Okur Temsilcisi'ne mektuplar

Güncelleme Tarihi:

Okur Temsilcisine mektuplar
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 29, 2006 00:00

Danıştay saldırısı haberlerini nasıl verdik?

DANIŞTAY 2. Dairesi Başkan ve üyelerine yapılan kanlı saldırı ve ardından yaşananlar, geçen hafta Türkiye’yi derinden etkiledi. Bundan önceki benzer siyasi eylemlerin aksine, geçmişine ve olası bağlantılarına ilişkin birçok ipucu ile yakalanan sanığın, bu eylemi tek başına mı yaptığı, yoksa "daha derin" bağlantıları mı olduğu sorusu yalnızca
/images/100/0x0/55ead39af018fbb8f899313f
siyaseti değil, medyayı da silkeledi.

Danıştay saldırısı ardından bu gazetenin haber tercihleriyle ilgili olarak 200’ün üzerinde mesaj geldi. Bu mesajların yaklaşık dörtte üçü, saldırıya ilişkin iddiaları, hakarete varan, öfkeli bir amigo diliyle savunan okurlardan geldiği için değerlendirme dışı kaldı.

Hürriyet’in yayın tercihlerinde sorun görmeyen okurlar, hükümetin saldırının olduğu gün olayı saptırma çabalarına giriştiğini iddia ederek, atılan başlıkların Türkiye gerçeğini çok iyi yansıttığını belirtiyorlardı. Bu okurlara göre, rejim büyük tehdit altındaydı ve Hürriyet yapılması gerekeni yapıyordu.

Olumsuz değerlendirmelerin ortak noktaları ise aşağıda aktardığım üç mesajda özetlenebilir:

Salih Turab: "Hürriyet, güzelim ülkemde çocuklarımıza demokratik, açık, birbirine tahammül edebilen bir ülke bırakmak varken Vatanı Karıştıran Güçler Birliği’nin oyununa gelme! Danıştay’ı bombalayan kişinin bağlantıları belliyken antidemokratik reflekslerle dindarları itham etme."

Yavuz Korkmaz: "Bazı yazarlarımız Danıştay’a saldırı ardından yaptıkları erken ve isabetsiz yorumlardan ötürü özür dilemeliler diye düşünüyorum. Bu saldırı her kimden geliyorsa, ne demokrasiye, ne laikliğe, ne insan haklarına, ne de Cumhuriyet’e inanıyor kanısındayım. Bu olay hepimize ders olsun."

Yusuf Kulaksız: "Hürriyet, sanki başka ülkede yaşıyor. 1 haftadır ’Hürriyet Hürriyettir’ değil; ne yazık ki."

Bu okurlarımız ve mektuplarını aktaramadığım diğer okurlar, Hürriyet’in, saldırganın, çete bağlantısı olduğunu gösteren işaretler ortaya çıktıktan sonra konuya gereken önemi vermediğini iddia ederken, bu durumun Hürriyet’in demokrasiye sahip çıkmadığı anlamına geldiğini belirtiyorlardı.

Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’e bu eleştirileri ilettiğimde, çete bağlantısının kurulmasına yol açan ilişkilerin odağındaki emekli yüzbaşı yeni serbest bırakılmıştı. Özkök, "Biz çete bağlantısıyla ilgili iddiaları gününde aktardık. Hatta, Hürriyet’in sürmanşetinde de saldırganın yalnız olmadığını, saldırının ertesi günü biz duyurduk. 21, 22, 23 Mayıs günlerinde Hürriyet manşetleri, çete iddiaları ile ülkedeki gerilimi düşürmeyi hedefleyen, hükümet kaynaklı açıklamalara ayrılmıştı. Bu nedenle, eleştirileri haklı bulmuyorum" dedi.

Cumartesi günü, saldırganın, cinayeti tek başına işlediğini sürekli tekrarladığına ilişkin bilgiler ve emekli yüzbaşının tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılması, Hürriyet’i eleştiren okur mektuplarını ciddi bir dayanaktan yoksun bıraktı.

Ama yine de, bence, okur mektuplarının haklı olduğu bir yön var; o da çete iddiasının ortaya çıktığı ilk gün, haberin birinci sayfada küçük görülmesi. Eğer 20 Mayıs günü bu haber büyütülmüş olsaydı, bu eleştiriler de gelmeyebilirdi.

Bir de 19 Mayıs günkü Hürriyet’in birinci sayfasına değinmek istiyorum. Tüm Türkiye’nin nefesini tutup izlediği cenaze töreninin ardından yayınlanan o günkü Hürriyet’te, törene katılanların Bakanlar Kurulu üyelerine fiili saldırıya varan protestoları ve başörtülü bir kadının, ancak başını açtıktan sonra törene katılmasına izin verilmesi, bence, birinci sayfadan dikkati çekecek şekilde görülmeliydi. Bu, o güçlü birinci sayfanın etkisini artırabilirdi.

Yazı işlerindeki arkadaşlar ise, bu değerlendirmeyi onlarla paylaşıp görüşlerini sorduğumda, "O günün tüm gelişmelerini gerektiği gibi aktaran bir birinci sayfa yaptık" yanıtını verdiler.

Yine futbol, yine eleştiri

ZORBAY Kılınç’ın ve birkaç okurun eleştirisi, Hürriyet’in 16 Mayıs günü yayımladığı 20.45 Postası ekine ilişkindi.

Kılınç mesajında şöyle diyordu: "Ekte yer alan bazı ifadeler bir okurunuz ve sporsever olarak (aynı zamanda Fenerbahçeliyim) beni oldukça üzdü. Taraftar esprileri başlığıyla çıkan bu yazılar nasıl olur da gazetede yer alır anlamış değilim."

