Güncelleme Tarihi:
Borusan'ın Cumhurbaşkanlığı Senfoni'den transfer ettiği Gürer Aykal...
Biliyorsunuz, Türkiye'nin ‘‘en sanatsever borucu’’su olan Borusan Holding, son yılların en büyük transferini yaptı ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın (CSO) 1975 yılından bu yana daimi şefi olan Gürer Aykal'ı orkestrasının Genel Müzik Direktörlüğüne ve Şefliğine getirdi. Birkaç gün önce Amerika'dan gelip ayağının tozuyla provalara başlayan Profesör Aykal, Borusan Orkestrası'yla ilk konserini bu perşembe günü İstanbul Yıldız Sarayı'nda veriyor. Aykal'la birlikte Borusan Oda Orkestrası da İstanbul Filarmoni Orkestrası'na dönüşüyor. Borusan Kültür ve Sanat Merkezi Genel Müdürü Sami Caner, ünlü şefin transferiyle ilgili olarak şunları söylüyor: ‘‘Oda Orkestramız 1998'in aralık ayında beşinci yaşını kutladı. Artık hem niteliksel, hem de niceliksel olarak üst seviyeye çıkmasını arzuluyorduk. Gürer bey ülkemizin yetiştirdiği en değerli şeflerden. Kasım ayında orkestranın üye sayısını 39'a çıkartacağız. İki yıllık süreç içinde de 65'e çıkacak.’’ Orkestra'nın yapacağı en hayırlı işlerden biri de İstanbul'un pek konser mekanı olarak görülmeyen Anadolu yakasında da konserler vermek olacak. Konservatuvarın Keman Bölümü'nde Necdet Remzi Atak'ın, Kompozisyon Bölümü'nde Adnan Saygun'un öğrencisi olan Gürer Aykal, şeflik eğitimini İngiltere'de aldı. Dünyaca ünlü şeflerle çalıştı, yurt içinde ve dışında sayısız orkestrayı yönetti, Ankara Oda Orkestrası'nı kurdu. 1992 yılından bu yana da Amerika'da El Paso Teksas Senfoni Orkestrası'nın Müzik Direktörlüğünü yapıyor, Bilkent Üniversitesi'nde ders veriyor. Ancak Aykal'ın son zamanlarda CSO yönetimiyle yaşadığı problemler, oldukça tartışma yaratmıştı. Şimdi soru şu; Aykal, bunca yıldır bünyesinde sanat yaptığı devletten kopuyor mu? O bu soruya net olarak ‘‘hayır’’ cevabı veriyor. Hatta tam tersine, görev almak konusunda aynı isteği ve heyecanı duyuyor. Ama CSO ile ilişkisi? Onun diplomatik üslubuyla aktaralım: ‘‘Bir süre donmasında yarar var!’’ Gürer Aykal'la röportaj, yönettiği bir konseri dinlemek gibiydi.
Neredeyse çeyrek yüzyıldır devlete çalışıyor, CSO'yu yönetiyorsunuz. Şimdi neden özel orkestra ve neden Borusan?
- Bazı insanlar, bana yaşlı dediler diye mahkemeye verir insanı. Hakikaten çeyrek asır olmuş, sağolun!
Özür dilerim, farkında değil miydiniz?
- Ben devlet konservatuvarında 16 yıl okudum. Devlet bursuyla İngiltere'ye gittim. Döndüm, Devlet Konservatuvarı'na atandım. Devlet Sanatçısı oldum (1981). Gerçekten hayatımda çok devlet var değil mi? Bunlar aslında övünülecek şeyler. Özel sektöre gelince, dünyadaki bütün orkestraların sponsorları var. Çünkü bir orkestrayı yaşatmak çok kolay birşey değildir. Daha la sesini almaya başladığınızda benzin gibi para gider. Amerika'da 800 orkestra var. Aynı Borusan gibi, özel, kentlerin malı. Ben son yıllarda Türkiye'deki orkestraların başka bir şekil alması gerektiğini söylüyordum. Borusan bana bu orkestrayı değiştirmeyi, senfonik hale getirmeyi önerdi. Yani bu kentin, Devlet Senfoni Orkestrası'ndan sonra ikinci orkestrası olacak. Teklif bana çok.
