OluÅŸturulma Tarihi: Eylül 22, 2003 00:00
New York Times ve HürriyetİSTANBUL, geçen hafta çok önemli bir toplantıya ev sahipliği yaptı. Dünya
Haber Ombudsmanları (Okur Temsilcileri) Birliği, yıllık toplantısını İstanbul'da düzenledi. 10'u aşkın ülkeden aralarında benim de bulunduğum 32 okur temsilcisi, 3 gün boyunca okur ve izleyicilerin medyaya yönelik eleştirilerini tartıştılar. Toplantı sonunda birlik başkanlığına Milliyet Gazetesi Ombudsmanı Yavuz Baydar seçildi.İstanbul Konferansı'nda tartışılan konuların başında, dünyanın belki de en önemli gazetesi olan New York Times'ın genç muhabiri Jayson Blair'in sadece 1.5 yıllık bir süre içinde yayınlanan 73 haberinden 36'sının yalan, aşırma, abartma olduğunun ortaya çıkmasıydı. Jayson Blair, bu inanılmaz olay sonunda işinden oldu, kendisiyle birlikte gazetenin Pulitzer ödüllü yayın yönetmeni ile yardımcısını da yerlerinden etti. Olayın daha önemli bir başka sonucu ise, New York Times'ın bu olay sonunda bir okur temsilcisi atama kararı almasıydı. Yani Hürriyet'in çok uzun süre önce açtığı okur temsilciliği köşesini, 150 yıllık New York Times Gazetesi önümüzdeki günlerde açacak.ÇAĞDAŞ ÜLKELERDEGazetelerin ve medya kuruluşlarının, kendilerini okur eleştirisine açması, sadece çağdaş Batı ülkelerinde uygulanıyor. Dünyada ABD, İngiltere, Kanada, Fransa, İskandinav ülkeleri, Japonya gibi sınırlı sayıda ülkede gazeteler bunu yapıyor. Örneğin, AB üyesi komşumuz Yunanistan'da bile okur temsilciliği yok. Doğu Avrupa, Afrika, hiçbir Arap ülkesi ve belki de Türkiye hariç hiçbir İslam ülkesinde medya, okur eleştirilerine açık değil. Türkiye'de de, ilan edilmiş yayın ilkeleri bulunan ve ‘‘Ben okurumun eleştirisine açığım, ben şeffafım. Beni okuyan, istediği gibi eleştirir’’ diyebilen gazete sayısı maalesef sadece iki: Hürriyet ve Milliyet.İstanbul'daki Dünya Haber Ombudsmanları Birliği toplantısında, diğer çağdaş Batı ülkeleriyle birlikte Türkiye'den de hiç olmazsa iki temsilci bulunmasından, üstelik bir Türk'ün böyle uluslararası bir örgütün başına seçilmesinden, bir Türk gazeteci olarak çok keyif aldım.Üç gün süren İstanbul Konferansı'nda, pek çok yerli ve yabancı gazeteci söz aldı. Bu hafta, siz okurlarımıza ait bu köşede, gazetecilerin bazı sözlerini aktarmak istiyorum.‘Aferin sana kız’ başlığına eleştiriSÜREYYA Ayhan'ın başarısını ‘‘Aferin sana kız’’ başlığıyla yansıtmanızı Hürriyet'e hiç yakıştıramadım, çok argo buldum. Bu başlığa iki itirazım var: Birincisi, ‘‘kız’’ sözcüğünde ayrımcılık olduğunu düşünüyorum. Yani aslında bu kız başaramaz ama nasıl olduysa başardı denmek isteniyor. İkincisi eğer Süreyya Ayhan erkek olsa, ‘‘Aferin sana lan’’ mı denilecekti?Fahrettin EMİROĞLUTEMSİLCİNİN