Oluşturulma Tarihi: Temmuz 31, 1997 00:00
Yüzden fazla filmin afişini yapan Ömer Muz'un çocukluğu, çizgi roman savaşlarıyla geçmişBol bol okuduktan sonra yanıma eskiz kağıtları alarak sırt çantamla herhangi bir yöne giden otobüse biniyorum. Bazen gecenin bir yarısı bazen güneş batarken beni çok etkileyen bir dağın eteğinde arabadan iniyorum. Olay orada başlıyor. O andan itibaren çizeceğim kahraman olmuşumdur bile. Uzun süre yürürken, romanın kurgusu kafamda belirginleşiyor. Geceleri çadırımı kurup yaktığım ateşin karşısında karalamaya başlıyorum. Mahallede çizgi roman sisteminiz nasıldı?- O zaman Kadıköy'de Yeldeğirmeni'nde oturuyorduk. Çocukların arasında değiş tokuş sistemi vardı. Bu konuda en büyük arşive sahip olan bendim. Onları alabilmek için ayakkabı boyardım. Evin arkasındaki arsaya çizgi romanları saklamak için yaptığım küçük kulübe, bütün çocukların uğrak mekanıydı. Çizgi romanları kiralayarak para bile kazanıyordum. Kazanılan para yeni kitapları bir miktar karşılıyordu. Bir gün okula gitmeden kulübeye gittiğimde, kapısının kırıldığını gördüm. Arkadaşlarımla birlikte dedektif gibi olayı takip ederek kitapları çalanı yakaladım. İsmail diye bir çocuktu. Ağaca bağlayıp etrafında kızılderililerin savaş danslarını yaparak bir ton sopa atmıştık. Çizgi roman için mahalle savaşları bile oldu. Öyle böyle değil. Çok acımasız savaşlardı.Çizgi roman alemine profesyonel dalış nasıl oldu?- On dört yaşındayken resmen tecrübeli bir çizer olmuştum. Maceralara baka baka çizerken insan ve at konusunda anatomiyi bayağı ilerlettim. Okul defterlerine senaryosu kendime ait basit romanlar çiziyordum. Arkadaşlarımın onları ilgiyle okumaları bana cesaret verdi. Birgün hepsini toparlayarak Cağaloğlu'nun yolunu tuttum. Yayınevlerinin kapısını çalıyor ve işlerimi gösteriyordum. Çocuk masalları çıkaran bir yayıncı ilk işimi verdi. Ancak param olmadığını söyleyince, yayıncı, gerekli karton ve boyaları alacağım kadar bir avans vermişti. O gün vapurla Kadıköy'e geçişimi hiç unutmam. Dört gün aralıksız çalışarak masal kitabının resimlerini çizdim. Yayıncı çok beğendi. Bir süre sonra başka bir yayınevinin sahibi, onlarla çalışmam için beni tehdit etti. Bu tehdit çok hoşuma gitmişti. Okulu sürdüremedimPeki bu arada okul meselesi ne oldu?- Babam okula göndermek için çok baskı yapıyordu. Ancak zar zor geçiniliyordu. Profesyonel hayata erken atılınca o zamana göre iyi para kazanmaya başlamıştım. İşleri yetiştirmek için okulu asmaya başladım. Bir süre sonra da tamamen bıraktım. Bu arada okula ihtiyaç da duymuyordum. Yeni çizgi roman denemelerim için fazla sayıda kitap okumaya başlamıştım. Bu arada vizyona giren filmlerin hiçbirini de kaçırmıyordum. Çizgi romanlarım için gerekli bilgileri sinemadan alıyordum. O anda bulunduğum konuma göre, okul hayatı çok altlarda kalıyordu. Ben de bıraktım.Tom Miks gibi bir tip yaratmaya çalışmadın mı?- Masal kitapları, egzersizlerimi artırıyordu. Bu arada Cağaloğlu'nda bir ajansta çalışmaya başladım. Onaltı yaşında ilk çizgi romanımı yaptım. Yavru Türk Dergisi'nde yayınlandı. Battal Gazi'nin iki maceralık öyküsüydü.Yurtdışı bağlantıları nasıl başladı?- Cağaloğlu'nda benden yaşça büyük arkadaşlarla iyi bir ekip kurmuştuk. Yaptığımız işleri yavaş yavaş yurtdışındaki ajanslara gönderiyorduk. Almanya'da Zauber adındaki bir ajansın dikkatini çekmeyi başardım. Western romanları çıkaran yayınevine kapaklar çizerek, ilk yurtdışı işine girdim. Bu arada ünlü Kelter Werlag ve Bastei yayınevleri de çizgilerimi istemeye başladı. Yurtdışından gelen siparişleri yaparken basında da çalıştım. Hürriyet Gazetesi, Tercüman ve İletişim yayınlarında illüstrasyonlar yapıyordum. İtalyan ve İspanyol ressamlarla mücadele zor olmadı mı?- Tabii adamların dünyada kesin bir hakimiyeti var. Ama yalnızca ben değildim. Yurtdışına benim dışımda birkaç arkadaş daha çalışıyordu. Bizim tarzımız da yabana atılır cinsten değil. Yıllar sonra Almanlar'ın en büyük ajanslarından biri olan Hartmut Becker ajansı benimle bağlantıya geçti. Çizdiğim kapaklar Amerika'nın dört bir tarafına kadar gitti. Amerikan Marvel Comics Ajansı, daha sonra benimle bağlantı kurarak, yalnızca onlarla çalışmamı istedi. Bu olayı Hartmut Becker'e bildirince, Alman patron Türkiye'ye gelerek anlaşmaları yeniledi.Ve
