Orduyu, sevdiğim vatandaşlarım için seferber ettim

Güncelleme Tarihi:

Orduyu, sevdiğim vatandaşlarım için seferber ettim
Oluşturulma Tarihi: Mart 14, 2009 00:00

"Zorunlu göç kararı, yalnızca savaş altında alınan bir güvenlik önlemi mi, yani bir ’kriz yönetim planı mıdır’ yoksa 1948 yılında uluslararası soykırım hukuku alanında ’yok etme kastı ve iradesi’ şeklinde ifade edilen soykırım amaçlı bir ’gizli plan’ mıdır?" Prof. Hikmet Özdemir, Ermeni meselesinin bu en kritik sorusunu kitabın önsözünde soruyor.

Peki cevap? Cemal Paşa’nın Ermeni göçmenleri kucaklaması ve ordunun bütün imkánlarını seferber etmesi dikkate alınmadan bu sorunun cevaplanamayacağını söylüyor Prof. Özdemir.

28 Mayıs 1915’te yürürlüğe konulan Tehcir Kararnamesi ile birlikte Anadolu’nun muhtelif köşelerinden binlerce Ermeni yollara düşer. I. Dünya Savaşı koşulları dolayısıyla Anadolu’da yolların güvenliği son derece zayıftır.

Suriye’ye ulaşabilen Ermenileri ise açlık, yoksulluk ve hastalık beklemektedir. Çünkü, ne barınacak yer vardır, ne yiyecek bir lokma ekmek. İşte tam bu aşamada, Bahriye Nazırı ve 4. Ordu Komutanı Cemal Paşa girecektir devreye. Üstelik, komutanlığı yaptığı ordunun bütün imkánlarını Ermeniler için seferber etmekten de çekinmeyecektir:

"O sırada Cebelilübnan Ayin-Tura Manastırı’nda 1000 Ermeni çocuk alabilecek bir yetimhane açtırdığım gibi, Şam’da da birçok Ermeni yetim ve dul kadınlarını yine ordu tarafından iaşe (yedirip içirme) ediyordum (...) Kudüs’teki Yahudi ve Hıristiyan yetimhanelerine, Amerikan kolonisi denilen ve takriben 200 nüfusa baliğ olan hususi bir mezhep mensuplarına, Kudüs Rus manastırlarında bulunan rahibelere, Havran ve Gerek sancaklarında yerleştirilmiş olan kadın, erkek, çocuk Ermeni muhacirlerine ve bilhassa yine muhacirlerin yetimleri için Halep’te Dr. Altunyan Efendi’nin kızı ile bir Alman hemşire tarafından açılan iki yetimhaneye, Anadolu şimendifer hattı memurlarına, hülasa ihtiyaç ve sefaletlerini haber aldığım veya gözümle gördüğüm İslam ve Hıristiyan bütün insanlara paralı, parasız birçok zahireler verdim."

Orduyu aç bırakmak

pahasına yardım

Hatırlanacağı gibi, Anadolu’da da pek çok vali, kaymakam veya ordu kumandanı, Tehcir Kararnamesi ve onu takiben İstanbul’dan gelen emirlere, vicdanlarının sesini dinleyerek uymamış, hatta bunlardan bazıları İttihat ve Terakki tarafından idam bile edilmiştir. Cemal Paşa da, İstanbul’un emirlerine uymayanlardan, uymak şöyle dursun, Ermenileri kurtarmak için insanüstü bir gayret sarf edenlerden birisidir. Üstelik, ne yaptığının da bilincindedir:

"Bunların hiçbirisini resmi vazifemin icaplarından olması itibariyle yapmıyordum. Çünkü, ben esasen ordu kumandanı olmak itibarıyla ahalinin iaşesiyle katiyen vazifeli değildim. Fakat her birini cidden kendi şahsımdan ziyade sevdiğim vatandaşlarımın feci sefaletini görmek benim için tahammülsüz bir manzara olmak itibarıyla bazen orduyu bile açlık tehlikesine maruz bırakarak bu yardımları yapıyordum. Her ne zaman Beyrut ve Cebelilübnan’a inecek olursam, beraberimde altı-yedi vagon zahire götürüyor ve müracaat eden fukaraya parasız dağıtıyordum."

