 2003’te savaşın başlamasına aylar kala blogunda Saddam rejimine yönelttiği eleştiriler dünyaya ulaştı. İşgal başlayınca Pax’ın okuyucuları 20 bin kişiye ulaştı. Aldığı mesajlarda hep aynı soru soruluyordu: Gerçek misin? İngilizce’yi nasıl bu kadar iyi kullanıyorsun, yoksa Amerikalı mısın?
Salam gerçek adıydı ama soyadını saklıyordu. Çünkü hem Saddam rejimini hem de işgalci ABD’yi fena halde
eleştiriyordu. Üstüne üstlük eşcinselliğini açıklamıştı. Amerikalılar’dan kurtulsa, Baas partisi üyelerine hedef olabilirdi. İşgalin etkisiyle iyice muhafazakarlaşan bir Iraklı "Ne biçim Müslümansın, eşcinsel olmuşsun" diye onu vurabilirdi. Güvenliği için bilgisayarın arkasında saklı kalması en doğrusuydu. İngilizcesini ise, ortaokul yıllarında babasının işi nedeniyle yaşadığı Viyana’ya borçluydu.
GİZEMİ ŞANS ESERİ ÇÖZÜLDÜEvet o bir Batılı’nın kafasındaki Iraklı’ya uymuyordu. David Bowie’ye hayrandı, odasına astığı Matrix filminin posterinden bahsediyordu. Salam’ın kimliğini, bunu iş edinen İngiliz Guardian gazetesinin Irak muhabiri keşfetti. Ama tamamen tesadüf eseri! Aslında Rory McCarthy’nin gözünün önündeydi epeydir. Tercümanlığını yapıyordu! McCarthy pizza ve şarap ısmarladı, Guardian’da yazması için ikna etti. Elbette kimliği hiçbir zaman açıklanmadı, hálá birkaç güvendiği arkadaşı dışında kimse onun kim olduğunu bilmiyor. Guardian’daki köşesi çok okununca blog gazete tarafından kitaplaştırıldı. Şimdi ise FilmFour şirketi tarafından filme çekiliyor. Filmin yönetmenliğini daha önce Ölüm Bizi Gözetliyor (My Little Eye) ve Kar Pastası (Snowcake) filmlerini çeken Galli Marc Evans yapacak.
Film sonbaharda vizyona girecek. Bu arada Salam’ın eski yazılarını
http://dear_raed.blogspot.com adresinden okuyabilirsiniz.
ONA IRAK SAVAŞI’NIN ANNE FRANK’I DİYEBİLİRİZRiverbend 26 yaşında Iraklı bir kadın. Bağdat Yanıyor adlı blog’unu işgalden birkaç ay sonra, Ağustos 2003’te açtı. Savaş nedeniyle çalıştığı bilgisayar şirketinden ayrılmış, günlerini evde annesi ve kardeşi E.’yle geçiriyordu. Elektrik ne zaman kesilir, patlayan bomba evimize kaç kilometre uzaktadır gibi tahminlerden sıkıldığı bir gün blog kurdu. Popülerleşmesini Salam Pax’a borçlu. Favoriler listesi sayesinde Bağdat Yanıyor keşfedildi.
IRAKLILAR ÇADIRDA YAŞAYIP DEVEYE BİNİYOR Dİ Mİ?Savaş öncesi, sonrası kadın gözüyle Irak’ı anlatması blog’u diğerlerinden ayırıyordu. Beyaz Saray, Irak Hükümeti hükümeti hakkındaki siyaset bilimci düzeyinde analiz yapabiliyordu. Günlük hayatla ilgili yazıları başına kara mizah örnekleriydi. Savaşın Irak’taki izini gözyaşlarıyla değil, espriyle anlatıyordu: Çarşıya çıkmak, biten mutfak tüpünü doldurmak, öldürülen komşunun mevlüdüne gitmek, mahallenin 10 yaşında sigaraya başlayan çocuklarına laf anlatmak... Okuduğunuzda Bağdat’ın gerçekten de yandığını başka bir açıdan görüyorsunuz. Ona Irak Savaşı’nın Anne Frank’ı diyebiliriz.
Riverbend’in kimliği de merak konusu oldu. Sorulara şöyle cevap verdi: "Sevgili Batılı kardeşlerim biliyorum Iraklıları hálá çadırlarda yaşayan, eşek ve deveyle ulaşımını sağlayan acayip yaratıklar olarak düşünüyordunuz. Size, dilinizde gerçekleri anlatıp hayal kırıklığına uğrattığım için üzgünüm. İngilizce’yi ve bilgisayar kullanmayı Bağdat okullarında öğrendim. Benim gibi birçok Iraklı olduğunu da üzülerek
haber vermek istiyorum. Lütfen klimalı odalarınızdaki bilgisayarlarınızın karşısında cafe latte’nizi yudumlarken bana ukalalık yapmayın!"
