Güncelleme Tarihi:
BUNDAN bir yıl önce, finansal açıdan yokuş aşağı giden bir tekstil fabrikası ile burada çalışan yaklaşık 150 işçi vardı ortada. 31 Ocak 2013’te 94 işçi, bir hafta izne çıkarıldı. İzin bitiminde 4 aydır alamadıkları maaşları ile tazminatlarının ödeneceği söylendi. Döndüklerinde ne iş, ne maaş, ne tazminat, ne de patronlar vardı ortada. Hepsi, geçindirmek zorunda oldukları aileleri bulunan insanlardı. Hiçbiri örgütlü değildi, işçi hareketinin parçası değildiler. Kendi aralarında bile örgütlü değillerdi. Herkes ancak kendi biriminde çalışanı tanıyordu. Ütüde çalışan, mağazada kimin durduğunu bilmiyordu örneğin.
27 ŞUBAT: DİRENİŞ
Bu arada fabrika binası bir duvarla ikiye bölünmüş, iyi durumdaki üretim makineleri ile 11 işçi, Nes Triko denen bu yeni atölyeye transfer edilmişti. Patronlar, kalan makineleri, fabrika binasını satarak borçların ödeneceğini söylüyordu ama hepsinin üzerinde ipotek görünüyordu. Çaresizdiler, hukuken yapacak bir şey olmadığını görünce direniş başlatmaya karar verdiler. 27 Şubat’ta, bir çarşamba günü 30 kadar işçiyle başladı direniş. Sonraki tüm çarşambalarda Şişli’den Bomonti’ye yürüdüler. Her cumartesi de Taksim’de, Hey Tekstil, BEDAŞ, Roseteks, Darkmen, Kiğılı işçileriyle yürüyorlardı. Başlarda ürkek ve çekingendiler. Ne slogan atabiliyor, ne pankart tutabiliyorlardı. 1 Mayıs’tan sonra polisin değişen tavrı nedeniyle tazyikli suyun, biber gazının tadına baktılar.
28 NİSAN: ÇADIR KURULDU
28 Nisan’da İyiniyet Sokak’taki fabrikanın önüne direniş çadırı kuruldu. Patronları Ümit ve Mustafa Umut Somuncu’nun tüm adreslerine gidildi, buralarda da eylem yapıldı. Ancak geceleri, onlar ayrıldıktan sonra fabrikanın içinin parça parça boşaltıldığını fark ettiler.
28 HAZİRAN: İŞGAL
28 Haziran’da kalanları kurtarmak için fabrikayı işgal etmeye karar verdiler. Bu kararla sayıları 11’e düştü. O sırada kendileri de içinde bulundukları hareketin neye dönüşeceğinin farkında değildi. Hâlâ sadece alacaklarını kurtarmaya çalışıyorlardı. Girip işe yarar, satıp paralarını alabilecekleri ne varsa alıp çıkacaklardı. Ancak daha bir iki parçayı çıkarmışlardı ki, patronlarının ihbarıyla polis geldi. Çıkarılanlar içeri taşındı, dışarıdaki işçiler gözaltına alındı, içeridekiler işgali sürdürüp açlık grevine başladı.
Bu arada Gezi olayları başlamış, forumlardan özellikle de Şişli ve Tatavla Forumu’ndan büyük destek görmüşlerdi. Gezi Direnişi, onları birden bire daha ‘görünür’ hale getirmişti. Örneğin Başbakan Erdoğan’ın İstanbul’daki evinin önünde basın açıklaması yapmaya karar verdiklerinde Şişli’den bindikleri otobüs polis tarafından durduruldu. Otobüsteki diğer yolcular, işçileri polisin götürmesine izin vermedi.
İşgal ettikleri fabrikanın neredeyse tamamen boşaltıldığını gördüler. Geride bırakılan, 40-50 yıllık, çalışmayan makinelerdi. Üretimi bitmiş hazır mallar, ipliklerin büyük bölümü ortada yoktu. Sonra tavan arasında 2 bin tane bitirilmemiş kazak buldular. Yakaları olmayan, kolları takılmamış kazaklar... Bu kazakları dışarıya tamamlatıp park forumlarında satmaya başladılar. Yünlüler 50, pamuklular 30 liraya... Alışveriş yapanlara “Bu bir Kazova Direnişi ürünüdür” yazan ve kendilerini, amaçlarını anlatan bir de metin veriliyordu: “Bağırıyoruz ama sanki camın arkasında gibiyiz. Size bakıyoruz. Bizi görüyor musunuz?” diyordu.