Devlet görevinden ayrıldınız anlamına mı geliyor bu?
- Hayır. Bir süre CSO'ya ara vermem iyi olacaktır. Bu devletten ayrıldığımı göstermez. Çünkü ben Antalya orkestrasının kuruluşu ile ilgili de görev istemiş durumdayım. Orkestra şefleri tek orkestrada çalışmazlar zaten. Buna dünyadaki en güzel örnek, Karayan. Hem Berlin'i hem Viyana'yı yönetiyordu ve kendisi pilottu aynı zamanda.
Peki CSO'dan ayrıldınız anlamına mı geliyor?
- Hayır hayır. Bana Antalya'daki orkestrayı kurma görevi verilirse, orada ve burada çalışırım, Amerika'daki çalışmalarımı ve Avrupa'daki konserlerimi de yürütürüm. CSO ile ilişkimin bir süre donması lazım. Orkestra şefi, orkestrayı düşünen kişidir, ona zarar gelmesini istemez.
İLİŞKİLERİMİ DONDURDUM
CSO yönetimi sizi biraz kızdırdı, aranızda mahkemeye yansıyan sorunlar oldu. Bunların etkisi oldu mu özele gelmenizde?
- Özele gelmemde bunun etkisi inanın yoktur. Ben yıllardır orkestraların işleyiş ve yönetim biçimlerinin değişmesi gerektiğini söylüyorum. Belki zamanlaması uygun oldu teklifin, belki Borusan bunu çok iyi değerlendirdi.
Nasıl bir değişim geçirmesi gerekiyor orkestraların?
- Dünyada orkestralar executive direktörlerle yönetilirler. Bunlar başka türlü bir eğitim alır, dil bilirler, bütün müzik hareketlerini çok iyi takip ederler, işletmecidirler. Ve orkestralara çok başka boyutlar kazandırırlar. Ve orkestra şefiyle birlikte çalışırlar. Bizde orkestranın içinden biri seçiliyor. Ben bunun değişmesi konusunda girişimlerde bulundum. Bir yasa meselesi tabii.
Kastettiğiniz nasıl bir değişim?
- Atatürk'ün Ankara konservatuvarını kurması, dışardan öğretmenler getirmesi, CSO'yu İstanbul'daki saraydan alıp Ankara'ya getirmesi, halka konserler yaptırtması, bunlar devletin teşvikiyle halka birşey sunmaktı. Ama iyiyi Türk insanı çok iyi seziyor. Hele kötü çaldığınızda çok iyi anlıyorlar. Böyle bir ülkede devletin görevi bunu birçok yere yaymak. Bence 2000'e girerken yeteri kadar yayamadı. Ankara, İstanbul, İzmir, Adana ve kurulma aşamasında olan Bursa ve Antalya. 75 yılda çok daha fazla olmalıydı.
Ben İlkokulu Diyarbakır'da okudum ve Ankara'ya konservatuvara yatılı olarak gittim. Birkaç yıl sonra keman çalmaya başlamıştım. Yıl 1956, 1957. Bu yıllarda şubat aylarında Diyarbakır Şehir Orkestrası'nın verdiği konserlerde, ikinci kemanlarda, en arkada çalardım. Bu iyi bir orkestra değildi ama ayda bir düzenli konserler yapardı. Yani Türkiye başka bir şekilde kurulmak istendi, Atatürk'ün istediği gibi gitseydi, şimdi 60 orkestramız olurdu. Bu da şimdi yaşadığımız hiçbir sorunu bize yaşatmayacaktı.
Etkisi ne olacaktı?
- Bir orkestra müthiş bir eğitimdir halkı için. Çok seslilik sunar. Çok seslilik de demokrasiyi getirir. Konserlere gelen insanlar başka bir düzene girerler bu müzikle birlikte. Mozart gibi bir üst insan yaşamış, öyle eserler üretmiş ki dünyada bir ağ gibi çalınıyor. Onu duyabilmenin koşulu orkestranızın olması. Neydi Anadolu'nun günahı? Türkiye bunu hakediyor. Anlamazlar, derler. Bunlar tembellerin çok güzel özürleridir.
