Güncelleme Tarihi:
Aslında görüntü olarak küçükler; ama yanıltıcı bir görüntü bu. Çünkü önümüzdeki yıl seçmen olmaya hak kazanacaklar. Üniversite sınavına hazırlanacaklar ve önemli bir kısmı üniversite okuyarak ve muhtemelen eğitimini yurtdışında sürdürerek iş hayatına atılacak. Onlar 2000'li yılların yöneticileri olacak, yani Türkiye'nin geleceği... Peki Türkiye'yi, dünyayı, kadın erkek ilişkilerini, politikayı, geleceği nasıl görüyorlar? Çağımızın ve yeni çağın en önemli aracı İnternet'ten ne kadar yararlanıyorlar? Aşka, dürüstlüğe, aileye, paraya, sanata ne kadar önem veriyorlar? İşte bütün bu sorulara cevap alabilmek için Darüşşafaka Lisesi'nin kapısını çaldık. Darüşşafaka'yı seçmemizin nedeni, Türkiye'nin her yerinden öğrencilerin okuduğu bir okul olmasıydı. Nitekim sorularımızı cevaplayanlar, farklı kentlerde doğmuş, büyümüştü. Milli Eğitim Müdürlüğü'nün izni ve Okul Müdürü Nedim Arıkan'ın yardımlarıyla 6 10 A (Lise 2) sınıfının 20 öğrencisi arasında küçük bir anket yaptık. Tabii ki tüm gençlere genellenebilecek, bilimsel bir çalışma değil bu; ancak fikir vermesi açısından önemli sonuçlar içeriyor; geleceğin yöneticisi olacak bugünün gençlerinin Türkiye'ye ne kadar karamsar baktığını, politikanın bugün yapılış biçiminden nasıl nefret ettiğini, aldığı eğitimle aslında 2000'li yıllara pek de hazırlanamadığını ortaya çıkarıyor. Ben sorularıma aldığım cevapların çoğundan, kafalarının biraz ‘‘karışık’’ olduğunu, popüler kültürün bombardımanından fena halde etkilendiklerini, politikayı sadece meclisteki kavgalar, yolsuzluklar, rüşvetler ve adam kayırmalarla tanımlayabildiklerini, bilimin öneminden sözetseler de dünyada olup biten ‘‘iyi’’ gelişmelerle, teknolojiyle ciddi anlamda ilgilenmediklerini çıkardım. Erkeklerle kızların da farklı portreler çizdiğine tanık oldum; çoğu mühendis olmaya karar vermiş erkekler daha milliyetçi-muhafazakar görünüyordu. Genellikle iletişim, siyasal bilgiler, uluslararası ilişkiler gibi dalları tercih eden kızlar ise daha solda ya da liberal. Edebiyatla, sinemayla, popüler müzik dışındaki müzik dallarıyla ciddi bir ilişki kurmuş olanı yoktu. Müzik konusunda çoğu ‘‘farketmez ideolojisi’’ni benimsemişti. Sivil toplum örgütlenmesine hemen hiçbiri kafa yormaya başlamamıştı. İki gün süren görüşmelerimizde, bir tanesi bile, ilk kez duyduğu ‘‘millenium’’ sözcüğünün ne anlama geldiğini merak edip sormadı, sözlüğe bakma ihtiyacı duymadı. Yine de önemlice bir kısmı ‘‘bilim teknik’’ dergisi okuyor; İnternet'in öneminden, ‘‘kopyalama’’dan, uzaydaki istasyon inşaatlarından haberdar. Savaşları saçma ve anlamsız buluyor, barışa inanmak istiyor. Kimisi, ‘‘Bunu kim yapacak?’’ sorusuna ‘‘Biz’’ cevabı veriyor. Politikaya bulaşmak istemeyenler, seçtiği meslekte yaptıklarıyla yaşadığı toplumu değiştirmede rol almayı düşünüyor. Çoğu aşk evliliğinin uzun sürmeyeceği inancında olsa da, aşka inanıyor en azından. Sevgiye önem veriyor. Onlardan bir önceki kuşaktakilerden farklı olarak, daha çoğu paradan önce kariyere önem veriyor.
Neyse uzatmayalım, Türkiye'nin geleceği aşağıdaki sorular ve cevaplarda...
Evlilik şart, ailesiz olmaz, İnternet pahalı, televizyon vazgeçilmez, ülke düzelmez...
EFENDİM, DUYAMADIM!
