Gazetecinin şikáyetiGAZETENİZİN Pazar ekinde 21 Ağustos’ta
Şermin Sarıbaş imzasıyla ve
‘Mafya Fabrikasına El Koydu, Sahibi Ortadan Kayboldu’ başlığıyla yayımlanan haberde, ne benim adımdan, ne Milliyet Gazetesi’nden bahsedilmiştir.
Oysa
haber içeriğinin yüzde 95’i bana aittir. Gazetemde çeşitli tarihlerde haberler incelendiğinde bu açıkça ortaya çıkacaktır.
Muhabiriniz
Şermin Sarıbaş, belli ki benim yazdıklarımı önüne koymuş ve birkaç telefon açarak edindiği
‘küçük detayları’ da ekleyerek
‘sözde yeni’ bir haber yapmıştır. Olay, bundan 8 ay önce Milliyet’te, hem de manşetten duyurulmuştur; fakat Hürriyet, aylar sonra aynı olayı,
‘Mafya Fabrikasına El Koydu, Sahibi Ortadan Kayboldu’ başlığıyla yeniden yayımlamıştır. Haberde, tarafımdan yazılan polisin operasyon kapsamında yaptığı teknik dinlemelere takılan bazı telefon konuşmalarına yer verilmiştir.
Haberde ayrıca, benim satırlarımdan birebir alıntılar olduğu aşikár birçok bilgi de bulunmaktadır. Bu haberler internette aynen durmaktadır.
Kısacası, bu haberin bu şekilde tekrar okura aktarılması ne kadar etiktir? Hürriyet’in açıklamasını merakla bekliyorum.
Lube AYAR / Milliyet Muhabiri
TEMSİLCİNİN NOTU: Hürriyet muhabiri
Şermin Sarıbaş, Lube Ayar’ın iddia ettiği gibi, haberlerinden alıntı yapmadığını, gazeteciliğin temel ilkelerinden
‘fikri takip’i uyguladığını ve kendi haber kaynağı bulunduğunu belirterek şöyle dedi:
‘Haberime konu olan ve işadamı Sezai Rahmi Özden, 2003’ten beri ortada yok. İzmir’de önemli bir fabrikanın sahibi ve kayboluşunda soru işaretleri olduğundan elbette gazetelere haber oluyor.
Lube Ayar, sadece Milliyet’te yayımlanan, polisin operasyon kapsamında yaptığı teknik dinlemelere takılan bazı telefon konuşmalarına yazımda yer verdiğimden bahsetmiş.
Ayar’ın bu konuşmaları temin ettiği haber kaynakları kimdir bilmiyorum; ama emniyetin raporuna sadece kendisinin ulaşabileceği hatasına düşmeyeceğini tahmin ediyorum. Benim haber kaynağım, Lube Ayar’ın yaptığı haberler değil, ismini elbette veremeyeceğim bir emniyet yetkilisidir.
Geçtiğimiz günlerde aynı emniyet yetkilisi ile işadamının akıbetiyle ilgili bir gelişme olup olmadığını sorduğumda, yüzde 99 öldürülmüş olabileceğini söyledi. Emniyet mensubunun bu sözleriyle haber yeniden önem kazanmıştı. Sezai Özden’in başına gelenleri, son gelişmeyi de ekleyerek özel bir teknikle yazdım. Ayar’ın, Hürriyet’in cevabını merakla bekliyorum, cümlesine diyeceğim şudur: Ne haberler ne de haber kaynakları hiçbir gazetecinin tekelinde değildir.’
TEMSİLCİNİN YORUMU: ‘Fikri takip’, gazeteciliğin önemli işlevlerinden biri. Yani bir olay duyulur, ardından öteki tüm gazeteler konuyu bir şekilde sayfalarına aktarırlar.
Örneğin, Bülent Ecevit, büyük tartışma yaratan ‘Vahdettin hain değildi’ sözlerini Zaman Gazetesi’ndeki röportajında söylemişti, ardından Hürriyet bunu sayfalarına taşıyınca konu aktüel hale geldi, günlerce tartışıldı, bu arada röportajı ilk yapan da unutuldu.
