‘Ful çekmek’ manşeti ve kaybolan TürkçeGEÇEN hafta Hürriyet’in manşetlerinden biri
‘Bu Cadde Ful Çekti’ şeklindeydi. Ancak manşetteki
‘ful çekti’ sözü, pek çok okurdan tepki gördü.
Öncelikle Dil Derneği,
‘Bu başlık bizleri çok şaşırttı. Koskoca bir gazetenin dil kullanımında bu denli özensiz olmasını üzüntüyle karşılıyoruz’ diye açıklama yaptı.
Öteki bazı okurlar da şu tepkileri gösterdiler:
AYŞEGÜL DURMUŞ Gazetenizin dil konusundaki özensizliğine şaşırdım. Bu kadar da olmaz ki! İngilizce bir kelimeyi manşet yapıyorsunuz, sonra da yazarlarınız
‘Türklüğün elden gidişinden’ dem vuruyor! Medyayı dil konusunda biraz daha hassas olmaya davet ediyorum.
CEREN KOCAMAN Bu başlığı görünce açıkçası ağzım açık kaldı. Ben bile bir lise öğrencisi olarak bırakın Türkçe’yle ilgisiz bir dili, dilimize yerleşmiş olan Arapça sözcüklerden kullansam, edebiyat hocam başımın etini yer.
ASU AKDEMİR Şahsen bu
‘FUL’ kelimesini hangi anlamda kullandığınızı merak ettim. Çünkü bu kelime aslında Arapça’dan gelen bir kelime, anlamı ise Akdeniz’de yetişen güzel kokulu bir çiçek. İngilizce’de
‘DOLU’ anlamına gelen
‘FULL’ kelimesini kullanmak istemişsiniz. Ancak biz gençleri, dilimizi yabancı dillerin boyunduruğu altında bırakmamıza davetiye çıkarıyorsunuz.
ASLI GÖRKEM Türkçemizde,
‘ful çekmek’ diye bir kalıp yoktur. Türkiye’nin en çok okunan gazetesinde böyle bir manşet çok üzücü. Yayın kuruluşlarımız bile Türk diline sahip çıkmazsa bu işin sonu nereye varır? Manşetleri hazırlayan arkadaşlarınızı Türkçe öğrenmeye davet ediyorum. Lütfen daha duyarlı olalım.
‘Popülasyon’-‘concept’OKUR eleştirileri, sadece
‘ful’ sözcüğüyle sınırlı değil. Başka bazı eleştiriler de var.
Örneğin, Kanada Quebec’ten yazan
Tankut Bingöl, ‘Bir haberinizde balık popülasyonu denilmiş, bunun yerine balık miktarı veya balık varlığı gibi Türkçe sözcükler kullanılabilirdi’ dedi.
Dr.
Neslihan Karaman ise
‘Ben eleştiri yazmaktan yoruldum, Kelebek yazarları yanlış yapmaktan yorulmadılar. ‘Fast food yiyecekler obeze yol açıyor’
ne demek Allah aşkına? Yazının içinde böyle bir ifade yok; çünkü uzman yazmış ama başlık belli ki gazetecilere ait. Ben gazeteci değilim, hekimim; ama bunu ben bile anlayabiliyorum. Dilimin ucuna sadece, hay o yazıyı yazan elinizi eşek arısı soksun demek geliyor’ dedi.
Barış Öztürk de,
‘Yurtdışında yaşadığım halde ‘concept’
kelimesini Türkçe bir makalede görünce çok yadırgadım. Bu kelimenin ‘konsept’
şeklinde yarı Türkçeleştirilerek kullanılmasına bile alışmıştık; ama yazılı basında ‘concept’
şeklinde kullanıldığını ilk defa görüyorum’ diye yazdı.
İngilizce hegemonyasıTEMSİLCİNİN NOTU: Öncelikle
‘ful’ sözcüğüne bakalım. Düzeltme Şefi
Recep Coşkun, ‘ful’ sözcüğün birkaç anlamı olduğunu, İngilizce
‘full’ sözcüğünün karşılığı olarak da
‘tam, bütün, eksiksiz’ anlamına geldiğini ve Türk Dil Kurumu sözlüğünde yer aldığını belirtti. Hatta sözlükte şöyle bir örnek de veriliyor:
‘Gazinolar ful dolmuştu.’ Yani sözcük, bu anlamıyla Türkçe sözlüklere girmiş durumda. Ayrıca, özellikle araçlara benzin alınırken benzincilerin
‘Ful mu olacak?’ sorusu, ya da sürücülerin
‘Ful doldur’ demesi çok yaygın.
Ancak pek çok dünya dili gibi Türkçe de ne yazık ki, yoğun bir yabancı sözcük saldırısı karşısında ve buna karşı durmak da pek mümkün değil.
İletişim çağı ve internet, televizyon-sinema gibi etkenler, maalesef tüm dünya dillerini İngilizce’nin yıkıcı saldırısı karşısında savunmasız bırakıyor.
Geçtiğimiz yıllarda Türkçe’ye başta
Atatürk olmak üzere pek çok kişi olağanüstü güzellikte sözcükler kazandırdı.
