OluÅŸturulma Tarihi: Mart 01, 2003 00:00
Hayır, öyle Gülün Adı veya Foucault'un Sarkacı gibi daha önsözünde pes edeceÄŸiniz bir kitap deÄŸil bu. Vallahi deÄŸil! Tam aksine, Batılı pek çok eleÅŸtirmenin dile getirdiÄŸi gibi, Umberto Eco'nun en keyifli ve en komik eseri. Öyle ki, Binbirgece Massaları da, Yüzüklerin Efendisi de, hatta Harry Potter da hayli yavan kalıyor Eco'nun hayal gücünün karşısında. Ãœstelik, olayların önemli bir kısmı Ä°stanbul'da geçiyor ve Eco, Türkler'i bir hayli övmeyi de ihmal etmiyor. ‘‘Eco'nun bugüne kadar yazdığı en neÅŸeli ve komik eser.’’‘‘Modern Dünya’’ sitesinin kurucusu olan Allen B. Ruch, Ãœlker Ä°nce'nin Türkçe'ye çevirdiÄŸi denemesinde bu sözlerle tanımlıyor ünlü Ä°talyan yazar Umberto Eco'nun olaÄŸanüstü tadlarla bezeli son romanı Baudolino'yu. Ancak, Allen B. Ruch, hiç de yalnız deÄŸildir bu tesbitinde. Baudolino, okuyan hemen herkesin dilinde-damağında Eco'dan beklenmeyen bir lezzet bırakacaktır. Gülün Adı veya Foucault Sarkacı gibi sıkıcı da deÄŸil, tam tersine, Ruch'un dediÄŸi gibi, ‘‘neÅŸeli ve komik’’ bir roman. Ve üstelik, hikáyenin mühim bir kısmı Ä°stanbul'da geçiyor. Ä°stanbul'un Kostantinopolis olduÄŸu ve Üçüncü Haçlı Seferi sırasında Latin ordularının iÅŸgali altında inim inim inlediÄŸi yıllarda. YALANCI BÄ°R KAHRAMANVe Ä°talya'nın kocaman sakallı çocuÄŸu Umberto Eco, ünlü tarihçi kimliÄŸinin yanısıra, romanın temel kahramanlarından da biri olan Niketas'a, ‘‘Türkler asla böyle bir ÅŸey yapmazdı. Onlarla iliÅŸkilerimiz çok iyi. Kendimizi asıl Hıristiyanlardan korumamız gerekiyormuş’’ bile dedirtiyor. Ãœstadın bu sözleri, PKK lideri Apo dolayısıyla Türkler'in Ä°talyan mallarını boykota yeltendiÄŸi yıllarda yazdığını hatırlatmak gerekli mi sahiden de?BaÅŸta Ä°talyanlar olmak üzere muhtelif eleÅŸtirmenler tarafından Umberto Eco'yla paralellikler taşıdığı sık sık vurgulanan roman kahramanı Baudolino'nun temel meziyeti, yeryüzünün en usta yalancısı olmasıdır. Hayır, hemen aklınıza kötü ÅŸeyler getirmeyin, yalanlarının amacı kimseye kötülük etmek filan deÄŸildir. Aksine, yalanlarıyla tarihi ve insanlığı güzelleÅŸtirmek, insanların hayatını kolaylaÅŸtırmaktadır Baudolino. Nitekim, hemen her zaman baÅŸarılı olduÄŸuna görünce, okur olarak yüzümüzün aydınlanması doÄŸaldır. Hele kitabın sonunda, Baudolino'nun hikáyelerini yazdığı tarih kitabına sokmasına itiraz edilen Niketas'ın, ‘‘Güzel bir öyküydü. Ne yazık ki hiç kimse bilmeyecek’’ diye hayıflanmasına verilen cevap, Umberto Eco üstadımızın yazdığı metnin keyfini ne kadar da güzel çıkardığının somut bir göstergesidir:‘‘Kendini bu dünyadaki tek tarih yazarı sanma. Er ya da geç Baudolino'dan daha yalancı biri çıkıp, onu anlatacaktır.’’Baudolino'dan ‘‘daha yalancı biri’’nin Umberto Eco olması, talihin garip bir cilvesi deÄŸil, yazarının son satırda bile ‘‘oyun’’dan vazgeçmediÄŸinin güzel ve anlamlı bir kanıtıdır aslında. Benzer bir durum, romanın daha ilk satırlarında da çıkar okurun karşısına. Ayasaofya'yı yaÄŸmalayan ve bu arada önlerine gelen Bizanslıları kılıçtan