30 EYLÜL: DEFİLE
Hollanda’dan bile sipariş verildi kazaklar için. Onlar da Van’ı unutmadılar, kazak gönderdiler depremzedelere. O zamana kadar patronları alacaklarını verse, parayı alıp gidecek olan bu işçiler, güçlerinin farkına varmış, birlikte hareket etmenin, dayanışmanın tadına bakmıştı. İşçilerin sözcülüğünü yapan Kazova çalışanı Bülent Ünal, “Bundan sonra kimse bizi geri döndüremez” diyordu. İşi maliyetine yapacak bir usta bulundu, kazaklardan elde edilen parayla fabrikadaki makineler tamir edildi, üretime geçildi. Günde 200 kazak üretebiliyorlardı. 30 Eylül’de fabrikanın önünde bir defile düzenlendi, Kazova Direnişi 2013 koleksiyonu, ünlü isimlerin de yardımıyla podyumda tanıtıldı. Orada Bülent Ünal şu konuşmayı yaptı: “Biz Kazova Tekstil işçileri artık 31 Ocak’taki gibi değiliz. 31 Ocak’ta çaresiz, bilinçsiz, bilgisizdik. Bu nedenle kimseye güvenmiyor ve korkuyorduk. Bu nedenle de eziliyorduk. Ama artık öğrendik, öğrenmeye devam ediyoruz.” Bu arada fabrika binası satılmıştı. Yeni sahibinden aralık ayına kadar süre alındı, kasım ayında bina boşaltılacaktı. Gürsel Mahallesi’neki yeni atölyeyi, Şişli’de üretilenlerin satılacağı mağazayı hep kazaklardan elde edilen parayla kiraladılar. Hâlâ da kasalarında para var. Kasım ayı ortalarında, patronlarına karşı açtıkları davalardan birini de kazandılar. Artık tamir ettirdikleri makineler onların.
20 KASIM: ZAFER
İyiniyet Sokak’taki binayı boşaltmadan önce, 1-3 Kasım tarihlerinde, bir de Direniş Günleri Film Festivali düzenlediler. 20 Kasım Çarşamba günü son kez yürüdüler Şişli’den Bomonti’ye. Bu kez halkla birlikte zaferlerini kutlamak için. Sözcüleri Bülent Ünal, “Bundan sonra Bomonti’de hiçbir patron, işçisini maaşını, tazminatı veremeden kolayca kapının önüne koymaya cesaret edemeyecek” diyor. Kooperatif kuracak, kimse patron olmadığı bir sistemde kazanılanı eşit paylaşarak yaşayacaklar. Bu arada süreç içinde aralarından ayrılan bir arkadaşları da geri döndü, 12 kişi oldular. Kapıları diğerlerine de açık. Bülent Ünal ile kiraladıkları mağazayı ve atölyeyi geziyoruz. İşçilerin büyük bölümü, 9 ay süren direnişin ardından izinde.
MAĞAZA KİRALADILAR
Şişli Hanımefendi Sokak’taki mağaza şimdilik depo görünümünde. Ancak yakında burası hem bir mağaza hem de kültür merkezi olacak. Alt katı kültür faaliyetlerine ayıracaklar. Ünal “İşçiler de sanattan anlar, sanatla ilgilenir. Biz sanatı ulaşılabilir yapacağız” diyor. Bu arada il il gezip, forumlarda Kazova İşçileri örneğini, tecrübelerini anlatıyor. Telefonu hiç susmuyor. Kazova İşçileri bir tür sivil toplum örgütü olmuş. Bundan sonra üretilecek kazakların markasına gelince... Telif hakkı nedeniyle Kazova olması mümkün değil ama içinde mutlaka Kazova geçen bir isim olacak. Çünkü Kazova İşçileri, Kazova Tekstil’den daha büyük bir ‘marka’ şimdi.