Onun işi edebiyat ajanlığı

Güncelleme Tarihi:

Onun işi edebiyat ajanlığı
Oluşturulma Tarihi: Eylül 07, 2002 01:46

Barbaros Altuğ Türkiye'nin şimdilik tek edebiyat ajanı. Yaptığı iş diplomatlık gibi birşey. O yazar ve yayınevi arasındaki insan. Portföyünde bugün Türkiye'nin en çok satan, en üretken yazarları var.

Çalışma hayatına gazetecilik ile başlayan Altuğ, edebiyat ajanlığına 1998 yılında geçti. Böylece bir ajanla çalışan ilk yazar Murathan Mungan, ajanı olan kitap da Üç Aynalı Kırk Oda oldu. Altuğ ile işini konuştuk.

Sizin yaptığınız işi Türkiye'de yapan başka biri daha yok. Tam olarak ne yapıyorsunuz?

- Literary Agent'ın Türkçesi neyse onu yapıyorum. Dünyada olan bir iş ama Türkiye'de ilk yapan kişi ben olduğum için Türkçesini hep beraber bulacağız. Yazar menajerliği de diyorlar, yazar ajanlığı da. Yazarla, yayınevi arasındaki insan benim. Yayıncılık sektöründe sacayağı vardır. Yazar, yayıncı ve agent. Bütün batılı ülkelerde sistem böyle işler. Ben yazarın sadece kendi dilinde yayınlanan kitaplarıyla değil, diğer bütün yan telif ürünleriyle de ilgilenirim. Yazarın kitaplarından film yapılabilir, tiyatroya uyarlanabilir, yabancı dillere çevrilebilir, okuma programları düzenlenebilir. Bunların hepsi yazara kazanç getiren işlerdir ve birisinin takip etmesi gerekir. Bunları izlemek yazarın işi değil, yazar yazı yazmakla mükelleftir.

Hangi anda devreye giriyorsunuz? Kitap tamamlandıktan sonra mı?

- Kitabı yazmaya başladığı an ben işin içinde oluyorum. Yazma anı aslında bitirme anıdır. Profesyonel bir yazar için konuşuyorum. Kafasındaki ilk aşama neyse, 100-150 sayfa, onu bitirdikten sonra bana veriyor ve oturup üzerine konuşuyoruz. Bu aynı zamanda yayınevi editörlerine ve bazı okurlara da veriliyor. Herkes notlarını alarak daha sonra yazarla görüşüyor. Yazar o notlara değer verebilir veya vermeyebilir. Ama kitabın gelişimi içinde ben de varım.

Türkiye'de menajeri olan ilk kitap Murathan Mungan'ın Üç Aynalı Kırk Oda'sı. Sizin de ilk işiniz. Nasıl biraraya geldiniz?

- Murathan'la daha önceden tanışıyorduk. Onun kafasında da bu sistemin Türkiye'de denenmesi vardı. Benim ailem yayıncı ve işin iki tarafını da biliyorum. Yazar olamayacağım da anlaşılınca...

Denediniz mi yazarlığı?

- Denedim ama bu işi meslek olarak benimsemeniz gerekiyor. Ben başka işler de yapmak istiyordum. Yayıncılık da benim yapabileceğim bir şey değil, çünkü bir yere bağlı çalışmayı sevmiyorum. Dolayısıyla ikisinin arasındaki yerdeyim.

İlk menajerli kitap olmak Üç Aynalı Kırk Oda'nın kaderini etkiledi mi?

- Herhalde. Çok kısa sürede herbiri 25'er binlik üç baskı yaptı arka arkaya. Tanıtımı çok iyi yapıldı. Bu hem benim, hem de yayınevinin çabalarıyla oldu. Eğer Metis Yayınevi kabul etmeseydi, bu sistem Türkiye'de hiç oluşmayacaktı.

Diğer yayınevleri nasıl ikna oldu?

- Murathan Mungan gibi bir isimle başlamam bir avantaj. Ardından Latife Tekin, Vedat Türkali ve Perihan Mağden geldi. Hepsi kendi yayınevlerinin star yazarları. Bu kuvvetli isimlerle başlamanın, sistemi oturtmakta büyük yararı oldu.

Portföyünüzdeki yazarlar sıkı isimler. Nasıl biraraya getirdiniz bu isimleri? Siz mi teklifte bulunursunuz?

- Hiç kimseye ben kendim gitmedim. Çalışmak isteyip de sonuca erdiremediğim tek yazar İhsan Oktay Anar.

Şimdiye kadar size gelen bütün yazarları kabul ettiniz mi?

- Etmedim. Bir defa okuduğum ve anlaşabileceğim bir yazar olması lazım. Altı aylık bir deneme süresi koyuyorum. Bu süreden karşılıklı olarak geçiyoruz. Yazarın ve benim kişiliğimize bağlı bir iş neticede, uyuşmayabilir. Diyelim ki, senaryo yayınlamak isteyen bir yazar var. Ben diyorum ki, hayır senaryo yayınlamak senin için şu anda hiç uygun değil. Bunun yerine romanını hızlandırmalısın.

Siz nereden biliyorsunuz romanı hızlandırması gerektiğini?

- Bu aynı anda bir kariyer planlamasıdır. Geçmişte ne yapmış, şimdi ne yapıyor, yayıncısı ondan ne bekliyor? Ben yayıncıyla yazarın konuşamadığı şeyleri konuşuyorum. Yayıncılar da yazara doğrudan söyleyemediklerini bana anlatıyorlar. Çünkü yazar kırılgandır. Çok dikkatli konuşmak gerekir.

