Ama haberi okurken, daha da sıradan şöyle bir cümleye takılıp kalıyordunuz: ‘‘Herkes tarafından seviliyordu.’’ Orhangazi gibi küçük bir yerde herkes tarafından sevilen biri niye öldürülmüştü o zaman? Üstelik o yörede yıllardır cinayet de işlenmiyordu. 59 yaşındaki eczacı Mukadder Erbil'in hayat hikayesini deştikçe, şahane bir kadın profili çıkıyordu karşımıza. 52 yaşından sonra araba kullanmayı öğrenen, 59 yaşında keman
dersleri alan, eczacılığı bıraktığı zaman çocuklarından gizli topuk kremi yapıp satarak geçimini sağlayan,
yemek yarışmalarına girip kazandığı parayı köy çocuklarına dağıtan, köyden ilçe merkezine gelemeyen çocukların servis parasını ödeyen ama bunu kimselere söylemeyen ve arabasının kontağı çevrildiğinde bile otomatik olarak klasik müzik çalan bir portreydi karşımıza çıkan. Eczanesinin adını Eylül koymuştu. Niye Eylül diye sorduklarında ‘‘hayatımın sonbaharındayım da ondan’’ demişti. İşte bu kadın niçin öldürülmüştü? Üstelik 18 yerinden bıçaklanarak!
O şahane kadın 50'sinde kurduğu yeni hayatını 9 yıl yaşayabildiEczacı Mukadder Erbil, çocukları üniversite çağına gelince Orhangazi'den İstanbul'a taşınmıştı. Onlar üniversiteyi bitirip işe başlayana kadar da çalışmadı, onlarla ilgilendi. On yıl önce artık çocukları iş hayatına başladığında eşinden ayrıldı ve yeni bir hayata başladı.
Eşinden ayrıldığında hiç parası yoktu. Yıllarca piyasadan uzak kalmıştı. Önce bir eczanede bilgilerini tazelemek için çalışmaya başladı. Piyasaya tekrar hakim olduğunda kendi eczanesini açacaktı. Ancak İstanbul'da binlerce eczane arasında kaybolup gideceğini düşündüğünden, Kırklareli'nin Vize ilçesine gidip eczane açtı.
Para biriktirmek için tam altı yıl burada yaşadı. Her hafta sonu otobüse atlayıp İstanbul'a geliyor, çocuklarını görüyordu. Altı sene sonra İstanbul'a döndüğünde, her iki çocuğuna ve damadına araba alacak kadar para kazanmıştı. Altı yıl otobüslerde gidip gelirken dinletilen arabesk müzikten kurtulmak için ehliyet almaya karar verdi. Klasik müziği çok sevdiği malumdu. Hatta, cinayet zanlısı İbrahim Öztürk ifadesinde şöyle diyecekti: ‘‘Arabasına binip kontağı çevirdiğinde Mozart tipi bir müzik çalıyordu.’’
İstanbul'a döndükten bir yıl sonra, ‘‘çocuklar kendini kurtardı. Bütün eşim dostum Orhangazi'de, oraya gideyim eczane açayım’’ dedi ve dediğini yaptı. Erbil, Orhangazi'ye yerleşeli iki yıl olmuştu. Her sabah göl kenarında koşusunu yaptıktan sonra duşunu alır ve saat sekizde işinin başında olurdu. Ama geçtiğimiz 15 Temmuz Pazartesi günü böyle olmadı. Özellikle ilçe pazarının kurulduğu pazartesi günleri daha erken gelirdi. Ayrıca o gün bir ödemesi vardı ve hiçbir zaman ödemelerini aksatmazdı.
Eczanede kalfa olarak çalışan Mustafa Derebaşı, bakabileceği her yere baktıktan sonra Erbil'in İstanbul'da yaşayan kızı Işıl'a
haber verdi. O saatten sonra İstanbul'daki akraba trafiği de hızlandı. Işıl, dayısı Önder Erbil'e annesiyle konuşup konuşmadığını sordu. Yanlarına teyzesi Vildan Sezer'i de alarak Orhangazi'ye doğru yola çıktılar. O gün borsada çalışan oğlu Erdem Uygar'ın doğumgünüydü ve annesi asla doğumgününü unutmazdı. Bugüne kadar kutlama için aradığı en geç saat, sabah 10'du ama o gün saat ikiyi gösterdiğinde annesinden hálá ses yoktu. ‘‘Anneme mutlaka birşey oldu’’ diye düşündü ve borsanın kapanış saati 16.30'u bekleyemeden o da Orhangazi'ye doğru yola çıktı.
