Okur Temsilcisi'ne mektuplar

Güncelleme Tarihi:

Okur Temsilcisine mektuplar
Oluşturulma Tarihi: Kasım 01, 2004 01:51

Ramazan sayfası

BEN Avusturya’nın Viyana şehrinde yaşayan Ermeni asıllı bir Hürriyet okuruyum. Senelerdir Hürriyet’ten başka gazete okumuyorum. Geçtiğimiz günlerde yayınladığınız bir yazı nedeniyle üzüntümü belirtmek istiyorum.

Ramazan Çadırı sayfanızda, ‘Abdülbaki Hoca’dan tasavvuf terimleri (Abdülbaki Gölpınarlı)’ adlı yazıda maalesef ‘batıl dinler’, yani dünyanın İslam dininin yanında kabul ettiği ikinci büyük din olan Hıristiyanlık da dahil açıkça eleştirilmiştir. Hangi din olursa olsun, böyle sözler sarf eden yazarınızı kınıyorum.

Kızdığım ikinci konu da çok önemli: Müslüman olmayan bir insan neden belirli bir çağa geldiğinde Musevi veya Hıristiyan olur. Lütfen Allah’a karşı gelmeyin, dinleri o belirler. İnsanlar doğdukları andan itibaren bir dine ait olurlar (ailenin dinine bağlıdır). Hıristiyan bir bebeğin, vaftiz töreni yapılmadan önce bile Hıristiyan olduğu kabul edilir.

Saygıdeğer Mevláná, bilgisiyle ve tecrübesiyle başka dinden olan birini Müslüman yapabilir, ona bir şey diyeceğim yok; ama hamur gibi yoğurmak, istediği şekle sokmak (yazıda öyle belirtiliyor) zorlamaktan başka bir şey değil. Gayrimüslim olan biri İslam dinini seçebilir, bu onun hakkıdır; ama buna kendisi karar vermesi gerekir.

Avrupa Birliği’ne üye olmaya hazırlanırken, gazetede yazılanlara biraz dikkat edilmelidir.

Aret KÜÇÜKSIVAZLIYAN VİYANA aret@aon.at

TEMSİLCİNİN NOTU:

Öncelikle Hürriyet’in dini konulardaki yazılarla ilgili özel bir yayın ilkesi bulunduğunu ve bu ilkenin dini duyguları sarsıcı yayını yasakladığını hatırlatmak istiyorum. Hürriyet’in 6 numaralı ilkesi aynen şöyle:

‘Düşünce, vicdan ve ifade özgürlüğünü sınırlayıcı; genel ahlak anlayışını, din duygularını, aile kurumunun temel dayanaklarını sarsıcı yayın yapılamaz.’

Okurumuzun üstteki eleştirisi üzerine, Ramazan Çadırı sayfasını yöneten Murat Bardakçı, yazıda batıl din derken Hıristiyanlığın kastedilmediğini söyledi ve şöyle dedi:

‘İslamiyet, kendisinden önceki dinleri ‘semavi’ ve ‘batıl’ dinler olarak ikiye ayırır. Müslümanlık, Hıristiyanlık ve Musevilik ‘semavi’ yani Allah tarafından gönderilmiş; putperestlik ve şamanlık gibi inançlar ise ‘batıl’ dinlerdir. Merhum Abdülbaki Gölpınarlı, yazısında ‘batıl dinler’ kavramını kullanarak ‘saçma inançlar’ sözüyle putperestlik ve tabiat kuvvetlerine tapmak benzeri bu inançları kastetmektedir.

Yine İslamiyet’e göre, doğan her çocuk masumdur, dinini ancak ‘aklı baliğ olduktan sonra’ seçer ve bu seçimde ebeveyni rol oynar. Dolayısıyla, Hıristiyan inancında bir çocuğun Hıristiyan olarak doğduğu düşüncesi İslami inançta mevcut değildir ve yazıda geçen hadiste de belirtildiği gibi dinini sonradan edinir.’


Manşete eleştiri

‘SAĞOLASIN Devlet Baba’ manşetinizi ciddi bir üzüntü ve şaşkınlıkla okudum. Ailesi tarafından bu hale getirilmiş bir yavrunun, devletin kanatları altına alınmasının doğruluğunu veya yanlışlığını tartışmıyorum; ancak ya yöntem? Kendi öz annesinden gördüğü davranışlarla zaten ciddi bir psikolojik travma içinde olan 3.5 yaşındaki bir çocuğun, bu şekilde ağlatılarak bilincinde derin izler kalmasına yol açmak ve bir başka travmaya sürüklemek ne kadar doğru? Bu süreç, işin uzmanı pedagoglar gözetiminde böylesine bir trajedi yaşatılmadan gerçekleştirilemez miydi? Bu yavrunun yaralarının daha da derinleşmesi engellenemez miydi? Şaşırdığım konu ise, sizlerin böylesine belirgin bir uygulama hatasını ve muhtemel sonuçlarını göz ardı etmeniz, hatta alkış tutmanız.