İstisnasız biçimde yüzde 100'ü ‘‘millenium’’ sözcüğünün ne anlama geldiğini bilmiyor (Bin yıl dönümü demek; 2001'den itibaren yeni bir bin yıla başlıyoruz). Sadece yüzde 10'u tam olarak anlamını bilmeden bu sözcüğün kendisine 21. yüzyılı ya da 2000 yılını çağrıştırdığını söylüyor. Kalan yüzde 90'ın verdiği cevaplar ise şöyle: ‘‘İlk defa duyuyorum’’ ‘‘Efendim...’’ ‘‘Ne sözcüğü?’’ ‘‘Bir element adı mı?’’ ‘‘Bir Milenium güzeli seçilmişti, onu çağrıştırdı’’ ‘‘Bir tür gaz’’
TELEVİZYON BAŞ KÖŞEDE
Ne İnternet'le dünya turu, ne görüntülü telefon. Varsa yoksa televizyon! Bu ‘‘sihirli’’ kutu, 2000'li yıllarda da evlerin baş köşesinde oturmaya devam edecek gibi görünüyor. ‘‘Evinizde neler olmazsa olmaz?’’ sorusuna geleceğin yöneticilerinin tam yarısı (Yüzde 50) ilk olarak ‘‘televizyon’’ cevabı verdi.
YÜZDE 80: AİLEMSİZ OLMAZ
Katılımcılar, ‘‘hayatınızda neler olmazsa olmaz?’’ sorusuna ise yüzde 80 oranında, ‘‘Ailem, arkadaşlarım, sevgilim’’ cevabı veriyor. Yani ‘‘duygusal bağlılıklar ve aile’’ 21. Yüzyıl'da da, en azından 2000'li yılların başlarında önemini korumaya devam edecek. Sonraki vazgeçilmezler ise yüzde 5'lik oranlarıyla şöyle: Bilgi, başarı, aşk ve para, sosyal ilişkiler...
ÇALIŞMA KOŞULLARI AYNI
2000'li yılların yöneticilerinin yüzde 100'ünün kafasında, ‘‘çalışmak, üretmek ve yaptığı işle toplumda iyi bir yer edinmek’’ düşüncesi var. Ama çalışma koşulları, işle ilişki ve bireysel ihtiyaçlar anlamında, 20. Yüzyıl'ın yerleşmiş koşullarından bir adım ötesini bile düşünemiyorlar. Yüzde 70'i iş hayatına atıldığında haftada 35-40 saat çalışmaktan sözediyor. Yıllık tatil süreleri ise yüzde 80'inde 15 gün-1 ay sınırını aşamıyor. ‘‘Nerelerde tatil yapabilmelisiniz?’’ sorusuna ise en sıradan cevapları veriyorlar: ‘‘Deniz kenarında, güneyde, tatil yörelerinde...’’ ‘‘Artık eskisi gibi değil; az çalışırım, öz çalışırım, çalışma saatlerime kendim karar veririm. Her ihtiyaç hissettiğimde de tatil yaparım. Böyle olmalı’’ diyenlerin oranı sadece yüzde 5.
KIZLAR GİDİYOR!
‘‘Gelecekte bu ülkede mi, yoksa yurtdışında mı yaşamak istiyorsunuz?’’ sorusuna, ilginç bir şekilde erkeklerin yüzde 92'si ‘‘Türkiye’’, kızların da yüzde 100'ü ‘‘Burada hayat yok, yurtdışı’’ cevabı verdi. Anketin bu sorusuyla ilgili sonuçlar şöyle: Kesinlikle Türkiye diyenlerin oranı yüzde 65. Kesinlikle başka bir ülke, diyenlerin oranı yüzde 25. ‘‘İkisi de... Yurtdışında kariyer yaparım, hem burada hem orada çalışırım’’ diyenler ise yüzde 10 oranında. Bu cevabı verenlerin yarısı kız, yarısı erkek.
BU ÜLKEDE BİRŞEY DÜZELMEZ
Ankete katılanların yüzde 45'i, ‘‘Bu ülkede çok şeyin değişmesi gerekiyor, ama ben kesinlikle politikaya girip, bunları düzeltmek için rol oynamayı düşünmüyorum’’ diyor. Gerekçeleri: ‘‘Kokmuş düzenin parçası olamam’’, ‘‘Seviye çok düşük’’, ‘‘Başedemem’’, ‘‘Tilki olamam.’’ Ancak yüzde 25'lik bir kesim, ‘‘politikada değilse de yaptığım işle bazı şeyleri değiştirmeye katkıda bulunmak isterim’’ diyor. Politikaya girmek isteyenlerin oranı da aynı: Yüzde 25.
