Güncelleme Tarihi:
Sosyal medyaya, televizyonlara düşen o görüntülerle bir anda Türkiye gündemine yerleştiler. Kendilerine “Kampus Cadıları” diyorlar. Onları gündeme taşıyansa, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde (DTCF), tacizci olduğu öne sürülen bir erkek öğrenciyi dövmeleri... Ve tabii sonrasında görüntüleri de servis etmeleri... Cumhuriyet’ten İkmil Öngel herkesin “kim bunlar” diye merak ettiği ve önceki günkü “dayak” olayına da eylemsel olarak katılan 3 ismi buldu. DTCF’de sanat tarihi öğrencileri Gözde Çelik, Melike Avcı ve Dumlupınar Üniversitesi’nde Fizik Tedavi öğrencisi Burçin Tekdemir, örgütlenme nedenlerini, hedeflerini, oluşturdukları öz savunma atölyelerini ve eylemlerinin gerekçesini anlattı.
“Bir arkadaşımızın taciz edilmesi, cinsel ilişkiye zorlanması söz konusuydu” diye başlayan Gözde Çelik, olayı “Arkadaşımızın beyanını esas alarak o kişiyi önce sözlü olarak uyardık. Bunu dikkate almadı. Güzel bir söz vardır, ‘Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir; tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.’ Biz de okula gelmesini bekledik. Arkadaş madem sözle uslanmadı, biz de yumruklarımızı indirdik” sözleriyle özetliyor. Gözde, o sırada kampus öğrencilerinin de kendilerini alkışladığını söylüyor. Öz savunma haklarını kullandıklarını, bir kadına şiddet, taciz uygulamanın öyle kolay bir şey olmadığını söyleyen Gözde, bir gün kadınların adaletini herkesin göreceğini dile getiriyor. Olayın yayılmasıyla kendileriyle iletişime geçenlerin sayısının arttığını söyleyen Melike Avcı ise ders aralarında koridorlarda defalarca durdurulduğunu söylüyor “Dövme sırasında görmüşler, ‘Siz mi dövdünüz, ne oldu’ gibi sorular soruldu. Olaydan sonra o kişinin fotoğraflarını astık. Görenler arasında, ‘Bunu tanıyorum, benim arkadaşımı da taciz etmişti’ diyenler oldu. Sistematik olarak kadınlara taciz uygulayan bir insan. Hak etti, cezalandırdık” diyor.
Melike, olayın ardından kişinin kendilerinden şikâyetçi olduğunu, bu kadarıyla da kalmayıp Terörle Mücadele Şube’ye bile dilekçe verdiğini belirtiyor.
Burçin Tekdemir’in anlattığı öz savunma atölyelerinde ise, kadınlar dövüş sanatlarında profesyonel olmuş hocalardan eğitim alıyor. Genellikle kadın olan hocalar, bu işi gönüllü olarak yapıyor. Burçin, “DTCF’deki olay başarılı bir öz savunma örneğiydi” diyor ve ekliyor:
“Öz savunmayı yalnızca şiddet üzerinden nitelendirmiyoruz. Teşhir de bir öz savunmadır. Kadınların sokakta dahi yürümekte zorlandığını gözardı edemeyiz.”
Burçin, Ankara’daki ilk kursun da yarın (bugün) başlayacağının müjdesini veriyor.
Bir dönem kadınların kendilerini “Mor İğne” kampanyasıyla savunduğunu, tacize uğrayan kadınların iğnesini tacizciye batırdığını anımsatarak, “Sizinki daha ileri bir aşama” dediğimiz de Gözde şu yanıtı veriyor: “Mor iğneyi 2010 döneminde tekrar canlandırdık. Ancak mor iğne, tacizci ile tacize maruz kalan kadın arasında kalıyordu. Ama bu, ‘Biz sizin karşınızdayız ve sizi teşhir ediyoruz gerekirse şiddet de uygularız ama artık kadınlara bu şekilde yaklaşamazsınız’ın anlamı. Mor iğne az geldi.”
Sistematik olarak şiddete maruz kalmış ve ölümün geldiğini fark ettikleri noktada karşısındaki erkeği öldürmek zorunda kalan Çilem Karabulut ve Nevin Yıldırım gibi kadınlardan da ilham aldıklarını anlatan Gözde, “Biz öldürmeyi savunmuyoruz. Bizim sorunumuz, erkek egemen sistemin erkeklerdeki yansıması” diyor.
‘ÖNCE ÖZGÜVEN’
Sohbet sırasında sık sık espirili olarak dövme, pataklama, yumruklama gibi şiddet içerikli eylemlerden söz ettiğimiz için Melike araya girerek, “Dövme olayı bizi çeteleştiren bir durum oluyor. Dövme en son aşama. Buna gelinceye kadar yıllardır hem kadınlara hem erkeklere bilinç yükseltme çalışmaları yapıyoruz. Erkek egemen sistem tarafından ezildiğinin farkına varıp buna karşı çıkmasının cesaretini bulmalı” diyor.