Ortadoğu’da intihar saldırılarını Japonlar başlatt

Güncelleme Tarihi:

Ortadoğu’da intihar saldırılarını Japonlar başlatt
Oluşturulma Tarihi: Mart 01, 2007 16:29

Günümüz ‘intihar bombacıları’nın Japon kamikazelerin devamı olduğu söylenebilir mi?

/images/100/0x0/55eb1f2ff018fbb8f8ac9463
Ezici üstünlükteki bir güce karşı hayatını feda etme fikri, tarihin her döneminde ve bütün kültürlerde görülmüştür. 7.yy’dan itibaren İslam fetihleri sırasında, Mezopotamya’da Halid Bin Velid gibi muzaffer komutanlar, düşmanlarını terörize etmek için “karşımızdakiler hayatı ne kadar seviyorsa, biz de ölümü o kadar seviyoruz” diyorlardı. Beş yüzyıl sonra, meşhur ‘haşhaşinler’ (Not: Fransızda’da ‘assassin’ katil demektir ve ‘haşhaşin’den gelir) düşman karşısında ölüme gideceklerdi. Bu, barışa karşılık bir nevi fidye koparmaktı.

Bu kavram nodern dünyada ne zaman tekrar ortaya çıktı?

Japonlar, Ortadoğu’da intihar eylemlerini geri getirdiler... Ama tamamen laik bir tabanda; aynı metodu kullanan ama marksizme yakın Sri Lanka’daki Tamil kaplanları gibi mesela. Ortadoğu’da ilk intihar saldırısı mayıs 1972’de İsrail’in Lod havalimanında meydana geldi. Filistin arışı soluna destek veren Jopan Kızıl Ordu’ya bağlı üç komando 26 kişiyi katlettikten intihar etti. Biri de yaralı olarak yakalandı ve 13 yıl sonra İsrailli esirlerle takas edildi, Filistinli solcu lider Ahmed Cibril’e teslim edildi.

Sonra, İslamcı gruplar bu metodu kullanmaya başladılar...

Evet ama epey bir ‘ideolojik’ kıvırtmadan sonra. İslam, kadınların ve çocukların hedef alınmasını yasaklar. Ama cihatçılar iğrenç bir yorumla ‘büyüyünce asker oluyorlar’ diye çocukların, ‘askere alınabiliyorlar’ diye de kadınların hedef alınabileceğini ilan ettiler. Buradaki yenilik, İslam adına İslamın dogmatik yasaklarının çiğnenmesi. Bu konuda ‘kamikaze’ benzetmesi sadece batı basınında yer alıyor. Bu tip saldırılar ilk başladığında, Müslüman- Arap basını ‘intihar operasyonu’ terimini kullanıyordu. Sonradan, İslam dini intiharı yasakladığı için, bunlara ‘şahadet operasyonu’ demeye başladılar. Bu yolla ölümü seçenlere Araplar ‘şahadet için hayatını verenler’ diyorlar.

Peki Araplar’ın ‘şehitler’iyle Japonlar’ın ‘kamikaze’leri arasında bir fark var mı?

Hemen şunu söyleyeyim, her iki durumda da ‘şahadet yolunu seçenler’in ne kadar ‘gönüllü’ olduğu tartışmalı. Ortadoğu’da bireyler üzerindeki şiddetli baskıyı biliyoruz. Bir de işin parasal boyutu var. En fakir ve umutsuz çevrelerde, ölenlerin ailelerine vaat edilen para, kararı etkiliyor. Ancak (...) aile veya aşiret bir mensubunu ölüme göndermekten asla zaman kârlı çıkmaz. Onun için aday haftalarca öncesinden çevresinden tecrit edilir. Maksat, hayatını davaya adaması için, bireyin kişiliğini ortadan kaldırmaktır. Boş bulunup yahut heyecana kapılıp kabul eden artık geri adım atamaz yoksa ölür.

İntihar saldırılarıyla nasıl başa çıkıbilir?

Bir defa düşmanla metodu birbirine karıştırmamak gerek. Geçen ay Dubai’de yapılan bir konferansta, 2000 senesine kadar Ortadoğu’daki Amerikan ordularını komuta eden General Anthony Zinni (Bush yönetiminin ortaya attığı) ‘terörizmle savaş’ denilen konseptin ne kadar ‘aptalca’ olduğunu söylüyor ve ekliyordu: ‘Başkan Roosevelt kamikazelerle asla savaşmadı, Japonya ile savaştı...

(Le Monde 15 şubat 2007 - Serdar Devrim'in tercümesiyle...)

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!