geçiren Latin 'barbarlar'ın karşısında bir baÅŸka Latin olan Baudolino vardır ve 'barbarlar'dan kurtardığı kiÅŸi de Niketas'tan baÅŸkası deÄŸildir.BU YANGIN BÄ°TMEZAncak, asıl ÅŸaşırtıcı olan, romanın bu iki ana karakterinin, deÄŸme Ä°stanbul tarihçisinin bile bilmediÄŸi ama varlığından söz ettiÄŸi Ayasofya'nın altındaki tünellere girerek Yerebatan üzerinden Eminönü'ne inmeleridir. Bu gizli geçidin Umberto Eco'nun hayal gücünün bir ürünü mü olduÄŸunu, yoksa sahiden oralarda bir yerde durup durmadığını merak edenler varsa eÄŸer, Ayasofya orada duruyor iÅŸte, Terleyen Sütun'un altından girince saÄŸa dönmeniz gerekiyor sadece...‘‘Niketas ve Baudolino üç yana açılan iki kanatlı pencereleri olan küçük bir kulenin odasında karşılıklı oturmuÅŸlardı. Pencerelerin birinden Haliç ile kenar semtlerin ve küçük evlerin arasında yükselen Galata Kulesi'yle Pera'nın karşı kıyısı görünüyordu’’ diye tarif ettiÄŸi manzara, bir yangın yeridir aslında. 'Barbar Latinler,' kenti yaÄŸmalamakla kalmayıp yakıp yıkmışlardır da. Ancak bu arada Baudolino, ünlü tarihçiye, yüzyıllar sonra ünlenecek muhteÅŸem öyküsünü anlatmaya baÅŸlamıştır bile. Öyle bir öyküdür ki bu, yanında ‘‘Yüzüklerin Efendisi’’ de, ‘‘Harry Portter’’ da kelimenin gerçek anlamıyla yoksul kalmaktadır. Binbirgece Masalları'ndan zihnimizin bir kenarına yerleÅŸen hemen her ayrıntı vardır bu öyküde. Ne DoÄŸu'nun belirsiz iklimlerinde karşılaşılan devlerin ve cücelerin, ne akan taÅŸlardan oluÅŸan Sambatyon ırmağının, ne de kanatlarına binilip bir Boing 707 rahatlığıyla uzak diyarlardan Ä°stanbul'a gelinen kuÅŸların yadırgatıcı bir tarafı yoktur. Deyim yerindeyse, Umberto Eco, ‘‘ArkadaÅŸlar, postmodern metin üretilecekse, bakın böyle olur’’ diyerek gevrek gevrek gülmektedir satırların arasından.Baudolino'nun ve kendisinin doÄŸum yeri olan Alessandrai'daki bir oturumda, ‘‘Gençlere Baudolino'yu okumayı neden tavsiye edersiniz?’’ diye soran genç hanıma üç noktada teÅŸekkür edip ÅŸu çarpıcı cevabı verecektir zaten: ‘‘Ben mi, aslında önermiyorum, ben onu yazdım, okumak size kalmış. Belki de onu okuyan da benim onu yazarken eÄŸlendiÄŸim kadar eÄŸlenir.’’ UMBERTO ECOKelimeler deÄŸiÅŸince tarih de deÄŸiÅŸiyorUmberto Eco, Milano'da, Castello Meydanı'na bakan güzel evinde canavarlar yaratmaya devam ediyor. Hiç kimse, 30 bin kitaptan oluÅŸan kütüphanesinde zevkle mırıldanarak gezinen ve kısa süre önce dede olan 68 yaşındaki bu beyefendiden daha rahat bir edáya sahip olamaz. Halbuki, konforlu odalarda muhteÅŸem yaratıklar hayal ederek ölüm makineleri hazırlıyor.Siz, Baudolino ile Gülün Adı'ndan birkaç asır öncesine, çok sevdiÄŸiniz ortaçaÄŸa geri döndünüz. Bu ruhunuzdaki vatan mı ?- Gülün Adı romanının mevzu manastırlar çevresindeydi. Baudolino daha laik ve hatta muzır. Barbarosso da silahlı ve zırhlı halinden ziyade külotlu görüntüsüyle yer alıyor.Sizin daha önceki romanlarınızda, genellikle bir genç kendinden daha yaÅŸlı birisiyle karşılaşır ve onun da sayesinde, olaylar esnasında hayatı tanırdı. Ya Baudolino?