Çöllerde ot

yiyen çocuklar

Cemal Paşa’nın bu konulardaki en önemli destekçisi ise Ermeni yetimleri korumak için kolları sıvayan ünlü yazar Halide Edip’tir. Halide Edip, Suriye’ye Cemal Paşa tarafından davet edilmiştir zaten. Çok sonraları, "Mor Salkımlı Ev" adlı anılarında da yer alacak çarpıcı gözlemleri vardır Halide Edip’in:

"Esasen bu memleket bugünlerde hep insanı ağlatacak gibi. Eleminde o kadar derin ve ezilmiş bir şey var. Bilhassa Ermeniler, Cemal Paşa’nın aziz başına Allah’la beraber yemin eden sırf burada yaşamak hakkını bulan bir sürü bedbaht Ermeni var. Mektebe bağlı binada da birçok var. Çöllerde ot yiyerek karınları şiştikten sonra kimi anasını, kimi babasını birçokları da çocuklarını kaybettikten sonra buraya düşmüşler. Daha doğrusu Cemal Paşa getirtmiş. Belediye biraz yiyecek veriyor oturuyorlar."

Ancak, Halide Edip’i asıl çarpan, Ermeni çocukları kurtarmak ve eğitmek için Lübnan’daki Ayin Tura Manastırı’nda kurulan okul olacaktır. Halide Edip, "Hepsi kıtal, hicret ve harbin sokağa, hatta beyabana (çöl) saldığı kimsesiz çocuklar; babalarının hatalarından şu veya bu sebepten dolayı mesul olmayan yavrular"a ilişkin hassasiyetini ise şöyle dile getirecektir:

800 çocuktan 500’ü hastaydı

"Ayin Tura yetimhanesindeki hizmetim kadar ruhumu tatmin eden hadise azdır. Çünkü oradaki ıstırap çekenler hep insan yavrularıydı. Hepsi, hiç kabahatleri olmadan inanılmaz mihnet ve biçarelik içinde kıvranıyorlardı (...) İstanbul’dan gelen heyet, ocak ayının ilk haftasında işe başladıkları zaman, Yetimhane inanılmaz bir sefalet ve pislik içindeydi. İntizam diye bir mefhum yoktu. Bütün idare, a’dan z’ye kadar iki tane iyi yürekli, fakat aciz kadın-birkaç erkek, bir düzine askere terk edilmişti. 800 küsur çocuğun 500’den fazlası hasta idi. Her çocuk, bazen üç çocuğun işgal ettiği yataklar, her eşyanın üstü bit içinde. Hatta taş koridorda yürürken, önünüzde hareket halinde akıp giden bit akışına basıp geçerdiniz (...) Çocukların hemen hepsi küçük, büyük, hasta veya ayakta, artık insan yavrusu olmaktan çıkmışlardı. Hayvanlar nasıl bütün ihtiyaçlarını her yerde def ederlerse bu çocuklar da, alenen yatak içinde ve dışında aynı şeyi yapıyorlardı. Kıyafetlerinden ve yüzlerinden hangisi kız, hangisi oğlan bilemezdiniz (...)

İşte bu vaziyet İstanbul’dan gelenleri şaşırtmıştı, hatta ürkütmüştü. Mamafih tahammülü hemen hemen imkánsız olan bu vaziyet karşısında, bir şeyler yapmaya da çalışmışlardı. Müdür, evvela bir etüv istedi, eşyayı dezenfekte etmeye başladı, kaynaması mümkün olan her şeyi kaynatmak için elinden geleni yaptı. İşte bugünlerde cepheden bize verdikleri Doktor Lütfi (Lütfi Kırdar), Allah’ın inayeti oldu. Bitler imha edildi, müstevli bir hastalık halini almış olan murdarlık imkán dairesinde sona erdi. Fakat her şeye rağmen çocuklar yine aynı garip vaziyette idiler (...) Ben, yetimhanedeki çocukların ana babaları gelir de hüviyetlerini bildirirlerse çocukları teslim edeceğimi ilan etmiştim. Bir hayli Ermeni kadın geldi, çocuklarını aldılar. Fakat Beyrut ve Lübnan’da pek az Kürt veya Türk olduğu için kimse gelmedi."
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!