Atatürk’ün geometri kitabında yer alan
‘üçgen, dörtgen, beşgen, boyut, uzay, düzey, çap, yarıçap, yay, çember, artı, eksi, toplam, oran, türev, alan’ sözcükleri buna en çarpıcı örnek. Ayrıca,
‘tekel, sıkıyönetim, ayakkabı, savcı, gelenek, görenek’ gibi pek çok sözcük artık daha yaygın kullanılıyor.
Ancak dünyanın küreselleşmesi, internet vasıtasıyla bilgiye bir tuşla ulaşılabilmesi ve teknolojik gelişmeler, maalesef yabancı kelimelerin dilimize daha fazla girmesine neden oluyor ve bütün çabalara rağmen İngilizce’nin yıkıcı etkisi artık eskisi gibi yavaşlatılamıyor.
Bu konuda, hem Hürriyet’e, hem öteki gazetecilere ve televizyonculara, hem de sinemacılara ve aydınlara, kısaca herkese görev düşüyor.
Maç sonucuADAPAZARI’ndan yazıyorum. Yazdıklarım buradaki satılan taşra baskısıyla ilgilidir.
1- 5 Şubat Cumartesi günkü gazetenizde, cuma akşamı hem de İstanbul’da oynanan ve saat 21.55 gibi biten
Galatasaray-Gaziantep maçıyla ilgili hiçbir şey yoktu.
2- Samsun-
Fenerbahçe maçıyla ilgili olarak da tribünler doluydu haberi var. Maçı LİG TV’den seyrettim, neredeyse yarısı (özellikle 2. yarı FB’nin kalesinin arkası) boştu.
Hüseyin MUYESSEROGLU
Huseyin.MUYESSEROGLU@toyotatr.com
TEMSİLCİNİN NOTU:
Yoğun kar yağışı ve kötü hava şartlarından kaynaklanan bu durumdan Spor Servisi de çok dertli. Spor Müdürü Esat Yılmaer, pek çok okurun telefonla arayarak eleştirilerini kendilerine de ilettiğini söyledi.Pornocu doçent haberine tepkiŞİMDİ gazetenizdeki şu kötü
‘Pornocu Doçent’ olayıyla ilgili birkaç söz söylemek gerek. Önce bu haberi geçen muhabire birkaç soru:
1. Bu haberi bizlerin bilgilenmesi için mi yazdı?
2. Olayı okusunlar, dikkatli olsunlar ve ibret alsınlar diye mi?
3. Bir edepsizliği ifşa için mi?
4. Yoksa, ‘gönderin çocuklarınızı böyle üniversitelere, sonunu görün’ diye mi?
Bir otobüs kazasında bile hemen arabanın firma ismini kapatırken hassas olan insanların, bir eğitim kurumunun adını vererek haber yapmaları ne denli doğrudur?
Aslında biraz daha hassasiyet gerekmez mi? Bu insanın/hocanın ailesi çoluk çocuğu ve yakınları var... Mağdur öğrencilerin de... Ayıbımızı bu denli ortaya dökmek, benim içimi pek açmadı doğrusu. Bir ölçüsüzlüğe doğru gidiyoruz.
İbrahim Atilla ACAR
Öğretim üyesi
acar@sdu.edu.tr
TEMSİLCİNİN NOTU: Okurumuzla aynı görüşü paylaşmıyorum.
Ancak ‘Yakınları üzülür’ diye bir bilim adamının, bu tür bir hareket yüzünden üniversitesinden uzaklaştırıldığını görmezden gelmek de mümkün değil. Gazetelerin öncelikli işlevi haber vermek. OKURLARIMIZDAN KISA KISA...DR. CEYHUN İRGİL Üniversite haberleri yazılırken, maalesef birçok öğretim üyesinin profesör, doçent olmasına karşın kartvizitlerinde bile yanlış yazdığı yanlışa düşülüyor.
‘Anabilim Dalı’ tamlamasını
‘ABD’ şeklinde kısaltıyorlar. Oysa doğrusu
‘AD’ değil mi?
‘Operatör’ de
‘Op.’ olarak kısaltılmaktadır. Oysa doğrusu
‘Opt.’ değil mi?
GÖNÜL AKIN Ben 50 yıllık bir Hürriyet okuru ve tahsilli biriyim. Elektrik mühendisiyim. Neden Hıristiyanlık kitabı veriyorsunuz. Genç beyinler var burada. Yüreğim yandı. Hıristiyanlık propagandası mı yapıyorsunuz? Bu neyin hizmetidir? Fikir özgürlüğü adı altında bizi götürmek istediğiniz yer nedir?
YAKUP DEMİR Namaz saatlerinin yanına bir de kıble saati konulmasını rica ediyorum. Kıble saatinde güneş, kıbleyi gösterir. Bu saat namaz kılanlar için pek gerekmez; ama cami yapımında mimarlar için çok gereklidir. Bu yüzden cami mimarisi yanlış oluyor, bina başka yöne, halılar başka yöne bakıyor.
HALUK İNCİTMEZ 8 Şubat tarihli Kelebek ekinde
Firuze filmiyle ile ilgili haber var ve bu akşam gösterilecek deniyor. Oysa ben bu filmi televizyonda bir gün önce izlemiştim.