Güncelleme Tarihi:
ÖDÜLLÜ FİLMİN FRAGMANINI İZLEMEK İÇİN TIKLAYIN
Altın Portakal’ı alarak sinemaya hızlı bir giriş yapan Orhan Eskiköy ve Özgür Doğan söyleyecek sözü olanlardan. İkisi de genç, kültürlü, birikimli ve sinema yapma derdinde. Politikler ama aynı zamanda sanatçılar da. Göze sokmadan o çok konuşulan “Kürt sorunu”nu ele almışlar, birebir orada yaşananları beyazperdeye yansıtarak. Özgür Doğan şehir dışında olduğundan sizler için filmin senaristi ve yönetmeni olan Orhan Eskiköy ile konuştuk. Kendisini ödül ve olumlu eleştiriler çok sevindirmiş ama en çokta bir Ekşi Sözlük yazarı onu mutlu etmiş. Orhan Eskiköy’ün ağzından ilginç oyuncu seçimi serüvenleri, açılım ve sinema…
Orhan Eskiköy ile filmin diğer yönetmeni Özgür Doğan, Ankara’da İletişim Fakültesi’nde okurlarken tanışıyorlar. Yolları ise yine bir film çekiminde kesişiyor. Orhan Eskiköy ölüm oruçlarının, açlık grevlerinin yoğun olduğu dönemde cezaevlerindeki durumu mahkumların ailelerinin penceresinden, onların gözünden anlatmak istiyor. Özgür’ün abisi ise o dönemde cezaevinde. Böylece yola çıkıyorlar ve “Hayaller Birer Kırık Ayna”yı çekiyorlar 2001 yılında. O filmleri de birçok ödül alıyor.
“ÖĞRETMENİM MAHMUT ZAZACA GÜLÜYOR”
Eskiköy, Kürtler ile olan hikayesinin üniversite sıralarında başladığını anlatıyor; “üniversite sıralarında Kürt arkadaşlarım vardı ve çok iyi felsefe biliyorlardı, tarih biliyorlardı ama kendilerini Türkçe ifade etmekte çok zorlanıyorlardı. Geri kalan insanlar da onlara gülüyorlardı, sanki herkes kendisini Türkçe ifade etmek zorundaymış gibi ve hoca da buna müdahale etmiyor edemiyordu. Bilemem ama ben bir daha o hocanın dersine girmedim.”
Filmin diğer yönetmeni Özgür Doğan’ın ise filmdeki çocuklarla benzer yaşanmışlıkları olmuş. Evde anneannesi ile Kürtçe konuşamıyormuş, onlar da Türkçe bilmediği için bir süre evde konuşamaz olmuşlar. Bir izleyicinin yorumu ise çocukların yaşadığı travmayı anlatıyor Eskiköy için. Çocuk arkadaşını öğretmenine şöyle şikayet ediyor; “öğretmenim Mahmut Zazaca gülüyor.”
Buse ÖZEL'İN röportajı
Filmin oyuncusu; Emre Aydın. Hayır, bildiğimiz şarkıcı Emre Aydın değil. Denizlili, annesine düşkün, 21 yaşında, yeni öğretmen olmuş bir Türk genci. Öğretmen oluyor ve Siverek’e görev yapmaya gidiyor, bir gece öğretmen evinde kalıyor. Yer olmadığından ardiyada yatıyor. Oraya geldiği için çok pişman ve mutsuz, devamlı annesini arıyor. O arada yazdıkları senaryodaki gibi bir karakter arayan Orhan Eskiköy ve Özgür Doğan, Emre’yi keşfediyor ve Orhan Eskiköy anlatıyor; “Türk gencinin temsili olabilecek Kürtlerden habersiz, sorunlardan habersiz, hasbel kader öğretmen olmuş ve tabi ki başka bir tarafta kamera önün de kendini kasmayacak bir adam arıyorduk. Teklif ettik, kabul etti. Onun başına gelenlerin başkalarının başına gelmemesi için. Benim başıma geldi ama başkası bunları görsün ve kendini buna hazırlasın diye bir tarafıyla da köyde biz de onunla kalacağımız için yalnız kalmak istemedi ve kabul etti.” Filmde Emre’ye replikte yazılmıyor, doğal ve sade bir film olması amaçlandığı için.
"NEFESLE ORTAK YANIMIZ YOK"
Daha vizyona girmeden çok tartışılan bir başka film; Nefes. Fragmanı, internette izlenme rekorları kırdı. Nefes filmi “İki Dil Bir Bavul” ile karşılaştırılmış. “Herkes bir tarafa çekmeye çalışıyor, bu bilinçli yapılıyor. İnsanlar böyle oyunlara gelmesinler. Nefes’le bizim ortak bir tarafımız yok. Nefes tamamen insanların cebindeki parayı almak için yapılmış ticari bir film yani biz bir taraftayız ama biz Kürtlerin ya da Türklerin değil, onun ya da bunun değil… Bu ülkede yaşamak isteyen herkesin mutlu olabileceği bir ülke hayali kuruyoruz. Herkesin barış içinde yaşayabileceğine inanan insanlarız.”
“BENİ EN ÇOK EKŞİ SÖZLÜK YAZARI HEYECANLANDIRDI”
İki Dil Bir Bavul ödül almadan once de aldıktan sonra da övgüler bitmiyor. Basından ünlülerden çok güzel tepkiler geliyor, Nuri Bilge Ceylan da ayrıca filme sahip çıkıyor. Bunları sorarken yönetmene öğreniyoruz ki onu bu tepkilerden daha çok heyecanlandıran tepki bir seyirciden gelmiş. Ekşi Sözlük yazarı bir izleyici kendi başından geçen bir öyküyü anlatmış. Yönetmen o yorumu şöyle aktarıyor; “Bizim mahallemize Van’dan çocuklar gelmişti belki 80’li 90’lı yıllarda. Bu çocuklarla oyun oynamak istedik ama bizi anlamıyorlardı. Bu işte bir gariplik var diyorsun ama çocuksun. Sonra oynamaya başladık beraber. Buradan başlayarak filmi tamamen tahlil etmişti. Hikâyenin duygusunu falan da almıştı. Bu beni çok heyecanlandırdı. Tabiî ki ödüller çok önemli ama beni asıl heyecanlandıran şey filmde bizim anlatmak istediğimiz meselenin seyirciye geçiyor olması.”
"DEMOKRATİK AÇILIM DEMEK, DEMOKRATİK DEĞİLİM DEMEK"