Güncelleme Tarihi:
‘Masumiyet Müzesi’ romanında aşkı için her şeyi göze alan Kemal’in hikâyesini anlatan Orhan Pamuk, Anadolu Ajansı muhabirine ‘Âşık Kemal’ karakteri üzerinden aşka ilişkin düşüncelerini anlattı. İşte Pamuk’un aşka dair sözleri...
AŞKIN KARANLIK YANI DA VAR
aşk yalnızca mutlu bir buluşma, bir karşılaşma değil. Aynı zamanda karanlık bir yanı da var. Kendini feda etme isteği, kendi duygularını dünyanın en önemli şeyi sayma eğilimi, onaylanma isteği, aşağılık ve üstünlük duyguları hemen kenarda dururlar. En çok karşılaşılan şey pek çok rezilliğin üzerine aşk dökerek meşrulaştırmaktır. Üst sınıflar, patronlar, zenginler kendilerini aşkla bile kabul ettirirler. O yüzden aşkı paradan üstün tutan kahramanı sever, ararız.
AŞKI SANKİ TRAFİK KAZASI GİBİ ANLATTIM
Tabii ki aşk, Sevgililer Günü gibi özel günlerde senede bir kere düşünülerek anlaşılacak bir şey değil. Aşkın bana göre şekerli, idealleştirilen, ülküleştirilen bir yanı var. Romanım ‘Masumiyet Müzesi’ ve müzenin kendisi, aslında aşkın bu sihirli yanıyla fazla ilgili değil. ‘Aman ne en güzel şey, aşk’ demiyor kitabım. Onu da tabii ki diyor. Âşık olunca bunu hissederiz ama âşık olunca başımıza ne geliyor? ‘Masumiyet Müzesi’ adlı romanda, aşkı sanki bir trafik kazası gibi, başımıza gelen korkunç bir olay gibi, bizim elimizde olmayan, karanlık, anlaşılmaz bir şey gibi anlattım.
AŞK KAÇINILMAZ AMA...
Birisine aşırı sevgi duyduğumuzda yaşadığımız o tatlılık, ona yakın olduğumuzda hissettiğimiz güzel duygu, romanımda var. Ama bunun sınıfsal yanı da var: Zengin-fakir gibi. Zaten Yeşilçam da sever zengin-fakir aşkını. Sonunda aşk kapıyı vurmadan gelen bir duygudur ve onun için de belki gafil avlanır, durumu kontrol etmeye, kafamızı toplamaya çalışırız. Önce zihnimizle duruma hâkim olmaya çalışırız. Tabii dışarıdakiler dalga geçer, alay eder. Kapılmış, gitmişizdir. Aşk kaçınılmaz ama yazarlara düşen, onu şekerlendirerek abartmak değil, anlamak, insanların hikâyeleri üzerinden aşkı mantıkla kavramak ve daha zengin, daha iyi bir insan olmak.
EŞYALAR AŞKIMIZIN SAFHALARINI HATIRLATIR
‘Masumiyet Müzesi’nin hikâyesi aslında bilindik. Adam o kadar âşık oluyor ki, sevgilisini görmeden yaşayamıyor. O olmadığı, ona kavuşamadığı zamanlar, onu hatırlatan, onun dokunduğu ya da birlikte mutluluklarını hatırlatan eşyaları bir kenara koyuyor. Sonunda onları Masumiyet Müzesi’nde sergilerken, aşk hikâyesini de kitabı okuyanlara ya da müzeyi gezenlere anlatıyor. Âşık olduğumuz sırada edindiğimiz, gördüğümüz eşyalar da bize aşkımızın safhalarını hatırlatır. Eşyaları bir müzede yan yana dizersek aşkımızın hikayesi ortaya çıkar. Tabii günlük hayat müzesi ve İstanbul müzesi de çıktı ortaya. Bir de âşıkların birbirlerine hediye alması ve bu eşyalar üzerinden konuşmaları vardır.
AŞKI ANLAMAK İÇİN YAZDIM
‘Masumiyet Müzesi’ni, aşkı anlamak için yazdım. Aşk konusunda sanat eserlerinin iki türlü yaklaşımı oluyor. Bir, sanatın işinin aşk acısı çeken kişiyi rahatlatma, teselli etme olduğuna inanarak yapılmış eserler. Bir de aşkın ne olduğunu anlamak için aşktan söz açan eserler. Yani âşık olunca neler oluyor bize? ‘Masumiyet Müzesi’, aşk duygusunu abartmak için değil, anlamak için yazıldı.
BÜYÜK AŞK HİKAYELERİNE İHTİYACIMIZ VAR
Romanın kahramanı Kemal, aşkına saygı duyan ve ondan asla vazgeçemeyen saygın bir insan. Onun aşkıyla alay eden burjuvalara inanmıyorum. Kemal’in yaşadığı saplantı değil, aşk. Herkes onun gibi olamıyor, Kemal aşk için her şeyi feda ediyor. Bazıları öyledir, bazıları daha ihtiyatlıdır. Romanın başında egoist Kemal’e kızarız ama aşk yüzünden çektiği acılar sayesinde onu bağışlarız. Hepimizin büyük aşk hikâyelerine ihtiyacı var, ister teselli olarak ister kendi aşkımız anlamak için.
İLETİŞİMİN YOĞUNLUĞU AŞKI AZALTMAZ, ARTTIRIR
Aşk duygusunun kolay değişeceğini sanmam. Onu ifade etmenin yolları değişebilir. ‘Benim Adım Kırmızı’ adlı tarihi romanımda ‘bohçacı kadın Ester’, evden eve mektup taşıyarak âşık erkekler ve kızların kalbini oynatır. Ama internet çağında artık her an mektup yazıp cevap alabilirsiniz. Postacı yok diye aşk bitmez. Üstelik iletişimin yoğunluğu aşkı azaltmaz, tam tersi görüşmek ve yazışmak aşkı arttırır bence. Herkes kendi kuşağının asıl aşığı olduğuna inanmak ister. ‘Eskiler daha iyi âşıklardı’ sözüne inanmam. Önemli olan duygularımızın derinliği, hakikiliğidir. Ama duygular derin ve hakiki olunca acılar da başlar çünkü hayat sizin hayallerinize uymaz.
ÂŞIK DEĞİLSENİZ EKSİKLİĞİNİ ÇEKERSİNİZ
‘Aşık Kemal’e benzetilmeyi iltifat olarak alıyorum. Yazdıklarımı yaşamadan yazamaz kimse demek istiyorlar galiba. Ben yavaş yavaş, çok düşünerek yazıyorum inandırıcı olsun diye. Aşkı o anda yaşamasak da okuyarak yaşayabiliriz.
Aşk hatırlatmaya gerek olmayan bir duygu. Romanımız da bu duyguyu anlamaya çalışıyor. Âşık değilseniz de eksikliğini çekersiniz. Sevgililer ve âşıkları, mutluluklarını sevgiye dayandırdıkları için sever ülküleştiririz. Biz de hayal ettiğimiz fedakar âşıklar, sevgililer gibi olmak isteriz. Kendi hikâyemizi anlamak için diğer aşk hikâyelerini bilmek, okumak isteriz. Aşk edebiyatına ilginin kaynağı kendi hayatımız, sorularımız, heyecanlarımız ve korkularımız. Bakalım sevgilimiz bizi gerçekten seviyor mu? Romanlarda çok daha fedakâr kahramanlar var!
SON 24 SAATTE YAŞANANLAR