Onun hayatı Türk filmlerine taş çıkartır

Güncelleme Tarihi:

Onun hayatı Türk  filmlerine taş çıkartır
Oluşturulma Tarihi: Mart 07, 2013 13:51

Herkes onu Ege-Koop Genel Başkanı, gazeteci Hüseyin Aslan olarak tanıyor... Oysa onun kimselere bugüne kadar anlatmadığı; Türk filmlerini aratmayacak, romanlara konu olacak bir hayat hikayesi var.

Haberin Devamı

Hüseyin Aslan doğup büyüdüğü hayatının en zor günlerini geçirdiği memleketi Uşak’ta üvey anne ve dede işkencesinden yoksulluğa, aç gecelere kadar “film gibi” denilecek hikayesini Hürriyet’e anlattı. Annesinin ilk eşinin vurulduğu kara günle başlayan hikayeye gelince...

“ANNEMİN KAYINPEDERİ HER GÜNE BENİ DÖVEREK BAŞLARDI”

“Annem Uşak’ın Aktaş köyünde evlendirilmiş. Evlendiği eşi Hüseyin, köyün tahsildarının oğluymuş. O dönemler kan davası, mal davası daha çokmuş. Bir tarla alacak vereceği yüzünden Hüseyin öldürülmüş. Annem 6 aylık bebeği Melek ile kalmış. Köyün ağası gibi olan kayınpederi, oğlundan tek kalan torununu da kaybetmemek için annemi, içgüveysi alınacak biriyle evlendirmek istemiş.

/images/100/0x0/55ea0f09f018fbb8f8686e91

Haberin Devamı

O günlerde askerden yeni gelen ve köyde çobanlık yapan babam kimsesi de olmadığı için bu evliliği kabul etmiş. Evlenip annemin kayınpederinin evinde yaşamaya başlamışlar. Ben doğduktan sonra babam oradaki o baskıya dayanamayarak Uşak’a gitmeye karar vermiş. Ancak annem ve ablam Melek’in babamla gitmesine izin vermemişler. Annem köyde, babam Uşak’ta kalmış. Babam Emlak Kredi Bankası’nda önce odacı olarak çalışmaya başlamış. Annemi ısrarla yanına almak için çok uğraşmış ancak her seferinde köyden eli boş dönmüş. Zorla, baskıyla, tabanca, tüfekle köye girmesine bile engel olmuşlar. Her geldiğinde köy girişinde kavga yaşanmış. Babam gittiğinde iki yaşlarındaymışım. Babam gittikten sonra ilk eziyetleri de yaşamaya başladım. Annemin kayınpederi beni her sabah bir bahane, bulur annemin gözünün önünde döverdi. Hatta o sahne gözümün önünden hiç gitmez... Bir atı vardı. Atıyla akşamüstü döndüğünde, benim görevim o atın terini soğutmaktı. Eğer atın teri tam soğumamışsa bir daha dayak!”

“ÜVEY ANNEM SOKAĞA ATARDI DONMAKTAN KOMŞULAR KURTARIRDI”

Hüseyin Aslan okul çağına geldiğinde, babasının onu köye tekrar almaya gittiği zamanı ve asıl işkencesinin başladığı dönemi anlatırken zorlanıyor...

/images/100/0x0/55ea0f09f018fbb8f8686e93

Haberin Devamı

“Ben 6 yaşlarındayken babam evleniyor. Okul çağı da gelince bir şekilde annemin kayınpederini ikna ediyor ve beni Uşak’a yanına alıyor. Bu arada yeni yeni eşinden de çocukları oluyor. İlkokula giden bir çocuk düşünün... Aynı köyde yaşadığım o işkenceyi eziyeti, bu defa babamın evinde yaşamaya başladım. Babamın eşi gerçekten insafsız, acıma duygusu olmayan bir anlayışla, bir düşmanın bir köleye, esire yapmayacağı işkenceyi yaptı. Ben hiçbir zaman onlarla aynı sofrada yemek yiyemedim. Beni sofraya oturtmadılar. Onlardan kalan artıklar, bozuk yemekler bir tabağa doldurulur, benim önüme konurdu. Yemezsem dayak, işkence! Babamın evinde dayak yemediğim gün yoktur. Konu komşu acır, onlar kurtarırdı. Babam bankada memur olduktan sonra Spor Toto kuponlarını her Perşembe Ankara’ya götürürdü. İşte o gün ben işkencenin en büyüğünü görürdüm. Çocuklarının bezlerini bile karda, kışta üvey anne bana çeşmede yıkatırdı. Her seferinde de beğenmediği için döverdi. Geceleri karda sokakta bırakırdı. Komşular beni evlerine alırdı. Evin kurbanlık koyunlarını bile ben otlatırdım. Babamın yine böyle gittiği kış günü, adamın birine verdi ve gecenin bir yarısı annemin evine gönderdi. Annem de o zamanlar evlenip, Uşak’a yerleşmişti ama yıllardır görmüyordum. Onun da yeni çocukları olmuştu. Annem tabii yeni eşinden de çekinip beni eve almadı. Sokağın bekçisiyle beni geri gönderdi. Üvey annem de kabul etmedi. Ve ben sokakta kaldım. Sokakta donma tehlikesi geçirdim. Annen sağ, baban sağ ama sanki yoklar, seni istemiyorlar. Anlatması bile çok güç benim için. Bu böyle devam ederken, en sonunda tümüyle evden attılar beni. Babamla gidip bir yerden bir ev kiraladık. Ev, tesadüfen de annemin yeni eşiyle oturduğu evin karşısındaydı. 13-14 yaşlarındaydım. Öz annemin evinin karşısında kirada oturmak zorunda kaldım. Öz annem eşinden 3-4 çocuğu var onlara bakıyor, ben karşıda tek odada oturuyorum. Böyle acı... Çalışmaya başladım. Her ihtiyacımı kendim karşılıyorum. Annemin ilk eşinden olan ablam Melek, benim çamaşırlarımı o evde saklı gizli yıkayıp ütüleyip getirirdi.”

