Okur Temsilcisi'ne mektuplar

Güncelleme Tarihi:

Okur Temsilcisine mektuplar
Oluşturulma Tarihi: Eylül 20, 2004 01:25

Paparazzi fotoğrafı

15 Eylül tarihli gazetenizde yer alan ‘Eylül Keyfi, Deniz Seki Sevgilisiyle Fethiye’de’ başlıklı yazıda kullanılan fotoğrafın gazetecilik ilkeleriyle bağdaşmadığını düşünüyorum. Bu fotoğrafın haber değeri var mıdır? Ya da bu fotoğraf kullanılırken, herhangi bir kamu çıkarı sözkonusu mudur? Seki’nin, yazıdaki ifadede yer alan ‘bikinisinin üstünü çıkarıp, altını da toplayarak tanga haline getirmesi’ toplumun hangi kesimi tarafından merak edilmektedir? Bu, kadın bedenini en estetikten yoksun haliyle sömürü aracı olarak kullanmak demek değil mi?

Ş. KILIÇ

TEMSİLCİNİN NOTU: Tanınmış isimlerin özel yaşamı, uzaktan çekilmiş görüntülerinin yayınlanması, hem Türk basınında hem de Batı basınında hep tartışılan bir olay. Hürriyet’in 11 numaralı yayın ilkesi, özel yaşamın yayınlara konu edilmesini düzenliyor. Madde şöyle:

‘Kişilerin özel yaşamı -ilgilinin açık veya kapalı rızası olduğu anlamına gelen yaşam şekli veya kamu çıkarlarının gerektirdiği durumlar dışında- yayınlara konu edilemez.’

Yani kamu çıkarı varsa veya ilgili (yani ünlü kişi) böyle bir yayından şikáyetçi olmadığını göstermişse, özel yaşam yayınlara konu edilebilir. Bu nedenle fotoğrafın yayınlanmasında yayın ilkeleri açısından bir sorun yok.

Ünlülerin bu tür fotoğraflarını çekmek, çoğu kez özel çabalar gerektiriyor, paparazziler bazen böyle bir fotoğraf için günlerce bekliyorlar. Bu nedenle fotoğraflar gazetecilik başarısı sayılıyor. Bazı basın yayın organları da böyle fotoğraflara önemli paralar ödüyorlar. Bunun son örneği de, by-pass ameliyatından sonra evinin bahçesinde dolaşırken Clinton’ın fotoğrafının çekilmesi ve bir İngiliz gazetesinde yayınlanması oldu.

PRENSES FAKTÖRÜ

Bu konuda, üç ay önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden önemli bir karar çıktı. Ve kararı aldıran da, Monaco Prensesi Caroline oldu. Yıllarca sayısız ‘paparazzi fotoğrafı’ çekilen Caroline, bu karar için tam 11 yıl çaba harcadı. Olay şöyle gelişti:

Prenses Caroline, ata binerken ve alışveriş yaparken çekilmiş fotoğraflarının 1993 yılında izinsiz Alman Bunte ve Neue Post dergilerinde yayınlanmasını, özel hayatının mahremiyetini ihlal sayıp Alman Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Alman mahkemesi, 1999’da, Prenses Caroline gibi bir şahsiyetin kamuoyuna açık bir yerde çekilen fotoğraflarının özel hayata müdahale kapsamına giremeyeceği yönünde karar vererek Prenses’i haksız buldu. Bunun üzerine Prenses Caroline, davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) götürdü. AİHM ise tam tersi bir karar alarak, ‘bireylerin kamuoyuna açık bir yerde bile olsa özel hayatını koruma hakkına sahip olduklarını’ bildirdi ve Alman dergileri ile Alman Anayasa Mahkemesi’nin mahremiyet haklarını ihlal ettiği sonucuna vardı.

AİHM’nin bu kararı, bu alanda yeni bir dönem açtı. Kuşkusuz karar yakın bir gelecekte Türk basını için de ölçüt haline gelecek.


Sarı kart doğru değil

16 Eylül tarihli gazetenizde yer alan ‘Daum’a Sarı Kart’ haberi doğru değil. Hiçbir futbol hakemi, teknik elemanlara, yani antrenör ve teknik direktöre disiplin cezası uygulayamaz. Yani sarı veya kırmızı kart gösteremez. Yedek oyuncular bu disiplin cezasına tabidirler. Fenerbahçe’nin Sparta Prag maçında Daum’a sarı kart gösterildiği iddiası doğru değil. Bu olayda şu yaşandı: Daum’u, saha içinde hakemin kararlarına fazla itiraz etmesinden dolayı önce 4’üncü hakem uyardı. Bu uyarılar işe yaramayınca da maçın Portekizli hakemi sadece not almak için sarı kartını çıkardı. Maçın raporunda kullanmak için olayı not etti.

