ÖLÜM ORUCU, Ä°NTÄ°HAR, ÖTENAZÄ°, CÄ°NAYET... Cezaevlerinde yüzlerce mahkum, elli gündür yemiyor, içmiyor ölümü bekliyor. Mahkumların elli gün süren ve her

Güncelleme Tarihi:

ÖLÜM ORUCU, İNTİHAR, ÖTENAZİ, CİNAYET... Cezaevlerinde yüzlerce mahkum, elli gündür yemiyor, içmiyor ölümü bekliyor. Mahkumların elli gün süren ve her
Oluşturulma Tarihi: Aralık 18, 2000 00:00

ÖLÃœM ORUCU, Ä°NTÄ°HAR, ÖTENAZÄ°, CÄ°NAYET... Cezaevlerinde yüzlerce mahkum, elli gündür yemiyor, içmiyor ölümü bekliyor. Mahkumların elli gün süren ve her gün ölüme biraz daha yaklaÅŸtıran "açlığının" herkese göre baÅŸka bi tanımı var. Devlet büyükleri, ölüme giden bu yolu "yasadışı eylem" olarak tanımlıyor. Akıl almıyor ama yaÅŸamanın ölmekten beter olduÄŸu o sınırla tarif edilebilir galiba ancak bütün bu olup bitenler... Hani bedenin dayandığı ama haysiyetin dayanamadığı o sınırla... Yüzlerce insan adım adım ölüme yaklaşırken, her kafadan baÅŸka bi ses çıkarken, bu seslerden hiçbiri ölümün sınırındaki insanlara, onların yakınlarının çığlıklarına bir yanıt olamazken, olamayacakken, hafıza, yıllar öncesini yokluyor. 1996 yazı. BaÅŸbakan Ecevit, o dönemin muhalefet lideri, Demokratik Sol Parti Genel BaÅŸkanı. Cezaevlerinde ölüm oruçları sürüyor, Adalet Bakanı Åževket Kazan müdanasız, İçiÅŸleri Bakanı Mehmet AÄŸar'a göre "onlar zaten terörist. Öleceklerse de ölecekler." Ecevit konuÅŸuyor: "Ölüm oruçları intihardır" diye baÅŸlıyor söze. Devam ediyor Ecevit: "Fatih Köprüsü'nden atlayanlara engel olmak devletin, yurttaÅŸların görevi de, ölüm orucunu engellemek neden görev deÄŸil?" Ecevit kendisini sıkıştıran gazetecilere son süzünü ediyor: "Ãœstüme gelmeyin, bir sürü güzel ÅŸey söyledim, bunlarla yetinin..." "Biz kimseyle anlaÅŸmak istemiyoruz, eylem sürerse verdiÄŸimiz hakları da geri alırız" diyen bir Adalet Bakanı'nın, Åževket Kazan'ın karşısında, ölüm oruçlarını "devletin engellemesi gereken intiharlar"a benzeten Ecevit, hakikaten de bir parça da olsa yüreklere su serpiyor. 1996 yazında 52 cezaevinde baÅŸlayan ölüm orucu, 69. gününde 12 mahkumun ölümüyle sonuçlanıyor. Yıl 2000... Aylardan Aralık... Cezaevlerinde yine yüzlerce mahkum açlık grevinde, ölüm orucunda. Ölüm orucunun 47. gününde, yani ölüme en yakın günlerden birinde BaÅŸbakan Ecevit konuÅŸuyor: "Kimsenin ölmesini istemeyiz" diyor, devam ediyor: "Ölüm orucu intihardır!" Peki intihara engel olmak devletin görevi deÄŸil miydi Sayın BaÅŸbakan? Åžimdi neden hep birlikte oturmuÅŸ yüzlerce insanın her gün ölüme adım adım yaklaÅŸmasını izliyoruz? Bir intihara, bin intihara seyirci olmanın cezası hangi kanunla, hangi kitapla tanımlı peki? Bir intiharı engelleyebilecekken yardımcı olmak, o ölümü biraz da 'otenazi' yapmıyor mu? BiÅŸey yapabilecekken izleyici olanlar, o insanların ölümüne yardımcı, aracı olmuÅŸ olmuyor mu? Tam da Ecevit'le aynı günde, Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, bir bardak suyun içindeki bir damla zeytinyağı misali, hekimlere kızıyor. Hekimler "etik" gerekçelerle, tedavi istemeyen mahkumları tedaviye zorlamıyor. Bakan tepkili: "Hangi etik, insan hayatından daha önemli?" Peki Sayın Türk, hangi kanun, hangi inat, hangi devletin onuru insan hayatından daha önemli? Ä°nsan hayatı, yaÅŸam hakkı, herÅŸeyin üzerindeyse, bunu görmezden gelenler, intiharın da, otenazinin de ötesinde, bir cinayetin suç ortağı olmuyor mu? Ölümün adı, çeÅŸidi yok ... Ha intihar, ha ötenazi, ha cinayet... Ölümün kokusu hep aynı. Ve akılda takılı kalan soru da hep aynı... Ha 1996, ha 2000: "Cezaevlerindeki mahkumların, cezaevinden çıkmak dışındaki hangi talepleri kabul edilemez ve hatta tartışılmaz olabilir?" Åžebnem AKSOY - 18 Aralık 2000, Pazartesi Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!