Ortaçağ’da unutulan kent: Birgi

Güncelleme Tarihi:

Ortaçağ’da unutulan kent: Birgi
Oluşturulma Tarihi: Mart 04, 2001 00:00



Haberin Devamı

Atlas Dergisi'nin mart sayısı yine birbirinden ilginç konularla dolu. Bu hafta dergide yer alan bir konuya yer vereceğim. Anlatılan yer, İzmir-Ödemiş'e bağlı, daracık sokakları geleneksel Türk evleriyle kaplı Birgi. Bu ilginç yöreyle ilgili yazıyı Hasan Demirbüker kaleme aldı. Birgi'ye ait daha çok bilgi ve diğer ilginç yolculuklara katılmak istiyorsanız

Atlas'ın son sayısını almanızı öneririm.

Birgi'nin en önemli siması Kemancı Mehmet. Şık ve gösterişli fuları ile dikkat çekici bir görünümü var. İnce parmakları, ince sesi ve ince davranışlarıyla sıcak bir yüz.

İlk gençliğin tozlu raflarında açılmayı bekleyen vasiyetnamenin ve ceviz ağacının gölgesinde dinlenen hikáyelerin hatırına, Birgi'ye, gözlerden ırak ilk göz ağrısı'na doğru yola koyuluyorum. Karayolundansa demiryolunu tercih edenler için İzmir'in Basmane garından, her gün öğleden sonra, Ödemiş'e tren seferi var. Üç vagondan ibaret, kliması bozuk, gerektiğinden fazla mütevazı trenimiz, akşam vaktinde Ödemiş'e ulaşıyor. Birgi'yle Ödemiş arası 8 kilometre. Ödemiş garajından, Birgi'ye giden dolmuşa biniyorum. Birgi karşımdaki Bozdağ'ın (Tmolos) güney eteklerinde görülüyor. Her şey usta bir ressamın elinden çıkmış gibi, ağaçlar ağaç, yapraklar yaprak, dağ dağ! Ovadan Birgi'yi seyrediyorum ve gördüğüm yüzyıllar önce görünenden farklı değil, her yer yeşil, her yer bağ, bahçe, bostan.

Kentin ortasından geçen Birgi Çayı (Sarıyar Deresi), kenti Yukarı Birgi ve Aşağı Birgi olarak ikiye ayırıyor. Dere yatağının her iki kıyısında hayıt, zakkum, çınar, defne ve mersin bitkileri yan yana dizili. Kış mevsimi Bozdağ'dan inen sellerle nice cengáveri yutan Birgi Çayı, ne Bizanslısını ayırmış ne Osmanlısını... Fakat bu hırçın derenin suları, günümüzde tamamen kuruyacak kadar azalmış. Keşke diyorum, Birgi'de azalan sadece su olsaydı... Fatih Sultan Mehmet Caddesi'nden şehre girildiğinde nüfusun azlığı hemen fark ediliyor. XIX. yüzyılda Birgi'de 200'ü Rum, 2 bin 500 aile yaşarken, günümüzde nüfus sadece 2 bin 200 kişi. En kestirmeden Birgi'nin tarihine göz atılacaksa, bu kentin tarihteki adlarına bakmalı. Lydialılar, ‘Zeus'un kutsal yeri’ anlamında Dios Hieron diyorlardı. Hıristiyanlık kültürü Romalılar eliyle buraya ‘İsa kenti’ anlamında Christopolis derken; Bizans devrinde Birgi'ye, daha çok savunma amaçlı bir ad veriliyordu, Pyrgion. Bu ad, Hellen dilinde burç anlamındaki Pyrgos kelimesine, ‘yeri’ anlamında ‘ion’ takısının eklenmesiyle türetilmişti. Aydınoğlu Beyliği kenti ele geçirdiğinde buraya yeni bir ad vermiyor, Pyrgion'u kendi dillerine uyarlayarak ‘Birgi’ adını kullanıyor.

TARİHİN KATMANLARI

Birgi'ye ilk kimlerin yerleştiği bilinmiyor. İÖ VII. yüzyılda Lydialıların kutsal yeri Birgi, İÖ VI. yüzyılda Perslerin eline geçer ve ‘Berk’ veya ‘Yeşil bir yer’ olarak anılır. İÖ IV. yüzyılda Büyük İskender Birgi'yi Perslerden alınca paganlık kültü burada yeniden canlanır. Romalılar ve Bizanslılar burayı ‘İsa'nın kutsal şehri’ ilan edip, Ephesos'a bağlı piskoposluk merkezi yaparlar. Türklerin 1071'de Malazgirt Savaşı'ndan sonra kendilerine Anadolu yollarını açmalarıyla Birgi'nin tarihsel öyküsünde Türkler için de bir sayfa açılmış olur. Önce 1304'te Menteşe Bey'in damadı Sasa Bey daha sonra 1307'de Aydınoğlu Mehmed Bey ile Birgi bir Türk kenti olur.