Adımı lütfen yayınlamayın

eski bir futbol hakemi

TEMSİLCİNİN NOTU: Okurumuzun bu eleştirisini, eski bir hakem olan Hürriyet yazarı Erman Toroğlu haklı buldu. Toroğlu, şöyle dedi: ‘Bundan önce bazı hakemler kuralları ihlal eden teknik adamlara kart gösteriyorlardı. Örneğin İspanya’da, Toshack’a hakem tarafından kırmızı kart gösterilmiş, Galli hoca kulübeyi terk etmek zorunda kalmıştı. Ancak bu uygulama kural kitabında yer almıyordu. 1.5 yıl önce FIFA, hakemlere bir genelge gönderdi ve bu konudaki karışıklığa son verdi. Artık hakemler kuralları ihlal eden teknik adamlara kart göstermiyor, 4. hakem aracılığıyla saha dışına gönderiyor.’


Osmanlı padişahları okur-yazar mıydı?

13 Eylül tarihli gazetenizde yer alan ve Güler Sabancı’nın parmağındaki Sultan Yıldırım Bayezid portreli yüzükle ilgili yazıda, tarihsel bir hata olduğu düşüncesindeyim. Okur yazar ilk Osmanlı padişahının Yıldırım Bayezid olduğu yolunda haberde geçen ifade tarihsel gerçekliğe göre yanlıştır. Bugünkü manada modern Osmanlı tarihçiliği böyle bir saptamayı delillendirmiş değildir. Haberde geçen durumun aksine ilk Osmanlı padişahı Osman Gazi’den itibaren Osmanlı sultanlarının en azından okur yazar olduklarına dair delil kabul edilebilecek ifadeler Aşıkpaşazade ve bunun gibi diğer Osmanlı kroniklerinde mevcuttur. Örneğin, Osman Gazi’nin Şeyh Edebali’nin misafiri iken Kuran-ı Kerim okuması, Aşıkpaşazade tarihinde anlatılır.

Bütün bunları bir tarihçi adayı olarak yazıyorum.

Hasan ARPAK

TEMSİLCİNİN NOTU: Yazının yer aldığı Cinnah Fısıltıları’nı hazırlayan Hürriyet Ankara Bürosu, ‘Bu bilgiyi Ana Britannica ansiklopedisinden aldık. Ansiklopedide, ‘İyi bir örgütçü ve komutan olan Bayezid, okuma yazma bilen ilk Osmanlı hükümdarıydı’ deniyor. Aynı bilgi, Meydan Larousse’ta da var’ dedi.


‘Allahsız’ iyi oldu

14 Eylül tarihli gazetenizde ‘Allahsızlar’ başlığınızı gördüm. Gazeteniz yazı işlerinde meydana gelen infial, bizlerde de olmuştur. Sizi kutluyoruz. Çünkü ALLAHSIZLAR başlığınız oldukça güzel. Bir insanda Allah korkusu var ise o insan karıncayı bile incitemez. Bunlar olsa olsa... Hayvan desem değiller. Daha da aşağısı. Hükümet de ne yapacaksa yapsın artık.

Yard. Doç. Dr. Erhan AYDIN

erhan.aydin@tnn.net


‘Allahsız’ yakışmadı

BU manşeti Hürriyet Gazetesi’ne yakıştıramadım. Allah her zaman ve herkes için vardır. Bu yüzden ‘Allahsızlık’ diye bir tabir olamaz. Bunun yerine ‘İnançsızlık’ kelimesi kullanılabilirdi. Bazı kelimeler kullanılırken iyi düşünülmeli...

Ahmet MERT

ahmetmerttir@mynet.com


Kampanya çok üzdü

YENİ başlatmış olduğunuz reklam kampanyasında, ufak bir çocuk fotoğrafının yanında, ‘Bazen Hürriyet kendi dilinde şarkı söylemektir’ diye yazıyor. Bu ülkenin resmi dili Türkçe’dir. Eğer bazı zümrelere yaranıp hoş görünmek için yapıyorsanız yanlış düşündüğünüzü ve bu ülkenin 21 yaşında evladı olarak bu kampanyadan üzüntü duyduğumu iletmek istedim.

Kürşat ÖZER

kursat_o@yahoo.com



OKURLARIMIZDAN KISA KISA

CEVDET ÜNÜVAR Yıllardır acaba hangi medya mensubu fark edecek, ben de alkışlayacağım diye bekledim. Ama herhalde boşa bekliyorum. Konu şu efendim: Devamlı olarak gazetelerde foseptik çukuru diye haberler yazar; foseptik zaten lağım çukuru demek. Çukur çukuru demek ne kadar abesse bu tabir de o kadar uygunsuzdur.

NURAN ESENER Büyükçekmece’de oturuyorum. Sularımız sabahtan beri kesik. Bunun üzerine belediyeyi aradım. Basın açıklamasını yaptıklarını, Hürriyet’e 11 ve 12 Eylül’de faks geçtiklerini söylediler. Ama bu haberi ben Hürriyet’te görmedim. Böyle bir haberi nasıl vermezsiniz? İki yabancı misafirim var ve çok utandım.

CUMHUR USTAÖMER İki konuda isteğim var. Türkiye’de malum çok sayıda trafik canavarı mevcut. Bu sayıyı azaltmak için oto ekinizde sürücülük konulu eğitici bir köşe talep ediyorum. İkinci isteğim; Milli Piyango listesine bir süredir konmayan son üç, dört ve beş rakamı ibaresinin konulması.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!