/images/100/0x0/55ea0f09f018fbb8f8686e95

Haberin Devamı

 “13-14 YAŞINDA ÇALIŞTIĞIM  MATBAADA YATIP KALKARDIM”

O günlerde çalışmaya başladığı matbaanın hayatının dönüm noktalarından biri olduğunu da ekliyor Aslan ve mürekkep kokusuyla tanıştığı ilk günleri şöyle anlatıyor; “Uşak’ın en iyi matbaasıydı. Gazete çıkarılıyordu. Hem çalışıyordum, şiirler yazıyordum. Öz annemin evinin karşısında yaşamak zoruma gidince Denizli’de bir matbaada iş bulundu. Oraya gittim ve 2-3 sene matbaada yatıp kalktım. Askerlikten sonra Uşak’a döndüm ama babam İzmir Narlıdere’ye taşınmış. Ben de İzmir’e gitmeye karar verdim. Hedeflerim, başarmak istediklerim vardı. Demokrat İzmir gazetesinde çalışmaya başladım. Bir taraftan da akşamları da çalışmaya başladım. Karaborsa sigara bile sattım. Nişanlanacağım zaman biriktirdiğim paraları idare etsin diye babama verdim. O ise para belki yetmez diye, bana beş senet imzalattı üstüne.. Düğün izninden döndüğümde işten çıkarıldığımı öğrendim. Bir süre sonra Yeni Asır’da iş buldum. Orada çalışırken de eşim doğum yapacaktı. Türkiye Gazeteciler Sendikası tüm iş yerlerinde örgütlüydü. Oğlumun doğduğu gün bana sendikanın genel kurulunda yönetim kurula seçildiğimi söylediler. Sendikayla hiç alakam, bilgim yokken bir anda kendimi sendikada buldum. Üç günlük doğum izninin sonrasında döndüğümde ise yine işten çıkarıldığımı öğrendim. Bana ‘Sendikalı istemiyoruz artık burada. Eğer istifa edersen çalışmaya devam edersin, etmezsen çalışamazsın’ dediler. Gazetenin içine girdim. Bana o ana kadar ‘Fazla mesaimizi, hakkımızı alamıyoruz’ diyenler beni tanımamazlıktan geliyor. İçeri girdim, muhasebeye sendikadan istifa etmeyeceğimi söyledim. Oradan çıkınca ne yapacağımı bilmiyordum. Ama yine de o insanların içinde çalışamayacağımı düşündüm. Eğer ben o gün sendikadan istifayı tercih etseydim hayatım bambaşka olacaktı. Ve ben sendikaya devam ettim.”

Haberin Devamı

 “YAŞADIKLARIMI BAŞKA BİR ÇOCUK YAŞASA DELİRİRDİ”

O işten çıkarılma Hüseyin Aslan’ın hayatında yine bir dönüm noktası olmuş... “Tercüman gazetesine girdim. Orada sendikada devam ettim, sonuçta başkanı oldum. 17-18 yıl başkanlığını yaptım. Sendika başkanlığı bana çok şey öğretti. O zaman gazetenin bölge temsilcisi şimdi de Ege-Koop Danışma Kurulu üyemiz olan Öcal Uluç beni çağırdı. ‘İzmir’de Ege-Koop adı altında bir kooperatif kuruluyormuş bizden de kooperatif kurmamızı istiyorlar’ dedi. Beni zorla ikna ettiler. Sendikada kooperatif kurulmasına karar verdik. Belediye Başkanı Ceyhan Demir’di. Aradan bir yıl geçti. Ege-Koop’un genel kurulu yapılacaktı. Bu kez de ‘Genel kurulda basını temsilen bir isim istiyoruz’ dediler. Yapamayacağımı söylesem de yine ikna ettiler. Ve Ege-Koop yönetim kuruluna seçildim. Böylece Ege-Koop’a adım atmış oldum.”

Haberin Devamı

Ege-Koop’un bugün 100 bin kişinin yaşadığı projeler geliştirdiğini ancak bunun onun için çok daha farklı anlamı olduğunu ise şu sözlerle aktarıyor; “Evim, yuvam olmadı. Ege-Koop sayesinde bir sürü insan ev sahibi olunca, özellikle hiç evi olmayan biriyse beni çok mutlu eder. Bu anlattığım zorluklardan dolayı insanları çok seviyorum. Asla kindar bir insan olmadım. Annemle uzun süre görüşemedik. Annemi 15 sene önce kaybettim. Babamı şimdi eşi terk etti yaşlanınca. Ben babamın her isteğini yaparım. Ama sanırım benim yaşadıklarımı başka bir çocuk yaşasaydı delirirdi. Ben sadece sabrettim, hep sabrettim.”

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!