Üzerinde bulunduğum toprağın barındırdığı etnografik dokunun farkında, iki yanı dizi dizi çam ağaçlarıyla gölgeli Fatih Sultan Mehmet Caddesi'ne çıkıyorum. Caddenin çevresinde geleneksel Birgi evlerini görmek mümkün. Moloz, kayrak taşı ve tuğladan örülü bu evlerin kasvet verici görünümü, içimde yer eden huzursuzluğu teşvik ediyor. Oysa XIX. yüzyılda Fransız gezgin Charles Texier, bu evlerin diğer Müslüman beldelerinde bulunmayan neşeli hallerinden bahseder. Ama Texier'nin gördüğünü ben göremiyorum. Bu evlerin bazılarında, çatıya yakın kısımlarda kiremit ve beyaz çakmaktaşları kullanılarak, servi ve güneş motifleri işlenmiş. Servi ve güneş motifi, bu dünyadaki hayatın ve ışığın imleri.

EN GÖRKEMLİ DÜĞÜM

Bir zamanlar Muhyiddin Hoca'nın iyi tımar edilmiş bir katırın üstünde, öğrencileri önde, hizmetkárları iki yanında çıktığı yokuşu geçip Sultan Şah Türbesi'ne, diğer Anadolu beyliklerinde rastlanmayan altıgen gövdeli mimariye dokunuyorum.

Tarihsel Birgi örgüsünün en görkemli düğümlerinden biri 1312 yılında Aydınoğlu Mehmed Bey tarafından inşa edilen Ulu Cami ile atılmış olmalı. Ulu Cami'nin mihrabı ve minberi uzun uzun seyredilecek bir ağaç oyma işçiliğine sahip. Bir de caminin güneydoğu köşesinde, iki ön ayağını ileriye uzatıp, dizleri üzerine çökmüş bir aslan heykeli var. Rivayete göre, Mehmed Bey bu aslanı Tmolos'ta karşılaştığı Herakles'in elinden alıp buraya getirdi.

Birgi Dede'nin kabrini ziyaret ettikten sonra yeniden yukarıdan aşağıya, kente iniyorum. Dağ taş mezarlık. Yolumun üzerine eski medreseler, çeşmeler, hamamlar, türbeler, yıkık konaklar, köprüler, su kemerleri ve terk edilip yıkılmayı bekleyen viran Birgi evleri çıkıyor. Bir fani olarak hepsine dokunuyorum, ellerim yanıyor. 1554'te inşa edilen Birgivi Mehmet Efendi Medresesi, en değerli unsurundan, öğrencilerinden, yoksun bir halde ama hálá ayakta zamana dolanıp, sarılıyor. Fakat Darül Hadis Medresesi, Birgivi Mehmet Efendi Medresesi kadar dayanamamış. Daha geçen yüzyıla kadar sokakta kalan fakir fukarayı, 70 odasından günümüze kalan 7 odasında barındıran bu medrese, şimdilerde kendi sessizliğiyle bekliyor.

Birgi Belediyesi'nin fen memuru Çerkez Erkan'a göre Birgi on yıl içinde tarihe karışacak. Birgi'nin dar ve kıvrımlı yan sokaklarına giriyorum. Çakıroğlu Mehmet adında zengin bir tüccarın XVIII. yüzyılda yaptırdığı Çakırağa Konağı'nın, dar sokağa bakan taraftaki duvarının üstüne çıkıp, konağın tahta işlemeli açık pencere kanatlarından içeri bakıyorum. Kulağıma çini káselerinden çıkan altın kaşıkların sesi geliyor gibi... Sanki ipekli fistanlar içinde evin küçük hanımı elimden tutup beni içeri davet edecek...

Birgi'yi, doğanın nefesi ile insan nefsinin sevinçle buluştuğu bu ortaçağ başkentini, bu meserret yerini, Birgi'nin edepli insanlarına teslim ederek ardımda bırakıyorum.