NOTU Gazetelerin yorum içeren başlıkları çoğu kez eleştiri konusu oluyor. Bu başlık, yorum başlıklarına çarpıcı bir örnek. Ve başlıkta yorumdan kaçınmak, Hürriyet'in yayın ilkelerinin de bir gereği. Bu başlığı atan spor editörümüz Mehmet Arslan, okurumuzun bu eleştirisini şöyle yanıtladı:‘‘Bugüne dek Süreyya Ayhan'ın Kanada'dan Münih'e, oradan Paris'e uzanan tüm önemli yarışlarını yerinde izledim. İtiraf edeyim ki, Paris'te kazanılan ikincilik, beni mutlu etmedi. Yaşadığı şanssızlık, hayal kırıklığı ve büyük baskıdan sonra, Süreyya'nın Brüksel'de piste çıkıp yılın en iyi derecesini koşması alkışlanacak bir başarıdır. Bu yarışı izleyen herkesin içinden Süreyya'ya, ‘Aferin sana be!.. Bravo sana!' demek geçtiğine eminim. Bu ifadeler, Süreyya'yı ve onun başarısını küçümsemek değil, tam aksine taçlandırmak için kullanıldı. Ama okurlarımızın bu konuda gösterdiği hassasiyet bizi de çok sevindirdi.’’İmarzedeleri de yazınGAZETENİZİ her gün okuyorum. Her gün okuduğum bu gazetede her türlü haber, her türlü
magazin, her türlü baÅŸka olaylara yer veriliyor ama Ä°mar Bankası mudileriyle ilgili bir haber yayımlanmıyor. Onların sıkıntılarını anlatan bir yazı yok.Ä°nsanların bu ülkede, kendi devletine güvenip, kendi ülkesindeki bir bankaya para yatırdığı için vatan haini ilan edilmedikleri kaldı. Ä°marzedelerin sorunlarını sayfalarınıza bir gün olsun taşıyın. Bir teki dışında yazarlarınızdan da ses yok. Artık yeter.Kerem ÖNDERTEMSÄ°LCÄ°NÄ°N NOTU Okurumuzun eleÅŸtirisine katılamıyorum. Ä°mar Bankası mudileriyle ilgili gazetemizde pek çok haber çıktı. BDDK BaÅŸkanı Sayın Engin Akçakoca’nın ‘‘İmar Bankası mevduatlarını taksitle öderiz’’ sözleri de 15 Eylül Pazartesi günü ekonomi sayfasında manÅŸet olmuÅŸtu.Jayson Blair’e editör göz yumduDON WYCLIFF (CHICAGO TRIBUNE OMBUDSMANI): New York Times'ta Jayson Blair skandalının yaÅŸanmasındaki temel neden, bence orta boy editörlerin korkması ve muhabirin asparagaslarına göz yummasıydı. Çünkü ABD'de gazeteciler, ırkçılıkla suçlanmaktan çok korkarlar ve Jayson Blair de bir siyahiydi.Sorumluluk sırası NYT’deJOANN BYRD (New York Times'ta, Jayson Blair skandalını soruÅŸturan komitede yer alıyordu ve konuÅŸması videoyla aktarıldı): New York Times ÅŸimdilik 1 yıl için okur temsilcisi atama kararı aldı. Böylece ‘‘Ben sorumluyum’’ diyecek. Bunun sürdürüleceÄŸinden kuÅŸkunuz olmasın. Okur temsilciliÄŸini kaldırıp, ‘‘Ben artık sorumsuzum’’ diyemez ki?Yemen’de ordu gazete çıkarıyorBRIAN WHITAKER (Ä°NGÄ°LÄ°Z GUARDIAN): Arap ülkelerinin hiçbirinde, parasal açıdan kendi kendine yeten, özgür ve bağımsız gazete yok. Katar'da gazete DışiÅŸleri Bakanlığı'na baÄŸlı, Yemen'de ordu gazete çıkarıyor, Ãœrdün'de Kraliyet