Riverbend’in yazdıkları 2005’te Ulysses Gazetecilik Ödülü’nü aldı ve kitaplaştırıldı. Hala
http://riverbendblog.blogspot.com adresinde yazıyor, kimliğini açıklamıyor.
AİLECEK BLOGCUYUZ BİR TEK BABAM SUSUYORIrak ile ilgili en ilginç bloglardan biri A Family in Baghdad (Bağdat’ta Bir Aile). Katılımcıları anne Faiza Al-arji, oğullar Macid, Halid ve Raed. Baba Azzam konuyla ilgilenmiyor. Faiza Hanım, mühendis. Macid ve Halid mühendislik okuyor, Raed mimar. Eğitimli ve nispeten refah içinde Iraklı bir aile olarak savaşı nasıl yaşadıklarını anlatıyorlar. Bu blog’un bir de hizmeti var. "Annemden Arapça öğrenin" adlı bölümde Faiza Hanım belli aralıklarla en çok kullanılan kelimelerin İngilizce ve Arapça karşılıklarını yazıyor.
http://afamilyinbaghdad.blogspot.com/SAVAŞIN ORTASINDA İNTERNET NASIL BULUNURBlogları okurken akla gelen ilk soru, bombardıman nedeniyle elektrik sistemi çöken, sokağa çıkılamayan şehirlerde nasıl düzenli internet günlüğü tutulabildiği. Riverbend ve Salam Pax’ın durumu şöyle: Evlerinde bilgisayar ve internet bağlantısı vardı. Elektrik kesilince ya da sığınağa inince yazmıyorlardı. Bir ay ara verdikleri oluyordu. Sonunda jenaratör aldılar.
Savaştan birkaç ay önce Saddam rejimini eleştiren yazıları nedeniyle blogu Irak istihbarat teşkilatı Muhabarat tarafından çökertilen Pax yaşadıklarını bir deftere not almış ve bu notları ABD’de güvendiği başka bir blogcu arkadaşına e-postayla yollamıştı. O da bunları kendi blogunda yayınlamıştı. Büyük medyanın habercilik yaklaşımından memnun olmayan Ortadoğulular tarafından kurulan bloglar, kimi zaman büyük medyadan da yardım aldı. Yazarları, Filistin ve Irak’taki savaşı izlemek için gelen gazetecilerin kaldığı otellere gidip, oradaki internet bağlantısını kullandı. Şu anda Lübnan’la ilgili blogların çoğu ise Beyrut’ta hálá ayakta kalan internet kafelerden ve Lübnan’dan kaçmayı başarmış mülteciler tarafından hazırlanıyor. Lübnan’daki internet kafelerin neredeyse tamamının kendi jeneratörü var, bu nedenle elektrik kesintisinden etkilenmiyorlar.
TÜRKİYE’YE, GÜLÜMSEDİĞİ İÇİN TEŞEKKÜRLERStop Destroying Lebanon (Lübnan’ı Yoketmeyi Bırakın) adlı bloga şöyle bir not yazılmıştı: "Aile dostlarımdan duyduğuma göre Lübnan’dan kaçıp başka ülkelere sığınanları çok zorlu bir yolculuk bekliyormuş. Günlerce yollarda, korkuyla ve aşırı sıcakla mücadele etmek zorunda kalıyorlarmış. Mültecileri kabul eden Türk gemisi geldiğinde ise her şey bambaşkaymış. Türk askerler bu cehennem azabı yolculuğu kolaylaştırmak için elinden geleni yapmış, kardeşlerimize güleryüzle destek olmuşlar. Bazen sıcak bir merhaba her şeye yetiyor. Lübnan halkı adına teşekkür ederiz."
Bu blog 23 yaşındaki Lübnanlı Ali Derviş tarafından kuruldu. Ailesiyle birlikte 17 gün önce güney Lübnan’ın Habuş Köyü’nden Güney Kıbrıs’a oradan da Kanada’ya kaçtı. Şimdi onun yarattığı bu blog’a Lübnan’da yaşayan ve anlatacak bir şeyi bulunan herkes katılabiliyor. Yazan kişilerin neredeyse tamamı rumuz kullanıyor, sadece Lübnan’ın neresinde yaşadıklarını açıklıyor.
Derviş’in blogunu sırasıyla en çok Amerikalılar, Kanadalılar, Fransızlar, Avustralyalılar ve Brezilyalılar takip ediyor. Stop Destroying Lebanon ile ilgili haberler Fransız basınında çokça yeraldı. Derviş’in söylediğine göre bu kolektif platforma daha çok gençler katılıyor. Lübnan’daki internet kafeler savaş başladığından beri hiç olmadığı kadar kalabalık. Lübnan’daki savaşla ilgili son iki haftada 200’den fazla blog kuruldu. Derviş’in blogu şu anda Kanada’da savaşı protesto eden yürüyüşler de düzenliyor.
http://stopdestroyinglebanon.com/