- Yapıcı olamayan bir roman denebilir. Ders çıkartılması gerekmeyen bir hikáye. Yazmaya baÅŸladığımda aklımda önceden ÅŸekillenmiÅŸ bir hikáye yoktur. Hep bir hayalden yola çıkarım. 1960 yılında, Bonpiani'de, Rahip Gianni ve dağılmış Ä°srail kavimlerinin de yer aldığı konuları ihtiva eden, ‘‘Efsanevi Ãœlkeler’’ adlı bir kitap yayınlamıştık. Kapağında bir tek ayaklı figürü vardı. Bu figür bende, Rahip Gianninin hikáyesine ve aynı zamanda da benim ve Baudolino'nun ÅŸehri olan, önce Alessandria olarak adlandırılıp, daha sonradan, imparatora yaranmak için, adı alelacele Cesarea'ya çevrilen ÅŸehrin yaratılmasına baÄŸlandı. Komik gelebilir ama, kelimeyi deÄŸiÅŸtirince tarih de deÄŸiÅŸiyordu. Bugünü bir düşünelim: dünyanın barut fıçısı olan Filistin topraklarını tapınak veya camiler vadisi olarak adlandırmak ufak bir detaydan ötedir.Hayvanlar, resmi evraklar, kutsal kalıntılar ve edebi verilerle sizinkiler hep ansiklopedik romanlar. Baudolino da farklı deÄŸil. Siz bu eÄŸitim amaçlı anlatımı rahatlamak için mi kullanıyorsunuz ?- Her ÅŸeyden önce, eÄŸlenmek için. Çünkü Ä°sa'nın doÄŸumuna hediye getirenlerin Colonia'ya geçiÅŸi veya Carlo Magno'nun azizliÄŸinin tanınması gibi olaylar gülünç dehaların ürünü gibidir. Halbuki gerçekten vukû bulmuÅŸ olaylardır. Ä°nternette, tarihi Bizans mutfağı hakkında siteler bulabilme tuhaflığı bana mutluluk veriyor. Böylece anlatım ansiklopedik bilgi vermenin ötesine geçiyor. Baudolino hayalle dünyevi figürleri bütünleÅŸtirerek ihtiva eden bir kiÅŸilik. Ama, özellikle iyi amaçlı da olsa büyük bir yalancı. O derece baÅŸarılı ki, sonunda kendi yalanlarına inanıyor...- Evet, ÅŸairler gibi, gerekli yalanları söyleyerek hayalperest olan büyük yalancılardan biri. Bu, büyük yalanlar söyleyen kiÅŸilere yer verdiÄŸim ikinci romanım. Pendolo'da hikáye hasta zihinlerden çıktığı gibi yansıtılmıştı. Baudolino'da ise büyük 'h' harfiyle yazılmış olan Hikáye, herkesin katıldığı kolektif yalanların ürünü. Kitapta ortaya çıktığına göre, Baudolino tüm Batı kütüphanesini saptırıyor, Abelardo ve Eloisa arasındaki mektuplaÅŸmanın asıl yazarı ve San Vittore di François Rebelais kütüphanesinin de yazarı o. Hatta ve hatta evrensel hayalcilik yolunda çaba sarf ediyor. Baudolino yalnızca hayalinin peÅŸine düşmüyor, tarihin akışını da deÄŸiÅŸtiriyor.Bu kötümser bir bakış deÄŸil mi ?- Ebedi döngüde kötümserlik olması kaçınılmazdır. Barbarossa'nın danışmanlarıyla yaptığı konuÅŸmaların Ronald Reagan'ın çalışma arkadaÅŸlarıyla yaptıklarından daha masum olduÄŸunu zannetmiyorum. Barbarossa, Ä°talyan beyliklerinin ruhunu anlayamıyor idiyse, Bush da Balkanlar'ın nerede olduÄŸunu bile bilmiyordu. Ancak ben, tarihe karşı olan kötümserliÄŸe, anlatımın iyimserliÄŸini katıyorum. Baudolino hayalin savunucusudur. Tiplemede, anlatımıyla gerekli kahramanları yaratma gücü vardır. ‘‘Hikáye anlatmak’’ deyiminin hem yalan söylemek, hem de roman yazmak anlamına gelmesi boÅŸuna deÄŸildir.Ä°talyan Panoroma Dergisi'nde Roberto Barbolini'nin Umberto Eco ile yaptığı söyleÅŸiden özetlenmiÅŸtir.Â
button