Kaldı ki Şermin Sarıbaş, kendi yazdıklarını, kendi haber kaynaklarından öğrendiğini söylüyor. Ortada bir kaybolma öyküsü varsa, bunun farklı gazetelerde bile olsa aynı detaylarla yer alması normal. Bir telefon konuşmasının da, farklı haber kaynaklarından bile olsa, iki muhabirin haberine aynı sözlerle yansıması da doğal.
Peki bu konuda etik ilke nedir diye sorulursa, yanıt çok basit. İntihal, yani aşırma bir suç, oysa gazetecilik dürüstlüğe dayanır.
Gazeteci Lube Ayar, iddialarında ısrarlı ise başka yollara başvurabilir.Rock’n Coke’ta The Cure5 Eylül tarihli Kelebek’te,
Mevlüt Tezel imzasıyla yer alan Rock’n Coke izlenimleri, temelsiz, tek taraflı ve anti-objektiftir. Özellikle
‘The Cure’ hakkında yazmış oldukları yalan ve asılsız sözler gazetenize yakışmıyor. 25 yılını müziğe adamış The Cure’u bilenler, 3 Eylül 2005 akşamı grubun ne kadar başarılı bir performans sergilediği konusunda hemfikirdirler. The Cure 3 saat üzerinde bir müzik ziyafeti sundu, 5 defa bis yaptılar ve
Robert Smith sahneden inemedi. Hayranlığını her fırsatta dile getirdi. The Cure’un sıcak, samimi ve uzun performansını izleyen on binlerce hayranı buna şahit oldu. O gece orada on binlerce kişi, The Cure ile şarkı söyledi, yağmurun altında ıslandı.
Zekeriya S. ŞEN
TEMSİLCİNİN NOTU: Bu konuda, birkaç eleştiri daha geldi.
Arda Töre, ‘Avrupa Turnesi’nde The Cure’un 3 saat 4 dakika çaldığı bir ülke var mı acaba, muhabir araştırmış mı? Grubun performansını hangi konserine göre karşılaştırıp da bu performansını kötü bulmuş? Lütfen kimse bilmediği konular hakkında yazı yazmasın’ dedi.
Ertan Kurt da benzer eleştirilerde bulundu.
Muhabir
Mevlüt Tezel, eleştirileri şöyle yanıtladı:
‘Öndeki fanatik kitle görmemiş olabilir; ama yağmur dinmiş olmasına rağmen binlerce kişi, The Cure konserinin yarısında alanı terk etti. Ve Robert Smith, müsamere parçaları bile çalınsa alandan ayrılmayacak sadık izleyicileriyle konserine devam etmek zorunda kaldı. Ben bir gazeteciyim, konser alanını terk eden binlerce insanı yazmak zorundayım.’
TEMSİLCİNİN YORUMU: Gazeteci, izlediği şey ne olursa olsun, objektif olmak, sadece yaşananları yansıtmakla yükümlüdür. İzlenimlerine kişisel görüş katmak, beğenilerini ön plana çıkarmak etiğe aykırı olur. Bunu sadece köşe yazarları yapabilir. Konser boşalmışsa, bunu yazmak şarttır; ama ‘Keşke hiç sahneye çıkmasaydılar, bana göre kötü performans sergilediler’ gibi ifadeler, kişisel düşüncedir. Mevlüt Tezel, okura özür borçlu.Yener Süsoy’un fotoğrafıYENER Süsoy’un gazetenizde yayımlanan röportajlarında kullandığı kazaklı fotoğrafı, bu korkunç yaz sıcaklarında bana ve sanırım o fotoğrafa bakan herkese fenalıklar geçirtmektedir. O fotoğrafa bakarken sanki bu sıcaklıkta o kazak benim üstümdeymiş gibi hissediyor ve bunalıyorum.
Kaç yazdır bunu yazmak istedim, ihmal ettim. Havalar soğuyunca da vazgeçtim. Rica etsek, Sayın
Süsoy yaz ayları için kazaksız bir fotoğrafını kullanamaz mı?
Biraz serinleyelim.
Oktay SOMER/ANKARA
TEMSİLCİNİN NOTU: Yener Süsoy, okurun eleştirisi üzerine ilk fırsatta farklı bir fotoğraf çektirme karar aldı.Placebo ilaç değildir
6 Eylül tarihli gazetenizde
‘Kalp Krizi Riskini Azaltan Kombinasyon’ başlıklı haberde
‘10 bin hastaya kolesterol düşürücü ‘Atorvastatin’ ve ‘Placebo’ haplar verdiler’ ifadesi yer almaktadır.