MÜSTAFİ DEĞİLİM
Daha önce Teksas'taki orkestrayla anlaştığınızda, sizi müstafi ilan ettiler, ama görevinize devam ettiniz. Bu sefer de böyle bir problem oldu mu ya da olacak mı?
- Bakınız, benim burada da çalışmam, yasada vardır. Bunlar incelenmemiştir. Bunu söyleyen gazeteye adını geçirmek isteyen biri olabilir. Biliyorsunuz bazı insanlar bazı mevkilere gelince, şoför arabanın kapısını açınca filan değişik duygular içine giriyorlar. Bence düşünülmeden, heyecanla söylenmiş sözlerdir. Ben müstafi değilim.
Borusan Orkestrası sizinle birlikte nasıl bir değişim geçirecek?
- Bir kere T.C. orkestrası olmayacak, yani kim varsa... Birisi grup şefi olmak için sınav verecek, o oraya gelince bir daha başkası gelemeyecek gibi birşey olmayacak. Son derece kendi içinde yarışması olan bir orkestra olacak. Üniversitelerle işbirliği yapacağız, üyelerimiz öğretim görevlerini sürdürecekler, bir bakacaksınız ki Borusan bir yanıyla da konservatuvar olacak. Bir süre sonra korosuna da kavuşacak. Bir de eğitim konserleri Türkiye'de yapılmıyor, bunu gerçekleştireceğiz.
Biraz açıklar mısınız?
- Okullarla anlaşacağız. Müzik öğretmenlerine, çocuklara Beethoven'i anlatın, bir de buzdolabı kutusundan zaman makinesi yapın, Beethoven ondan çıksın, diyeceğiz. Sonra konser günü, biz çocuklara beşinci senfoniyi çalıyoruz, bir yerinde kutudan Beethoven çıkıyor, şaşkın. ‘‘Ben neredeyim?’’ diye soruyor. Çocuklar, İstanbul'da olduğunu söylüyor. ‘‘Aaa, İstanbul, siz benim beşinci senfonimi çalıyorsunuz’’ diyor. Ve başlıyor kendini anlatmaya, biz de 45 dakika boyunca onun eserlerini çalıyoruz. Sonunda sağırlığından da sözediyor. Çocuklara dokuzuncu senfoniyi söyletiyor, ‘‘Ben duymuyorum, bir daha söyleyin, bir daha söyleyin...’’ Ve ‘‘Viyana'ya dönmem lazım’’ diyerek gidiyor. Çocuklar onun yaşamını, eserlerini öğreniyor. Bu bütün besteciler için yapılabilir.
Ben orkestrayı yönetirken...
Nasıl bir performans gerektiriyor orkestra şefliği?
- Notaları alıyorsunuz, mesela Mozart. Okuyacağınız notalarla içinizdeki Mozart'ı bütünleştireceksiniz, o sizin içinizde kalacak. Ve başlayacaksınız dolaştırmaya, o senfoni sizde bir şekil alacak. O şekli provada orkestradan isteyeceksiniz. Diyorlar ki herkesin notası yok mu, var. Ama nasıl çalınacağı, ne kadar uzun, ne kadar kısa, ne kadar yumuşak, o sizin o eserle olan alışverişiniz. Tabii ki elinizi kolunuzu sallıyorsunuz, çünkü müzik çalarken bağırarak söyleyemezsiniz.
Aynı eseri her defa başka mı çaldırırsınız?
- Her seferinde aynı olabiliyorsanız, o sizin aynı yerde saydığınızı gösterir.
Neler hissediyorsunuz yönetirken?
- Olağanüstü birşey. Çünkü elinizde, parmağınızda, dudağınızda, gözünüzde herkesi toplarsınız. İstediğiniz kadar çıkartır, istediğiniz kadar indirirsiniz.
Nasıl bir duygu, gücü mü hissediyorsunuz mesela?
- 200 yıl önce yazılmış bir eseri, kağıt üzerinde olan siyah siyah birşeyleri ses halinde canlandırıp kulaklara götürüyorsunuz. Büyük bir iş. Herkes birlikte çaldığı zaman, yaşıyorsunuz.