MÜCADELE ETMİŞ, BELLİYDİ
Tüm aile ve Mukadder Erbil'in dostları Eylül Eczanesi'nde toplanmıştı. Öğlen saatlerinde artık polis aranmış ve kaybolduğu haber verilmişti. Gece 23.00'ü biraz geçe Mukadder Erbil'in kardeşi Önder Erbil'e, emniyetten telefon geldi. Erdem, Önder Bey ve üst kat komşusu Mustafa Bey beraberce polise gittiler. Polis,‘‘Güneyköy'de ölü bulunan biri var, eşkale tam uymuyor ama gidip bir bakalım ’’ dedi. Sonrasını Erdem Uygar şöyle anlatıyor: ‘‘Annem değilse bile hayatımda ilk kez öldürülmüş birini görecektim. Yol boyunca emniyetteki kişi benimle konuştu. Teşhis için geldiğimiz yere yaklaşınca, ‘Hayatta her şey insan başına, her şeye hazırlıklı olalım' deyince ürperdim. Teşhis için, ne ben ne de dayım morga girebildi. Önce komşumuz Mustafa Bey girdi. Çıkınca yüzündeki ifadeden annem olduğunu anladım. Hemen içeri daldım. Orada bir kadın vardı. Tanıyabilmek için suratına bayağı uzun bir süre baktım. Annem olduğuna inanamadım ama oradaki kadın benim annemdi. Hayat boyu mücadeleci biriydi, bunu ona her kim yaptıysa onunla da çok mücadele ettiğini düşündüm.’’
Şimdi Orhangazi halkı, Mukadder Hanım’ın hatırası için bir orman yapılmasına çalışıyor. Eczanesinin bulunduğu caddeye de onun adını vermek istiyorlar. Orhangazi Yardımseverler Derneği'nin kurucusu olduğu ve herkese yardım ettiği için ona layık olmaya çalışıyorlar. Cenazesi ise bugüne kadar Orhangazi'de görülmemiş bir kalabalıkla kaldırılmış ve imam ona şehit namazı kıldırmış. Ama cenazeden herkesin aklında tek kalan, üç tekerlekli bisikletiyle mezarlığa gelen ve dua ederken ağlayan sarı saçlı küçük bir çocuk.
Oğlu Erdem Uygar (31)
BEN ANNEMİ AŞAMADIM
Her neslin bir önceki nesli aştığını düşünürüm. Ama annem öyle nitelikliydi ki ben onu aşamadım. Eğer benim de geride iki çocuğum kalsaydı ve böyle bir travma geçirselerdi, huzur içinde olabilmem için herşeye rağmen hayata devam etmelerini isterdim. Ben de annem için bunu yapmaya ve güçlü olmaya çalışıyorum.
Kızı Işıl Arıoğlu (33)
KENDİ DE RUHU DA ESTETİKTİ
Defin için İstanbul'a götürmeye kalkınca, herkes Orhangazi'de kalması için ısrar etti. Tamam deyince, ağlayarak, sarılarak gelip bana teşekkür ettiler. Kendisi de, ruhu da, her şeyi de estetikti. Her zaman annemin kızı olmaktan gurur duydum, annemle ilgili tek kötü anım yok.
Kızkardeşi Vildan Sezer (55)
ABLAM BİR YILDIZDI KAYDI GİTTİ
Çiçekleri çok severdi, kendimi çiçekçilere attım. Onun kızkardeşi olduğumu anlayınca çiçekçi ‘‘kırmızı çiçekleri çok severdi’’ diyerek bir kamyonete çiçek doldurdu. Mezarının üstü tamamen çiçekle kaplandığında daha artan çiçekler vardı. Ablam komşuluk ilişkilerine önem verirdi. Kalanları da komşu mezarlara koyduk. Ablam bir yıldızdı, kaydı gitti.
19 YAŞINDAKİ ZANLI İBRAHİM ÖZTÜRK'ÜN MAKTULÜN AİLESİNİ İSYAN ETTİREN İFADESİ
Önce arkadaşının yaptığını söyledi sonra da dost hayatı yaşıyorduk dediMukadder Erbil'in cesedinin bulunmasından sonra ne katilin ne de Erbil'in kayıp olan Citroen otomobilinin izine rastlanmamıştı. Fakat herkes, olayın dört gün öncesinden itibaren ortalarda gözükmeyen 19 yaşındaki İbrahim Öztürk'ü konuşuyordu. Polis de bu isim üzerinde duruyordu. Öztürk, Eylül Eczanesi ile camdan bir duvarla ayrılan elektrikçi dükkanında çalışıyordu. Bir ay önce, bir müşterinin cep telefonunu çaldığı gerekçesiyle elektrikçideki işinden atılmıştı. Arabalara olan düşkünlüğü herkesçe malumdu. 2000'de oto hırsızlığından sabıkası vardı. Rehberlik öğretmeni bile, ‘‘dersi dinlemez, arkadaşlarına araba motorları anlatırdı’’ diyor. Satın aldığı oto dergileri ise hala elektrikçide duruyor.
BANKACININ ŞÜPHESİ YAKALATTI
Cinayetten iki hafta sonra, 30 Temmuz'da Orhangazi'deki Akbank'a bir telefon geldi. Telefondaki kişi Mukadder Hanım'ın imzaladığı 10 milyarlık çekin karşılığı olmadığını söylüyordu. Mukadder Hanım'ın çalıştığı ecza depoları Bursa ya da İstanbul'daydı. Çek verdiyse oralardan aranıyor olması gerekiyordu. Bankadaki memur, Bartın lafını duyunca şüphelendi ve Mukadder Hanım'ın kızı Işıl'a haber verdi. Polis alarma geçti ve cinayeti işlediğinden şüphelenilen İbrahim Öztürk, Bartın'da bir tamirhanede Citroen'i tamir ettirirken yakalandı. Bartın'da virajı alamayarak büyük bir kaza yapmış ve o arabayla yola devam etmesi imkansız hale gelmişti. Mukadder Hanım'ın çaldığı arabasında bulunan çek defterinden 10 milyar liralık bir çek imzalamış, tamir için ödeme yapmıştı.
