Güncelleme Tarihi:
Anne mesleğini küçük bir atölyeden dev fabrikalara taşıyan, İtalyan stilist Mariuccia Mandelli
Öğretmenlikten modacılığa
1935'te Kuzey İtalya'nın Bergamo kentinde doğan Mariuccia Mandelli, aslında edebiyat öğretmeniydi. Ancak modaya meraklıydı. 1957 yılında ‘‘Krizia’’ takma adıyla ilk defilesini sundu. Hala da bu adı kullanıyor. 1964 yılında Floransa'daki defilesi ile moda eleştirmenleri ödülünü kazandı. Ardından bugüne dek modada tam 17 ödüle layık görüldü. 1986'da ‘‘Minerva’’, 1996'da ‘‘Altın Maske’’ ödülleri ile doruğa çıktı. Sanat dünyası ile içiçe yaşayan, restorasyonlara sponsorluk yapmasıyla da tanınan ünlü modacı, İtalya'da kadın olarak stilistliğe soyunmanın ve başarı kazanmanın, günlük, rutin bir olay olmadığını düşünüyor. Ona göre dünyada adını kabul ettirmiş kadın stilistler, erkeklere göre daha az sayıda...
Sayın Mariuccia Mandelli. Bu sizin gerçek adınız... Ama herkes sizi ‘‘Krizia’’ diye tanıyor.
- O zamanlar moda dünyasında kimse kendi adına atölye kurmazdı. Ben 40-42 yıl öncesinden söz ediyorum. Genelde Fransız adları bulunurdu. Ne bileyim, ‘‘La Maison Chic’’, ‘‘Le Femme Chic’’ gibi ki ben bu adlardan nefret ederdim. O dönemde Edebiyat Fakültesi'ni bitirmiştim. Yunanlılar'ın ünlü filozofu Platon'un diyaloglarına hayrandım. Platon'un bitmeyen son diyaloğunda ‘‘Krizia’’ adında bir tacir, sevdiği kadınlara ipekli kumaş, mücevher, parfüm ala ala iflas eder. Ben de mesleğimde birçok ‘‘Krizia’’larla karşılaşmak için kendime ve atölyeme bu adı verdim.
Stilistler genelde erkek oluyor. Ancak siz İtalya'da Laura Biagiotti ve Prada ile birlikte en çok tanınan kadın stilistsiniz. Erkeklerle rekabet etmenin zorlukları neler?
- Öncelikle bir kadın olarak kadını daha iyi anlayabiliyoruz. Bu bizim için bir avantaj sayılır. Kadının ruhsal durumunu, özbeğenisini, kendisine saygısını, modaya bakış açısını, giyime düşkünlüğünü, sanıyorum bir kadın stilist daha iyi algılayıp buna göre kreasyonlarına yansıtabilir. Erkek ise kadını karşıt cinsi olarak görüyor, buna göre hareket ediyor. Beğendirme açısında zorlanabilir. Kadın kadının halinden anlar.
Siz öğretmenlik yaparken bu işe nasıl bulaştınız?
- Doğru, Edebiyat Fakültesi'nden sonra öğretmen oldum. Sınava girdim, kazanan 16 adaydan biriydim. Derslerde bile kâğıt üzerine desenler çizerdim. Etek, palto, eşarp... Daha komiği, modaya merak bende aslında çok küçükken başladı. Önce bebeklerimi giydirdim... Bir makas, annemin verdiği artık kumaşlar ve iğne iplikle ilk kreasyonlarımı bebeklerim için çizip diktim desem yalan olmaz. Ne diyordum? Ha bir arkadaşım ile birlikte boş zamanlarımızda etek ve bluz dikmeye başladık. Fazla paramız ve yerimiz yoktu. Bir erkek arkadaşım, Milano'dan Roma'ya televizyon programı yönetmek için çağrılınca, evini ödenmiş altı aylık kirası ile bize bıraktı. İlk işimiz pedallı bir dikiş makinesi almak oldu. Veresiye kumaşları dikip pazarladıktan sonra borcumuzu ödüyorduk. Biraz palazlanınca atölyemizin adını ‘‘Krizia’’ koydum. Tam 43 yıldır aralıksız çalışıyorum. Çok şükür halimden memnunum.
BİT PAZARLARINI SEVERİM
Türkiye’yle yakın ilişkiniz de biliniyor.
- Ahh, Türkiye'yi çok seviyoruz. Eşim Aldo Pinto iç mimardır. Benim sağ kolumdur ama kendi stüdyosu vardır. Aldo'nun şu sıralardaki müşterilerinden biri, ünlü Türk zeytinyağı kralı Halis Komili. Aldo sık sık Ayvalık'a giderek Komili ailesinin yeni konutunu döşüyor. İşinden çok memnun ve Komili ailesini çok seviyor.
Günleriniz nasıl geçiyor?
- Bana kalsa hep uyurum. Uyumayı çok seviyorum. Ama nerede? Her gün saat 08.30'da kalkarım. 09.30'da büroda olmak gerekir. Evden çıkarken fabrikaya telefon eder bir yaramazlık olup olmadığını öğrenirim. Yanımda çalışan yardımcı stilistlere güvenim sonsuzdur. Öyle ki, telefonla bile onların çizgilerine yardımcı olabilirim. Saat 10.00'da tüm gazeteler önümdedir. Hepsini okumaya çalışırım. Ardından fabrikaya giderim. Zaten günümün büyük bir bölümü orada geçer. Yeni kreasyonlar, defile hazırlıkları, iş bağlantıları hepsi fabrikadaki ofisimde gerçekleşir.
Sosyal ilişkiler için vaktiniz oluyor mu?
