Güncelleme Tarihi:
4 Ekim'de Refik Anadol'un çektiği fotoğraflarla birlikte yayımlanan makalesinde "Başkaları için son derece değersiz ama onun için paha biçilemeyen bazı nesnelere" bağlandığı için kendini çok garip hissettiğini anlatan Brubach, Nobelli yazar Orhan Pamuk'un bu konuda içine su serptiğini yazdı. "Pamuk da aynı hastalıktan muzdarip" diyen Brubach, yazıda Orhan Pamuk'la telefonda konuştuklarını da aktardı.
Makaledeki bazı çarpıcı bölümler özetle şöyle:
* Pamuk, telefonda yaptığımız sohbette "Eski ceketlerimden birinin cebinde yıllar öncesinden kalan bir sinema bileti bulduğumu düşünelim, o an sadece o filmi gördüğümü hatırlamam, aklıma filmden sahneler de gelir. Unuttuğumu sandığım bazı sahneler yıllar sonra böylece bana geri döner. Nesnelerde bu güç vardır ve bu çok hoşuma gidiyor" dedi.
* 2009'da yayımladığı çok satan kitabı "Masumiyet Müzesi"nden sonra aynı adla, şimdiye dek 11 bin kişinin ziyaret ettiği bir müze de açan yazar, bu ay müzenin içeriğini yansıtan "The Innocence of Objects (Nesnelerin Masumiyeti)" adlı bir katalog yayımladı. Bu katalog için "Nesnelere odaklanmak ve hikâyeyi nesneler üzerinden anlatmak, kitabımın kahramanlarını Batı edebiyatındaki romanlardan ayırdı; onları daha gerçek kıldı. Böylece kahramanlar İstanbul'un daha iyi bir özetine dönüştü" yazdı.
* Yeni çağın dinamiği bizi "şimdi"de yaşamaya zorluyor. ABD'deki her 10 evden 1'ine hizmet eden milyarlarca dolarlık "saklama" endüstrisi ve biriktirdikleri malzemelerden kurtulmaları için insanlara yardımcı olan danışmanlar var. Pamuk da, "Modernite sahte ihtiyaçlar arasında kaybolmamıza yol açtı. Yaşadığımız çağda seri üretim nesneler arasında kayboluyoruz. Haber bile vermeden gelen, masalarımızın üzerine, duvarlarımıza yerleşen nesneler arasında yaşıyoruz. Onları, onların aslında hiç farkına varmadan kullanıyoruz. Bir süre sonra da veda bile etmeden hayatımızdan çıkıyorlar" diyor.
* Pamuk'a göre 20'nci yüzyıl Türkiye'sinde yaşayanların Avrupa ve Amerika'da yaşayanları taklit etmeye başlamasıyla, bu insanların evlerindeki pek çok eşya, eşya pazarlarında toplu halde satılmaya başladı. Pamuk da müzede bir araya getirdiği nesneleri pazarlardan satın aldı. Bu eşyalar bugünlere geldiyse Pamuk'un deyişiyle bu durum, değişen Türkiye'de ümitsizliğe kapılan, biraz kıskanç, biraz hırçın bazı insanlar sayesinde olmuştu bu. Eski eşyaları muhafaza edenler, yüzlerini Avrupa ve Amerika'ya dönerek aniden değişen ailelerine yabancılaşmış insanlardı. Pamuk'un katalogda yazdığı şekliyle bu insanlar "nesnelere bağlanmalarının sebebinin yaşadıkları kalpkırıklıklarında ve hüzünlü hikâyelerinden kaynaklandığının bilincindeydiler. Ama onlarla alay eden topluma önemli katkıları olduğuna da tüm kalpleriyle inanıyorlardı."
* Pamuk'a müze konusunda ilham verense Avrupa seyahatleri sırasında gezdiği küçük müzelerdi. Pamuk'un özellikle altını çizdiği müzeler ise şunlar: Sir John Soane'nin Müzesi (Londra), Gustave Moreau Müzesi (Paris), Frederic Marès Müzesi (Barcelona), Bagatti Valsecchi Müzesi (Milan)
* Katalogda Pamuk'un müzelere ilişkin manifestosu da yer alıyor. Bu manifestoda Pamuk'un toplumun, devletin, kabilelerin, şirketlerin tarihi kimliğini yeniden vurgulayan müzelere değil, bireye odaklanan, daha zengin, daha insancıl ve neşeli müzelere ihtiyacı bulunduğuna ilişkin görüşleri de yer alıyor. Pamuk diyor ki: "Müzelerin geleceği, evlerimizin içinde gizli."