film afişleriDaha sonra seni film afişlerinde görmeye başladık.- Renkli televizyonun ilk yılları sinema salonları tek tek kapılarına kilit asmaya başladılar. Sinemacılar kaliteli yabancı filmlere yöneldiler. Ancak filmin vitrini için sağlam afişler gerekiyordu. Böylece sinema dünyasına da dalmış oldum. Daha önce çizgi roman kapaklarını çizdiğim Conan'ın film afişi beni bayağı heyecanladırdı, desem yalan olmaz. Son İmparator filmi için hazırladığım afiş, filmin yönetmeni Bertolucci'nin de beğenisini kazandı. İçinde Kutsal Hazine Avcıları gibi vizyonda uzun süre kalan yüzden fazla filmin afişini yaptım. Kitap kapakları ve film afişleri çizerken kompozisyona kim karar veriyor?- Çizgi romanlarda Teksas, Tommiks, Conan ve Teks'i doya doya izliyorum. Çocukken onları alırken beni cezbeden taraflarını çok iyi bildiğim için, öyküyü en iyi yansıtacak aksiyonu kurmak benim için zor olmuyor. Film afişlerine gelince, vizyona girmeden önce izliyorum. Aynen çizgi romanda olduğu gibi filmi tek karede anlatacak ve seyirciyi çarpacağına inandığım aksiyonlara yöneliyorum. Romanlar ve belgesellerde de aynı yöntemi uyguladım. Kitapları okuyarak buna karar veriyorum.İllüstrasyonlarda kullanılan renklerden ve tekniklerden biraz bahsedelim.- Onları, iğneyle kuyu kazar gibi küçük fırça darbeleri ve pistoleyle yapıyorum. Çizgi romanlar ve film afişlerinde canlı renklerle vurmaya çalışırken, belgesel ve roman kapaklarında pastel renkleri kullanıyorum. Resimlerin bugün bu kadar değerli olmasının nedeni manuel bir çalışmanın sonucu olmaları. Ama son dönemlerde bilgisayar desteği almaya başladım. Benim için esas olan akrilik kullanarak fırçayla yaptığım çalışmalarım.Yürürken kuruyorumAra Güler'in ‘‘Ben foto muhabiriyim'' tanımlaması gibi senin de bir takıntın var. ‘‘Basın ressamıyım'' diyorsun. Sulu boya resim sergileri açmaktan da geri kalmıyorsun.- Aynen öyle. Tabii bunun yanısıra işadamı Rahmi
Koç'un Haliç'teki Sanayi Müzesi'nde de büyük bir çalışmam var. Müze duvarında elli metrekarelik bir alana havacılık tarihini işledim. Son dönemlerde suluboya ağırlıklı çalışmalarım oldukça fazlalaştı. Sergiler açıyorum. Yapılan işler beğenilince sanatsal kaygılarımı daha fazla ön plana çıkarmak da hoşuma gidiyor. Çizgi romana dönelim. Öyküleri nasıl hazırlıyorsun?- Belgeseller ve tarih çok ilgimi çekiyor. Bol bol okuduktan sonra yanıma eskiz kağıtları alarak sırt çantamla herhangi bir yöne giden otobüse biniyorum. Bazen gecenin bir yarısı bazen güneş batarken beni çok etkileyen bir dağın eteğinde arabadan iniyorum. Olay orada başlıyor. O andan itibaren çizeceğim kahraman olmuşumdur bile. Uzun süre yürürken, romanın kurgusu kafamda belirginleşiyor. Geceleri çadırımı kurup yaktığım ateşin karşısında karalamaya başlıyorum. Ertesi gün kaldığım yerden devam ediyorum. Tam anlamıyla bir Survival.
Balık avlıyorum. Doğayla iç içe olunca, bütün hikaye çıkıyor. İki yıl önce Doğu Karadeniz'in dağlarına kamp kurdum. Bir mağarada bir ayı ve iki yavrusu vardı. Günlerce onları izledim. Daha sonra onların bir romanını yaptım. Almanya'da yayınlandı. Eline sağlık. Ne diyelim. Yaşın?- Kırka merdiven dayadım. Ama bir kızım var, daha ne desem. Güzel mi güzel. Adı Elif.DEDEKTİF GİBİKüçükken, çizgi roman alabilmek için ayakkabı boyardım. Evin arkasındaki arsaya çizgi romanları saklamak için yaptığım küçük kulübe, bütün çocukların uğrak mekanıydı. Bir gün kulübeye gittiğimde, kapısının kırıldığını gördüm. Dedektif gibi olayı takip ederek kitapları çalanı yakaladık. Ağaca bağlayıp etrafında kızılderililerin savaş danslarını yaparak bir ton sopa atmıştık.Gel de bunu babama anlatİlkokula başlamadan çizgi romanlara merak saldı. Yoksul bir ailenin çocuğuydu. Babasının a
button