Ben, tartışmayı uzatmamak için Kılınç’ın sözünü ettiği ifadeleri buraya almıyorum. Ama sanırım şunu söylemem yeterli: Çoğu hindi ve Fenerbahçe bağlantılı, statlarda binlerce kişinin bir ağızdan bağırarak söylediği sloganların türevi yorumlar.

Bu sloganlar, Galatasaray’ın şampiyon olmasının ardından www.hurriyet.com.tr’ye gelen okur tepkileri aslında ve Spor Servisi de oradan alıp ekte yayımlamış.

Burada bence kritik soru şu: İsteyenin girip okuyabileceği Hürriyet web sitesine gelen mesajları, satın alınıp okunan Hürriyet Gazetesi’nde olduğu gibi yayımlamak doğru mu?

Bence değil; çünkü parasıyla bir ürünü satın alan tüketicilerin, bu durumda Hürriyet Gazetesi okurlarının rahatsız edilmemesi önemli bir ilkedir. İsteyen bunları web sitesinde okur, gerek duyarsa cevap yazabilir.

Yani, o sloganların en aşırıları elenmiş olsaydı, sorun doğmazdı.

Güvenlikte kim ilk onda kim değil

21 Mayıs’ta Hürriyet’in Pazar ekinin birinci sayfasının büyük bölümü ve orta sayfaları, "Polisi Geçtiler" başlıklı bir habere ayrılmıştı. Bu kapsamlı haberde, Türkiye’de hızla gelişen özel güvenlik sektörü ayrıntılarıyla incelenirken, "En Büyük 10 Güvenlik Şirketi" başlıklı bir de tablo veriliyordu.

Bu haberle ilgili olarak, "Cengiz Sezgin, Genel Koordinatör" imzasıyla bir mesaj aldım. Ancak küçük bir bölümünü yayınlayabildiğim bu mesajda şöyle deniyordu: "Şirketimiz, RGS Group, 1992 yılından beri temizlik, güvenlik, teknik hizmetler, sosyal hizmet elemanı temini ve bina yönetimi konularında hizmet vermektedir. Halen 36 milyon dolar cirosu ve 4900 personeli ile (2600 güvenlik elemanı dahil) RGS Group sektörde en hızlı büyüyen ve dikkat çeken bir şirkettir. Ayrıca RGS Group güvenlik elemanlarının yüzde 99’u 5188 No’lu yasa gereği eğitimlerini tamamlamış, tüm projelerin koruma planları yapılmıştır. Sektörün büyük şirketlerinden biri olmamıza rağmen, gazetenizde yayımlanan büyüklük sıralamasında bulunmamak iş ilişkilerimizi zedeleyebilir."

Sezgin’
in mesajını, değerlendirmesi için haberi yazan Gülden Aydın’a ilettim. Hürriyet Pazar’ın yanıtı şöyle oldu: "RGS Group Genel Koordinatörü Cengiz Sezgin’in itirazı yerindedir. Ancak güvenlik şirketlerinin denetim süreçleri tamamlanmadığından ciro bazında sıralama mümkün olmamış, liste sektörden ve üst düzey emniyet yetkililerinden alınan bilgiler ve bu bilgilerin teyidi ile hazırlanmıştır. Büyük bir hassasiyetle oluşturulmasına karşılık kayıtlı veriye dayanmaması, RGS Group’un haklı tepkisine yol açmıştır. Kendilerinden özür dileriz."

Bu arada, Sezgin’in, şirketiyle ilgili tüm ticari bilgilerin bulunduğu kalın dosyaları yanına alarak ziyaret ettiğini de belirtmem gerek. Bu dosyalara baktım ve mesajında dile getirdiği iddiaların doğru olduğunu gördükten sonra düzeltmeyi yayımlıyorum.

Bisiklet, yüzme ve Türk kızları

MEHMET Zahid Özkara’nın 24 Mayıs 2006 tarihinde, birinci sayfada "Türk Kızı Neden Bisiklete Binmez" başlığı ile yayımlanan habere itirazı var: "Olayda bahsi geçen ailelerden kaçıyla konuştuğunuzu ve ’İslam inançlarına aykırı olduğu için izin vermiyoruz’ veya ’Kızlık zarına zarar gelebilir düşüncesiyle bisiklete bindirmiyoruz’ cevabını aldığınızı merak ediyorum doğrusu. Nasıl böyle bir yargıya vardığınızı açıkça belirtmenizi beklerdim. Ayrıca haber, bence kasıtlı bir yanlış yönlendirmedir."

Haberi ve özellikle birinci sayfada yer alan spotları dikkatli bir şekilde okuduğumda, Özkara’nın sözünü ettiği türden bir yanlış yönlendirme olmadığını gördüğümü belirtmem gerek. Kız çocuklarının yüzme ve bisiklet gibi spor etkinliklerine gönderilmemesinin Alman polisinde yarattığı şaşkınlığın çok iyi aktarıldığı haberde, bu polisin olası nedenleri açıklamaya kalkışmaması önemliydi. Çünkü belli ki polis bu konuda bir düşüncesi olsa bile bunu kırıcı olmamak için söylememeyi yeğliyordu.

Gazetecilik açısından, bu yasakların olası nedenlerini anlamak için uzmanlara danışılması doğal. Aksi, haberi eksik bırakırdı. Bu nedenle haberde ve sunuluşunda bir sorun yok.

Okurumuza belki de şunu sormak gerek: Peki, kız çocuklar sizce neden bisiklete bindirilmiyor, ya da yüzmeye gönderilmiyor?
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!