Serdar Salepçioğlu ssalepcioglu@superonline.com

Doğum yeri Kürdistan

PASAPORTUNDA doğum yeri ‘Kürdistan’ yazan İngiliz vatandaşının Türkiye’ye alınmadığı haberinin ‘Kürdistan yazarsa Türkiye’ye almayız’ şeklindeki başlığı ve sunumu bence yanlış. Haber başlığı, Türkiye’nin tutumunu yanlış ve haksızmış gibi gösteriyor. Oysa, aynı haberde İngiltere’deki Kıbrıslı Türkler konuyu gayet güzel açıklıyorlar. İngiltere, KKTC’yi tanımadığı için pasaportlara doğum yeri olarak KKTC yazılması talebini kabul etmiyor. Ama aynı İngiltere, başka bir tanınmamış ülkeyi, pasaportuna doğum yeri olarak yazabiliyor. Haberin başlığı, örneğin ‘İngiltere’nin pasaport oyunu’ olsaydı, hem haberin içeriğine daha uygun, hem de ülkemize haksızlık yapılmamış olurdu.

Ahmet KÁNİ

Okurdan okurlara

OKUYUCU mektuplarına şöyle bir göz gezdirmeden önce bir şeyler yazmak istemedim. Ama göz gezdirince çok şaşırdım. Bu kadar mükemmel olmak için uğraşan güzel gazetemizin ne de olsa kul işi olan yazılarındaki satır aralarına girilmiş ve kelime aralarından çekilen, belki de farkında olmadan yazılan yanlış kelimelerin peşine düşülmüş. Sevgili Hürriyet okurları, bu yazıların da bir insan elinden çıktığını ve her insanoğlu gibi yanlış yazılabileceğini unutmayalım. Belki de haklısınız, her zaman mükemmel olduğuna inandığımız gazetemizin ufak tefek hataları bizim hemen dikkatimizi çekiyor. Teşekkürler Hürriyet; bizi de kendin gibi mükemmeliyetçiliğe yönlendirdiğin için.

Ümit ARI / uoder@mynet.com

O fotoğraf 8 yıl önce çekilmişti

13 Ekim tarihli gazetenizde manşetten verilen haberde, ‘Gürpınar’daki arazi yağmasını araştıran Uğur Dündar, iki Yargıtay üyesini arazileri yağma eden bir çete sanığıyla aynı masada gösteren şok bir fotoğrafa ulaştı’ denilerek 8 sene evvel çekilen bir fotoğraf yayınlanmıştır. 8 sene evvel çekilen bu fotoğraftaki kişiler, o zaman İstanbul Başsavcı Vekili olan Seyfettin Çilesiz, akrabam Çetin Aydın, Çetin Aydın’ın o zamanki iş ortağı Cahit Doğan ve hemşerim Naim Dönmez isimli şahıslardır. Ben ise o zaman Hákimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanvekili değil, Yargıtay üyesi idim. Olaylarla uzaktan yakından hiçbir alakam ve bahsedilen arazi yağması hakkında herhangi bir bilgim yoktur. Tamamen bir akraba daveti üzerine gittiğim yemekte bulunan kişilerden biri, daha sonra bir suç işlemiş ise, sırf 8 sene önce çekilmiş bir fotoğrafta beraber olduğumuz için bu suça benim de karıştığım kanaatine varmak, ne gazetecilik etiğine, ne vicdana, ne de hukuka sığar.

M. Ergül GÜRYEL / Yargıtay 3. Ceza Dairesi Üyesi

OKURLARDAN KISA KISA

ORHAN K. Geçenlerde gazetenizde Bush’un mısır yerken fotoğrafı vardı. Oy için çiğ mısır yedi denilmişti. Evet o mısır, cinsinden dolayı çiğ olarak yenilebilir; piyasada ‘şeker mısırı’ olarak bilinir ve tohumcularda satılmaktadır. Baskıya girmeden önce tohumcunun birine telefon açıp öğrenilebilirdi.

AHMET ERTÜRK Avrupa Birliği konusunda yaptığınız yayınları protesto ediyorum. Memleketimizin zararına olduğuna ve uzun vadede bölünmeye yol açacağını düşündüğüm AB konusundaki teslimiyetçiliğimizi, gazeteniz vasıtasıyla yaygınlaştırarak halkımızın yanlış yönlendirilmesine sebep oluyorsunuz.

İRFAN TATAR Üst başlık: ‘Japonya’da dakikalar süren 6.8’in faturası 23 ölü, 940 yaralı.’ Bir depremin dakikalar sürmesi korkunç bir şey. 3 dakika mı, 10 dakika mı, 25 dakika mı? Ne kadar? ‘Dakikalar’ deyip bırakılmış. Marmara Depremi 46 saniye sürmüştü ve bize saatler gibi gelmişti.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!