- Olmuyor. Zaten böylesi daha iyi. Zaman da kısıtlı. Kısıtlı olan o zamanımı gerçek dostlarımızla geçirmeyi benimseriz.
Hobileriniz nelerdir?
- Kocamla birlikte antika eşyalara düşkünüz. Bir de hayvan koleksiyonum var. Öyle sahici, canlı değil. Bunlar biblolar... Her türlü hayvan... Sonra Tiffany modeli abajurlara da düşkünüm. Sık sık bit pazarını dolaşırım.
Dünyanın en güzel otellerinden birine sahipsiniz. ‘‘K Club’’ı anlatır mısınız?
- Karaipler'de bir adada. Çok özel müşteriler için... İçini eşim Aldo tamamen Krizia kreasyonları ile döşedi. Dünyanın en güzel denizine ve sahiline sahip otelde her türlü konfor bulunuyor.
Beğendiğiniz bir meslektaşınız var mı?
- Ben Laura Biagiotti ile yakın dostum. O benim aynı zamanda sırdaşımdır. Kendisini çok takdir ederim. Uyumluyuzdur. Mutlak haftada bir veya iki kez telefonlaşırız, birbirimizi gündemde tutarız.
Kritik bir soru... Adınız Armani, Ferre ve Versace ile birlikte rüşvet ve yolsuzluğa karıştı. Buradaki gerçeği sizden öğrenelim...
- Aslında moda dünyasının çirkin ve kötü tarafları da var, her meslekte olabileceği gibi. Tabii burada da rüşvet dönüyor. İnanın şakağıma silah bile dayayıp para istediler. Vermedim. O zaman iftira attılar. Bana pahalıya mal oluyor, ama sonuna dek gideceğim. Bu bir tür mafya...
ŞARAP BİLE ÜRETİYORUZ
Firmanızın bugünkü durumu nedir?
- 1954 yılından beri çalışıyorum. Önce Milano'nun bir arka sokağında küçük bir atölye sonra fabrika... Şimdi yılda 550 milyon dolar ciro yapıyoruz. 300 kadar çalışanım var... Dünyanın belli başlı kentlerinde butiklerimiz bulunuyor. Satışlarımızdan yüzde 75'i özellikle Japonya, ABD ve Uzakdoğu'da gerçekleşiyor. Krizia'nın dışında Kriziamaglia (kazak), Krizia Uomo (erkek), Krizia Poi, Krizia Jeans, Krizia and Basic, Perte by Krizia, Evex by Krizia, Classico by Krizia adlarıyla değişik üretimlerimiz var. Tabii parfüm alanında da K de Krizia, Krizia Uomo, Teatro alla Scala, Moods by Krizia, Spazio Krizia, Fiori de Krizia çeşitlerimiz büyük ilgi görüyor. Bunun dışında aksesuarda da ciddi yatırımlarımız var. Şemsiye, kravat, eldiven, kemer, ayakkabı, deri işleri, halı, mücevher ve şarap bile üretiyoruz. Hatta şampanya markamız mevcut...
Sizin bir ilginç yanınız da her kreasyonunuzu, bir hayvanı simge olarak kullanıp piyasaya sürmeniz. ‘‘Krizia'nın hayvanat bahçesi’’ olarak adlandırılıyor bu...
- Bu bir oyun gibi, şaka olarak başladı. Kazak üretiminde bir kuzuyu simge yapmıştık. Sonra Ankara kedisi, ardından tilki, kutup ayısı derken hoşumuza gitti. Her kreasyon bir hayvan ile adlandırıldı. Şahin, yılan, kaplan, kobra, maymun, deve, timsah, Dalmaçyalı köpek, dinozor, ben de unuttum kaç hayvanımız var bahçemizde...
Geçenlerde zenginliğin sizi rahatsız ettiği itirafında bulundunuz. Neden?
- Şimdi mesleğe ilk adım attığım günleri anımsıyorum. Dört duvar arasında bir dikiş makinesi ve iki sandalye ile bir koltuktan oluşan sözde atölyede ortağım ile diktiğimiz birkaç etek ve bluzu pazarlamak, satmak için tüm İtalya'yı dolaştığım günlere dönüyorum. Elimde bavul butiklere girip diktiklerimi giyip modellik bile yapardım sırf beğendirmek için... Üçüncü sınıf tren bileti ile tek başıma dolaşırdım. Sonra satış yaptığım mağazanın vitrinine bakardım. Eserimi mankenin üzerinde görünce dünyalar benim olurdu. Şimdi zenginim, her şeyi elde edebiliyorum. Rahatım, mutluyum ama içimde bir şey var. Bunun zenginlik olduğunu ve beni huzursuz yaptığını sanıyorum. Bazen orta halli arkadaşlarıma, ‘‘Ne kadar mutlusun, bari emekli maaşın var’’ diyorum. Bu işe girmeseydim, emekli öğretmen olacaktım. Karmaşık hisler bunlar...
Beğenmediğiniz yönünüz?
- Çok titiz ve kuralcıyım... Her şeyi kendim yapmak isterim. Temizlikkoliğim.
Ya beğendiğiniz yönleriniz?
- Hırsım. İşimde bir sırtlan olabiliyorum. Hatasızlığa inanıyorum. Çabuk düş kurabiliyorum. Bunu gerçekleştirmeye çalışıyorum.
Pişman olduğunuz bir şey yaptınız mı?
- Aklıma ilk geleni söyleyeyim ya da itiraf edeyim: Evliliğe inanmadım. Bunun için geç evlendim. Çocuğum yok. Şimdi pişmanım.
Versace için iki çift söz.
- Bir dahiyi niçin kurşunlamak, katletmek? Yazık, çok yazık...