İNTERNET HENÜZ ULAŞMAMIŞ
Yüzde 90'ı İnternet'in çağımızdaki öneminin farkında, ama olanakları el vermediği için, henüz doğru dürüst bir tanışma gerçekleşmemiş. Yüzde 10'u ise İnternet'e ‘‘soğuk’’ bakıyor. Hayatı ekrandan izlemeyi ya da yürütmeyi anlamlı bulmuyor.
İNSAN KURT MU KUZU MU?
İnsanlığın yüzyıllardır cevap veremediği bir soruya, 2000'e çok az kala onlar da doğru dürüst cevap veremiyor. Yüzde 30'u ‘‘İnsan özünde şiddete düşkün bir yaratıktır’’ diyor. İnsanın özünde ‘‘kuzu’’ olduğunu düşünenlerin oranı ise sadece yüzde 5. Yüzde 35'i ise bu durumun insanına göre değiştiği kanısında. Yüzde 5'lik bir kesim var ki, soruyu ‘‘ırklarla’’ bağlantılandırarak cevaplıyor; onlara göre kimi milletler iyidir, kimileri de kötü. (Bakınız bir cevap: ‘‘Türkler iyidir mesela, şiddet sevmezler ama Ruslar kötüdür!’’) Yüzde 20'lik bölüm ise insanın özünün aslında iyi ama ‘‘zamanın’’ kötü olduğunu savunuyor. Yüzde 5'i ise bu soruya cevap bile veremiyor.
TÜRKİYE DALGALI GÖRÜNÜYOR
Ankete katılanlar, bulundukları yerden Türkiye'nin gözlerine nasıl göründüğü sorusunu şöyle cevaplıyorlar: Sadece yüzde 15'i ‘‘E, normal, iyi’’ diyor. Yüzde 85 ise bakın Türkiye'yi nasıl görüyor: Kötü, karmaşık, çökmüş, iç kapayıcı, deniz gibi dalgalı, kendinden uzaklaşmış, gittikçe batıyor, sorunlu, seviyesiz, kurtlar sofrası.
MİLLİYETÇİ MUHAFAZAKAR
Anket sorularımızı cevaplayan erkeklerin yüzde 95'i ‘‘sade, marjinal, abartılı ve açık saçık olmayan, mütevazı’’ giysiler giyen kızlardan hoşlanıyor. Sadece yüzde 5'i ‘‘seksi giyinen kızları severim’’ diyor. Kızlar da erkeklerde daha çok, ‘‘rahat, spor’’ giyimi tercih ediyor. Birlikte yapmaktan hoşlandıkları şeylerin başında da her iki taraf için, ‘‘sohbet etmek, gezmek, eğlenmek’’ geliyor. Çok azı (Yüzde 5) daha ‘‘kötü’’ şeyleri de düşünürken, küçük bir kısmı da (Yüzde 5) ‘‘derin ve düzeyli muhabbet’’ten dem vuruyor.
Bu cevapları aldığımız gençlere, ‘‘Cinsel ilişki kaç yaşında başlamalı?’’ sorusunu soruyoruz. Yüzde 30 gibi bir bölüm, ‘‘15 yaşında ya da ergen olur olmaz’’ cevabını yapıştırıyor. Yüzde 15'i evlenene kadar beklemek gerektiği düşüncesinde. Yüzde 25'i seçmen olunca cinsel deneyim yaşamak gerektiğini düşünüyor ki, 18 diyor. Yüzde 10'luk bölüm 20 ya da 25 yaşını beklemenin doğru olacağını savunuyor. Yüzde 15'i ise ‘‘İnsan istediği, kendini hazır hissettiği zaman cinsel ilişki başlamalı’’ görüşünde. Yüzde 5'lik bir bölüm -ki tamamı erkeklerden oluşuyor- de diyor ki: ‘‘Kız açısından 18-20, erkekler 15'te de başlayabilir!’’
Evdeki işbölümüne gelince, erkeklerin verdiği cevaplar, maçoluğun 2000'li yıllarda da kolay kolay ölmeyeceğini gösteriyor. Kızlar ve erkekler yüzde 85 oranında ‘‘Ortak’’ diyorlar ama erkeklerin önemli bir kısmının bunu ‘‘kerhen’’ kabul ettiği anlaşılıyor. Yüzde 15'lik bir kesim -ki tamamı erkek- ise ‘‘Kadınlar yapmalı’’ görüşünde.