ailesi hakkında resmi açıklama dışında haber yazılmaz, dış politika konuÅŸulmaz. Gazetelerin hiçbirinde ilan göremezsiniz.Yüksek standart için temsilciHANZADE DOÄžAN (MÄ°LLÄ°YET Ä°CRA KURULU BAÅžKAN YARDIMCISI): Medyanın inandırıcılığı her geçen gün azalıyor. Okur temsilciliÄŸi, bu açıdan önemli, standartları yüksek bir gazetecilik için de ÅŸart.Le Monde’un ‘görünen’ yüzüROBERT SOLE (FRANSIZ LE MONDE OMBUDSMANI): Geçen aylarda, ‘‘Le Monde'un Gizli Yüzü’’ diye bir kitap yayımlandı. Gazetemizin üç yöneticisini ağır dille suçlayan kitap 250 bin satarak best seller oldu. Gazetemizde de arkadaÅŸlar, kitap hakkında ikiye bölündüler. Bana binlerce okur mektup yazdı ama ben kitaba karşı savunma yapmayı iÅŸimin gereÄŸi saymadım. Sadece gazete içinde yaÅŸananları anlatan bir yazı yazdım. Yazımın bir bölümü sansüre uÄŸradı, bunu da içeren bir yazı daha yazdım ve yayımlandı. Ben gazetenin ‘‘gizli’’ deÄŸil, ‘‘görünen’’ yüzünden sorumluyum.Embedded gazetecilerDAVID IGNATIUS (WASHINGTON POST): Bugüne kadar gazeteciler savaÅŸlarda, ‘‘Beyaz bayrağım var, ben farklıyım. Kimsenin aracı deÄŸilim’’ diyorlardı. Bu savaÅŸta uygulanan embedded gazetecilik ile bu deÄŸiÅŸti. Ama bence bu tür gazeteciliÄŸin iyi yanları da var. Embedded (ordu birlikleriyle birlikte dolaÅŸan) gazetecilerin bazıları savaşın en iyi yazılarını yazdılar.Gelecekte de olacaklarTONY MADDOX (CNN): Irak Savaşı'nda görev alan embedded gazeteciler çok tartışılıyor. Ama bence bu iÅŸe yaradı. Gelecekte de embedded gazetecilik olacak. Ayrıca savaÅŸta ölen gazeteciler arasında embedded olan yok. ‘Embedded’lere editör dengesiJEFFREY DVORKIN (ABD ULUSAL HALK RADYOSU): Embedded gazetecilerin yazılarını dengeleme görevi editörlere düşüyor. Editörler, bu haberleri biraz daha dikkatli okuyup, sakıncalarını giderebilirler.OKURLARIMIZDAN KISA KISAO.E. 3 Eylül tarihli gazetenizde Winston Churchill'in 1922 yılında Ä°ngiltere BaÅŸbakanı olduÄŸu bildirildi. Oysa Churchill ilk defa 1939-45 arasında baÅŸbakanlık yaptı.ENÄ°S ÖNDER Yazarlarımız bir araya gelseler de karar alsalar, daha umut veren, daha atılımcı ruh taşıyan, daha evrensel yazılar yazsalar. Günlük, kısırdöngü içindeki siyasal gündemden bıktım.LEVENT ATALIK Son zamanlarda ‘‘double check’’ baÅŸlığıyla çifte bakış yazıları yazılıyor. Neden böyle yabancı bir dilde baÅŸlık kullanma ihtiyacı hissedildi? Ayrıca bazı yazarlarınızın bilmediÄŸimiz terimleri kullandıktan sonra lütfen Türkçe açıklamalarını da yazmalarını istiyorum.EDÄ°P BAYKARA 11 Eylül tarihli gazetenizde, ‘‘Irak'tan heyet geliyor’’ baÅŸlıklı haberde Ahmet Çelebi olarak kullandığınız fotoÄŸraftaki kiÅŸi, Kilis Valisi Tevfik BaÅŸakar'dır. FotoÄŸraf hatalı kullanılmış.Â
button