Çakıroğlu Mehmet adında bir tüccarın XVIII. yüzyılda yaptırdığı Çakırağa Konağı, geleneksel Türk evinin özgün örneklerinden biri.

Birgi'de Selçuklu döneminden kalma birçok yapı bulunuyor. Zamana direnemeyen bazı yapıların yıkılıyor olması Birgilileri üzüyor.

Çakırağa Konağı'nın taş zemini, mor motiflerle işlenmiş tavan benzemeleri, duvarlardaki eşine zor rastlanır bitki ve meyve freskleri konağı gezenleri hayran bırakıyor.

ATLAS’TA BU AY

Atlas Dergisi her ay olduğu gibi bu ay da birbirinden ilginç konularla dolu. Uzun bayram tatili dergiyi başından sonuna kadar satır satır okumanız için iyi bir fırsat. Dergiyi vakit geçirmeden almanızı öneririm.

DOĞU KARADENİZ

Avrupa'nın biyolojik çeşitlilik açısından önemli 100 ormanından ikisi Doğu Karadeniz'de. Acil koruma altına alınması gereken bu ormanları zararlı böcekler kemiriyor, kıyılar sahil yolunun kayaları altında eziliyor. Umut veren çalışmalar yok değil ama doğa ve kültürü harap ederek kalkınmanın yoksulluğu getireceğini kavramak gerekiyor.

KUTSAL AĞAÇ HUŞ

Orta Asya Türkleri’nin Şaman ayinleri için toplandığı yerlerden biriydi huş ağaçlarının çevresi. Dallarından efsanevî ıslık çalan oklar yapılır, davulları bu kutsal ağacın resimleri süslerdi. Zamanla unutulan huşlar şimdi Anadolu'nun peyzajında kendine yeniden yer bulmaya çalışıyor.

ORYANTALİZM

Káşifler, misyonerler, tacirler, askerler, sanatçılar, bilim adamları, Doğu'ya geldiler. Doğu'yu düşündüler, Doğu'nun gerçeklerini işleyip incelttiler. Gezi yazıları, öyküler, şiirler, resimler, araştırmalarla Doğu'ya ilişkin dev bir külliyat yarattılar. Kendinden söz etmeyen; duygularını, kişiliğini, kimliğini ifade etmeyen, tarihinin temsilciliğini üstlenmeyen Doğulu adına konuşarak, Doğu'yu temsil ettiler... Oryantalizm; Batı'nın ürettiği hayali bir Doğu'ydu bu ama uçuk bir Batı rüyası da değildi. Doğu'nun ve ona ait özelliklerin Batılı gözle yeniden kurulmasıydı. Yazı: Jale PARLA

SOMON YOLCULUĞU

Harikulade ve amansız bir yolculuktur somonun öyküsü. Bir nehir yatağında başlayıp okyanuslara açılan, sonra yine aynı nehir yatağında son bulan bir öykü... Yaşamın ve ölümün kucaklaştığı uzun, tehlikeli ve bilinmezliklerle dolu bir serüven... Yazı ve fotoğraflar: Ali Murat ATAY

TIKLAYIN GEZİN

Türk gezginlerin işi giderek kolaylaşıyor. Artık gideceğiniz yer hakkında bilgi bulmak için kapı kapı dolaşmanıza gerek yok. Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de, internet siteleri aracılığı ile istenilen bilgilere anında ulaşmak mümkün. Örneğin, yazarları arasında benim de bulunduğum ‘Gezikolik’ sitesinde, otel rezervasyonundan hava durumuna, tanıtım yazılarından gezi anılarına, önerilerden ulaşım seçeneklerine, haberlerden vize açıklamalarına, daha doğrusu gezi ile ilgili neredeyse tüm telefon numaralarına ve diğer bilgilere ulaşabilirsiniz. Bu sitenin adresi şöyle: ‘www.gezikolik.com’ Bu siteyi sık sık ziyaret edip, ondan sonra gezi programı yapmanızı öneririm. Bir diğer sitede de ucuz uçak bileti alma olanağı sağlanıyor. ‘Sonfiyat’ adlı bu site, adından da anlaşılacağı gibi, uçak şirketlerinin boş kalan koltuklarını son dakika fiyatları ile pazarlıyor. Normalden neredeyse üçte biri fiyatla satılan uçak biletlerine, en çok genç gezginler rağbet ediyor. Gideceğiniz yere bilet almadan önce bu siteyi ziyaret ederseniz kazançlı çıkabilirsiniz. Sitenin adresi şöyle: ‘www.sonfiyat.com’

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!