İşin en gerilimli anı hangisi?

- Yayınevinin değiştirildiği an. Yayınevini kırmamak, yazarın isteklerini de gözönüne almak gerekir. Yazar çok büyümüş ve yayınevinin kalıplarına sığmaz hale gelmiş olabilir. Yazarın öncelikleri farklı olabilir. Yazar daha çok tanıtım istiyor olabilir.

Peki bir edebiyat ajanı çok para kazanır mı?

- Zengin olmaz ama açlıktan da ölmez. Yazar ne kazanırsa ben de onun üzerinden bir yüzde alıyorum. Bunun standardı yüzde 10'dur. Daha az üreten ve daha az kazanan yazarlarda bu yüzde 15 olabilir.

YAYINEVİ SAHİBİ OLSAM BEN DE BENDEN HOŞLANMAZDIM

Yayınevlerinin ‘‘aman ne güzel araya başka birisi daha girdi’’ diyeceği birşey değil aslında. Ben yayınevi sahibi olsam, ben de çok hoşlanmazdım herhalde başta. Yazarlar kitapları yazdıktan sonra yayınevinden çok da fazla birşey istemezler. Ne ekstra bir reklam ister, ne de afişimi yapmadınız diye şikayet ederler. Bunlar yazarın isteyeceği şeyler değil, daha ticari şeyler. Birinin onlar adına kararlar alması gerekiyor, bu da benim. Yayınevleri bundan rahatsız olabilirdi ama olmadılar.

Reklama karşı olan yazarların çoğu bu kendilerine yapılmadığı için karşılar

Peki bir yazar kitabının reklamını yapmalıdır veya yapmamalıdır tartışmaları hakkında ne diyeceksiniz? Ayıp birşey mi kitabını pazarlamak?

- Ayıp değil, bunun ayıp olmadığının en güzel örneklerinden biri de Erendiz Atasü. Biliyorsunuz bu konu hakkında çok yazı yazdı. İyi bir yazardır o da. Bunun ayıp olduğunu kendisi öne sürüyordu. Ama Can Yayınları'na transfer oldu ve Can Yayınları onun Eylül'de çıkacak kitabı için bir kampanya hazırladı. Aylık kadın dergilerinden başlayıp, edebiyat dergilerine kadar tek tek arayıp röportaj ayarladığını, ilan verdiğini biliyorum. Demek ki aslında karşı olanların pek çoğu bu kendilerine yapılmadığı için karşılar. Bu bana çok da ahlaki gelmiyor açıkçası. Bazen bazı kitaplar çok satmıyor ve reklamı yapılmadığı için satmadı diyorlar. Hayır, bazı kitaplar satmıyor çünkü gerçekten çok kötü. Onların yayınlanması bile büyük bir hata. Bazı editörler kendilerini yazar yapabilmek için yayınevlerinin olanaklarından yararlanıyor. Kendi editörü olduğu kurumdan kitabını çıkaran insanlar var. Neye güveniyorsunuz, kendi yargılarınıza mı! O zaman çıkardığınız kitabın çok iyi olması lazım. Ama değil ve satmıyor. Bu arada başka kitapları da reklam yaptığı için sattı diye eleştiriyorsunuz. Reklamı yapan da kendi yayıneviniz. Bu durumda o yayınevinden ayrılmak lazım, ya da kendi kitabınızı başka bir yayınevinden çıkaracaksınız. Bazı eleştirmenlerin niye, nasıl eleştirdiği belli değil. Kitabı değil, yazarı ve yazarın kişiliğini eleştiriyor. Buna kitap eleştirisi diyor ve kitap eleştirmenliğinin kalmadığından yakınıyor. Sizin yüzünüzden kalmıyor eleştirmenlik. Bazı eleştirmenler bir yayınevinden kitabı çıktı diye o yayınevinden çıkmış, 5. sınıf kitapları aman ne şahane kitap diye yazıyor.

İŞTE AJANLIĞINI YAPTIĞI YAZARLAR

Murathan Mungan Latife Tekin

Vedat Türkali Perihan Mağden

Aslı Erdoğan Elif Şafak

Celil Oker İlhan Uçkan

Buket Uzuner Stella Acıman

Hasan Ali Toptaş Gönül Kıvılcım

Yazarların çıkarları için uzman bir avukatla çalışıyorum

Yayınevleriyle olan ilişkilerinde yazarların çıkarlarının korunması gerekiyor. Telif Hakları Yasası da bu yüzden çıktı. Bu yasa sayesinde artık benim gibi en az 10 kişiye ihtiyaç var. Başka türlü yazarlar kendi işlerini takip edemezler. Telif hakları konusunda uzman bir avukatla birlikte çalışıyorum. Her ay düzenli olarak benim çalıştığım yazarlarla ilgili nerede ne yapılmış listeliyor. Gerekirse dava açıyoruz. Yayınevleriyle olan anlaşmaları da benim için o hazırlıyor ve gözden geçiriyor.

ORHAN PAMUK KENDİNİN MENAJERİ

1998'den bu yana kitap ve yazar ön plana geçti. Bu kendi kendine de olmadı. Daha önce Orhan Pamuk'la başlamıştı bu. O kendinin iyi menajeri. Diğer yazarların da böyle bir şeye ihtiyacı var. O kadar çok kitap yayınlanıyor, o kadar çok kitap ortaya çıkıyor ki, herkes kendi okuduğunu, kendisine yakın bulduğunu öne geçiriyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!