‘Placebo’ hap değildir. Hastaya ilaç diye verilen tesirsiz maddedir. Bir grup ilacın etkisini araştırmak için yapılan çalışmalarda ya da hastayı sadece psikolojik olarak rahatlatmak için kullanılır. Yani yalancı ilaçtır. Böyle bir yanlışı, bilgi eksikliğini size yakıştıramadım. Şimdi bir hasta, eczaneye girip
‘Ver bakalım oradan bir kutu placebo’ derse ne olacak?
Sırmagül ÖZKANEn eski bakkallar‘EN iyi on’ yayınınızı beğeniyle takip eden bir okuyucunuzum. Doğduğum yıl olan 1979’dan beri Eyüp’te oturuyorum.
‘En iyi on’ ile ilgili size naçizane bir önerim olacak. Bugün mahallemizde benim doğduğum yıldan daha fazla, çok az değişikliklerle varlığını sürdüren bakkalımıza gittiğim zaman aklıma bunu internet aracılığıyla iletmek geldi. Halen çok eski bir yazarkasanın kullanıldığı, kredi kartının geçmediği, mermer tezgáhlı, bisküvi ve çorba paketlerinin camlı çekmecelerde durduğu bu bakkal gibi İstanbul’da acaba kaç tane daha vardır, diye düşündüm. Marketlere, hatta süpermarketlere hálá direnen bu nostaljik yapıların
‘En iyi on’ konusu olabileceğini düşündüm.
Gülçin ŞENGENNew OrleansPAZAR günkü manşetinizde yer alan
‘Meğer kendimize ne büyük haksızlık etmişiz’ haberini şaşkınlıkla okudum. ABD’de sular altında kalan bölge İngiltere’nin yüzölçümünden büyük bir alan. Türkiye’de bu kadar geniş bir alanda afet felaketi yaşadığımızda neler olacağını, daha doğrusu nelerin olmayacağını tahmin edebiliyor musunuz? Biraz hayalinizi zorlayın lütfen. Vazgeçtim İngiltere büyüklüğünde alandan, sadece İstanbul böyle bir felaketi yaşasa neler olur? Bir haberi yorumlu verirken biraz araştırın, ne yazdığınızı bilerek yazın.
Sevgi BELGİNTeşekkürlerASLINDA sizin gazeteyle benim görüşlerim çoğu zaman uyuşmuyor. Ama bence demokrasi örneğinde bir numarasınız. Neden mi? Benim aslında sempati duyduğum bazı gazeteler,
‘okuyucu olarak yorumunuzu yazın’ diyorlar; ama hükümeti eleştirdik mi yayınlamıyorlar, onların istediği gibi övgü yaptığımızda ise en üst sıralara taşıyorlar. Siz, gazetenizi ağır dille eleştirenleri bile en üst sıralarda yayımlayacak kadar demokratsınız. Bu yüzden teşekkürler.
Volkan YERLİKAYA / volkivolki22@yahoo.com.trOKURLARIMIZDAN KISA KISA...RUŞEN KUL Her gün okumak için en az bir kilometre yol kat ettiğim gazeteniz, terör yanlısı insanların İstanbul gibi bir şehirde her yeri talan etmesi haberini 18. sayfada yayınladı. Sanırım devlete yapılan bu saldırı, Radikal Gazetesi yöneticisinin evine giren hırsızdan daha önemli.
CEVAT YAZICI 05.09.2005 tarihli gazetede yer alan
‘Köprüden Uçak Geçti’ haberindeki uçak Boeing 737 değil, Boeing 727’dir. İnternette uçağın modeli doğru verilmiş ama gazetede yanlış yazılmış.
AHMET GÖRECİ Alman Başbakanı ilan-ı aşk etti, haberi 1’inci sayfada kocaman, avukatların Anıtkabir yürüyüşü ise hiç yok. Bunları da verin, insanlarımız aydınlansın. Bunu es geçmeniz yakışık almıyor. Son sayfadaki ilanları da yarıya indirip üzerine haber çalışın.
ORHAN ÜMİT TAMUMAN 2 Eylül tarihli spor sayfanızın manşetinde,
‘Danimarkalı Piontek’ ifadesi kullanılmıştır.
Sepp Piontek, Danimarkalı değil, Alman’dır.