EVLİLİK ŞART!
Ezici bir çoğunluğu bu yaşında aşkla tanışmış neyse ki. Sadece yüzde 5'i henüz hiç aşık olmamış. Ama gelin görün ki, yüzde 85'i ‘‘evliliğin şart ya da gerekli’’ olduğunu düşünürken, bunların yüzde 71'i aşk evliliklerinin yürümeyeceğini savunuyor ve ‘‘mantık evliliği yapılmalı’’ diyor.
POLİTİKA MI? BÖÖĞĞĞ
2000'li yılların yöneticileri, politikayla aralarına oldukça mesafe koyacak gibi görünüyor. Politika ve politikacı ile ilgili olarak yaşadıkları en belirgin duygu ‘‘güvensizlik.’’ Bakın politika denince akıllarına ilk ne geliyor:
İkiyüzlülük, yalan, palavra, dalavere, sahtekarlık (Yüzde 45)
Çıkar kavgası, rezalet (Yüzde 15)
Hiç sevmem, fikrim yok (Yüzde 15)
Kabus ve karmaşa (Yüzde 10)
ÖDP (Yüzde 5)
Tansu Çiller'in saçmalıkları (Yüzde 5)
Türkiye ve sorunları (Yüzde 5)
‘‘Türkiye'nin en iyi politikacısı kim?’’ sorusuna ise yüzde 40'lık bir kesim ‘‘Böyle biri yok’’ cevabı veriyor. Fakat bir o kadar cevapta da ‘‘Devlet Bahçeli’’ adı geçiyor. Yüzde 15'i Ecevit'in, yüzde 5'i de Ufuk Uras'ın Türkiye'nin en iyi politikacısı olduğu görüşünde.
DEMOKRASİ? VAR da, YOK da
Anket sorularını cevaplayanlar arasında, Türkiye'de demokrasinin kesinlikle olmadığını düşünenlerin oranı yüzde 35. Yüzde 50'si ise olduğunu ama biraz olduğunu (!) düşünüyor. Yüzde 15'inin ise demokrasi tartışmasıyla bir sorunu yok. Onlara göre Türkiye demokratik bir ülke.
DEVLET BABA DÖVER
‘‘Devletin işlevi nedir?’’ sorusunda da kafaların karışıklığı iyice ortaya çıkıyor. Neyse ki yarıya yakını (Yüzde 45) devletin doğru tanımına yakın şeyler söylüyor: ‘‘İnsanların en iyi şekilde yaşamasını sağlamak, hizmet’’ Oysa yüzde 20'si devletin görevinin ‘‘halkı yönetmek, otorite sağlamak’’ olduğu görüşünde. Yüzde 10'u devletin ‘‘bütünlüğü sağlamak’’ için bulunduğunu, yüzde 5'i de ‘‘otoriteyle birlikte’’ hizmet vermek için varolduğunu düşünüyor. Yüzde 10'unun bu konuda fikri bulunmazken, yüzde 5'i ‘‘Devlet bu, ne yapacağı belli olmaz’’, yüzde 5'i de ‘‘Devlet vergi toplamak, sömürmek için vardır’’ cevabı veriyor.
DEMOKRAT LAİKLER
Sorularımıza cevap verenlerin yüzde 70'i, ‘‘tam olarak yerine getirmese de dini inanca sahip olduğunu’’ belirtiyor. Yüzde 30'u ise dindar olmadığını... Ama dindar olan da, olmayan da, dinin siyasallaşmasına karşı (Yüzde 100). ‘‘Üniversiteye gittiğinizde türban krizi devam ediyorsa, nasıl bir tavır alırsınız?’’ sorusuna gelen cevaplar ise şöyle:
Yüzde 50: İsteyen istediğini istediği yerde giyebilmeli, türbanlıların da demokratik hakları var, desteklerim
Yüzde 20: Politikse karşı çıkarım
Yüzde 10: Beni ilgilendirmez
Yüzde 15: Herkes kurallara uymalı
Yüzde 5: Kesinlikle karşı çıkarım
TELEVOLE SANATÇISI
Soru, ‘‘Türkiye'nin en büyük sanatçısı kim?’’ Bu soruya hemen hepsi, şu sıralar dinlemekten hoşlandıkları pop sanatçıyı söyleyerek cevap veriyorlar.