Güncelleme Tarihi:
Henüz hiç kimse Ortadoğu’da “Pax Turkana” ilan etmeye hazır değil. Dahası Türkiye’nin dış politikası bu yıl yanlış adımlar, krizler ve sadece sözde kazanımlardan çok çekti. Hatta Türkiye’nin yeterince diplomatı bile yok.
Ancak ABD’nin gerilemekte, Avrupa’nın etkisiz, İran ve İsrail gibi güçlerin ise huzursuz ve kararsız olduğu Arap dünyasında, açık sözlü, hatta zaman zaman aşırı atılgan Türkiye’nin yetkilileri, onyıllar boyunca varsayımların ötesine gidilemeyen iki kıtayı kargaşadan çıkaracak bir vizyon sunuyor.
Bekleneceği üzere bu vizyonun merkezinde de Türkiye yer alıyor.
Türkiye’nin dış politikası özellikle Erdoğan’ın Arap Baharı gezisinin ardından Ortadoğu’da ve ötesinde birçok kişinin dikkatini çekti. Hatta Erdoğan’ı eleştirenler bile gezinin sembolik anlamından etkilenmiş gibiydi.
İçeride Erdoğan’ı otoriter eğilimleri dolayısıyla eleştiren çok olsa da yurtdışında kamuoyu, devrimin ve Filistinlilerin haklarının yanında duran, kendisini demokratik ve refah içindeki bir ülkenin gururlu Müslüman lideri olarak tanıtan bir başbakan görmekten etkilenmişti.
Üst düzey bir Türk yetkili, “Ortadoğu’da çok büyük, altın bir fırsat yaşanıyor” derken, Türkiye’yi de “mahallenin yeni çocuğu” olarak nitelendirdi. Erdoğan’ın ziyareti, dünyanın geri kalanıyla birlikte bölgede yaşanacakları kesinlikle tahmin edemeyen bir ülkenin başarısızlıkların ardından çok önemli bir adım olarak görüldü.
Sabancı Üniversitesi Siyaset Bilimi Profesörü Ersin Kalaycıoğlu, “Eski politika çöktü, şimdi Ortadoğu için yeni bir politikaya ihtiyaç var” dedi. Davutoğlu, geçtiğimiz günlerde New York Times’a verdiği röportajda, bu yeni politikayı açıkladı. Dışişleri Bakanı, Mısır’a ittifak teklifinin yanı sıra Türkiye’nin özellikle komşusu Suriye’de ayaklanmaların yanında olacağını belirtti.
Davutoğlu, “Bölgesel bir iyelik olmalı. Türk değil, Arap değil, İranlı değil, bölgesel” dedi. Bu vizyonun fazla hırslı olduğuna şüphe yok, Davutoğlu’nun “sıfır sorun” politikası da bölgenin acı gerçekleri karşısında dayanamadı. Türkiye Kıbrıs adası açıklarındaki doğalgaz hakları dolayısıyla bir kriz yaşıyor. İsrail’le ilişkiler ise koptu denebilir. İran, Türkiye’nin ABD’nin baskısına teslim olup NATO füze kalkanı sistemine onay vermesinden rahatsız. Suriyeli ve Türk liderler ise artık birbirleriyle konuşmuyor.
Ancak Türkiye’nin gücünün ve etkisinin arttığı bu aralar o kadar sıklıkla dile getiriliyor ki zaman zaman aşırı milliyetçilik boyutlarına ulaşıyor. AK Parti Dış İlişkilerden Sorumlu Başkan Yardımcısı ise durumu şöyle açıklıyor: “Biz Osmanlı İmparatorluğu’nu yeniden canlandırmak için orada değiliz. Ancak bizim liderliğimizi benimseyen bir bölgede etkimizden mümkün olduğunca faydalanmak istiyoruz.”
Erdoğan’ı kibirli olmakla eleştirenler bile Başbakan’ın hem Türkiye’de hem de dışarıda bir olguyu temsil ettiğini kabul ediyor. Erdoğan, olayı yanlış anlayan ya da göz ardı etmek isteyen Amerikalı yetkililerin aksine Filistin meselesinin bölgede hala önemli olduğunun farkında olduğunu gösterirken, konuşmalarındaki laiklik söylemleriyle Batı’ya ve Türkiye’de kendisini eleştirenlere yanıt verdi, hatta takım elbise ve kravatla namaz bile kırdı.
Uzun bir süre boyunca Amerikalıların ve İsraillilerin taleplerine boyun eğen liderlere öfke duyan bir bölgede, Erdoğan bağımsız ve güçlü bir lider olarak öne çıktı.
Ancak Türkiye’nin önünde bazı engeller olduğu da ortada. Türkiye, Afrika ve Latin Amerika’da büyükelçilikler açsa da dışişleri kadrosu hala sınırlı. Kınıklıoğlu’na göre dış politikayı belirleyen insan sayısı 20’yi geçmiyor.
Herhangi bir yabancı müdahalesine tepki göstermesiyle bilinen Arap dünyasında, Türkiye’nin de bu tepkiden payını alma riski söz konusu.
*New York Times'da Anthony Shadid imzasıyla yayımlanan "In Riddle of Mideast Upheaval, Turkey Offers Itself as an Answer" başlıklı haber-analizden derlenmiştir.