İLK İFADEDE SUÇ ORTAĞI VAR
İbrahim Öztürk yakalandığında şöyle ifade verdi: ‘‘Arkadaşım İskender Atan'la plan yaptık. Eczacıyı ben seçtim. Gasp edecek ama öldürmeyecektik. Sabah 8'de kadının evinin önüne geldik. İskender bıçakla bekliyordu. Ben de babamın arabasında bekliyordum. Mukadder merkezi sistemle arabayı açtı. İskender sağ arka koltuğa atladı kadının boynunu tutup bıçağı dayadı. Kadın imdat diye bağırdı, kornaya bastı, sol camı açtı. İskender bıçağın ucuyla ses duyulmasın diye camı kapattı. Araba sallanmaya başladı, bıçak darbelerini görüyordum. İskender esrar da kullanırdı. Arabada 600-700 milyon lira ve 40 dolar vardı.’’
Mukadder Hanım'ın oğlu Erdem Uygar'ın iddiasına göre, pazartesi günü özellikle seçilmişti. Çünkü annesi cuma ve cumartesi hasılatı bankaya yatıramayacağı için, pazartesi sabahı para mutlaka yanında olacaktı.
Öztürk, Bartın'da verdiği ifadeyi asıl soruşturmanın yürültüldüğü Yalova'da değiştirdi: ‘‘Ben maktulü apartmanının önünde öldürdüm. İskender Atan hayali bir isimdi. Bu fiili yalnız işledim. Yanımda devamlı bıçak taşırım. Maktul, aracın önünde benim sağ tarafımdaydı. Kendisini arabanın içinde öldürdüm. Sonra bir dereyatağına attım. Bıçağı Ankara yolunda attım. Kadının eşyalarını da yolda denk geldikçe attım. Koltuktaki kanlar görülmesin diye çantasından çıkan paralarla yeni bir koltuk kılıfı aldım.’’
İbrahim Öztürk'ün dereyatığına attım dediği yerde köy halkı olay günü polislere şu ifadeyi vermişlerdi: ‘‘Citroen marka bir araba sabah erken saatte çok süratli bir şekilde köyün içinden geçti. Köyde herkesin dikkatini çekti. Tümseklerde bile hız kesmedi. Arabanın içinde sadece genç bir erkek vardı. Aynı araba bir süre sonra geldiğinden daha hızlı bir şekilde yine köy meydanından geçti gitti. Arabada yine aynı genç vardı ve yine yalnızdı.’’
Öztürk aynı gün jandarmaya başka bir ifade verdi: ‘‘Mukadder'le dört aydır dost hayatı yaşadık. 30-40 milyon harçlık verirdi bana. 100-150 milyon isteyince beni tersledi. Para vermemekte ısrar edince bıçakladım. Toplam 5-6 dakika sürdü.’’
TIRNAKTAKİ DERİ PARÇALARI
İbrahim Öztürk şu anda cezaevinde ve mahkemeye çıkmayı bekliyor. Polis ifadeleri destekleyecek delil bulma peşinde. Mukadder Erbil'in tırnaklarının içinde katille boğuştuğunu gösteren deri parçalarına rastlandı. Ayrıca cesedinin yanında katile ait olduğu düşünülen kanlı bir tişört ve çok sayıda kıl var. Bunlar adli tıpta incelenecek ve İbrahim Öztürk'e ait olup olmadığı tespit edilecek.
Orhangazi'deki herkes İbrahim Öztürk'le, Mukadder Hanım arasında bir ilişkinin imkansız olduğunu söylüyor. Öztürk'ü yanında çalıştıran elektrikçi, ‘‘İmkanı yok öyle bir şeyin. Burada burun buruna çalışıyoruz. Ne ben ne de kalfa böyle bir şeyi hissetti. O çocuk Mukadder Hanım'ın bırakın yaşına, her şeyden önce ruhuna uymazdı’’ diyor. Yine de her şey önümüzdeki aylarda görülecek mahkemede ortaya çıkacak.
ZANLININ BABASI: ÇOCUĞUM PSİKOPATTIR
İbrahim Öztürk'ün doktor babası Nevzat Öztürk, Mukadder Erbil'in öldürülmesinden yedi gün önce polise başvurmuş ve oğlunun arabasını ve parasını aldığını söyleyerek yakalanmasını istemişti. Oğlu yakalandıktan sonra verdiği ifadesinde ise şöyle diyordu: ‘‘7.7.2002'de oğlum ben duştayken cebimden 130 milyon lira ve arabamın anahtarını aldı. 15 Temmuz'a kadar araba ondaydı. Çocuğum rahatsız ve psikopattır.’’