Güncelleme Tarihi:
Geçtiğimiz hafta içi sosyal medyada üzücü bir video yayıldı. İstanbul'un Beylikdüzü ilçesinde bir lisede öğretmenin sınıfta öğrencisini kitapla dövdüğü anlar gündeme oturdu. Sınıftaki başka bir öğrencinin kayda aldığı şiddet görüntülerinde öğrencinin “Hocam” dediği, öğretmenin ise “Hocam dedikçe daha da vuracağım” diyerek dövmeye devam ettiği görüldü.
Öğretmenin öğrencisini dövdüğü anlar çoğunlukla eleştirilse ve kınansa da bazıları "Eskiden ailelerimiz öğretmenlere 'eti senin kemiği benim' derdi. Bence eğitimde dayak şart", "Bir de öğretmene sormak lazım bu raddeye nasıl gelmiş, öğrenci ne yapmış?" yorumlarında bulundu.
Peki bu konuda öğretmenler ve eğitim hayatında bir kere de olsa öğretmeninden şiddet görenler neler söylüyor?
Önce öğretmenleri dinleyelim...
"DAYAK HİÇBİR ŞEYİN ÇÖZÜMÜ OLAMAZ"
Arzu H. (42, Öğretmen)
Kadın, çocuk, ergen, öğrenci fark etmez, hiçbir şeyin çözümü dayak olamaz! Şiddet hiçbir şeyin çözümü değildir, tam tersi öğrencinin çizgiden daha fazla çıkmasına neden olur. Öğretmenin, öğrencisinin gönlünü fethetmesi, kalbine dokunması lazım, başını okşaması, çocuğu manevi olarak kazanması lazım. İzlenmesi gereken yolun böyle olduğunu düşünüyorum ve bana göre öğretmenin şiddet uygulaması tartışmaya açık bir konu değil.
"OKULDA 'BİR EĞİTİMCİ DURDUK YERE BÖYLE DAVRANMAZ' DİYENLER OLDU, KATILMIYORUM"
Özlem Y. (45, Öğretmen)
Bu konuyu okulda öğretmen arkadaşlarımla konuştuğumuzda, “Bir de öğretmenden dinlemek lazım ne yaşandı, olay o raddeye nasıl geldi...”, “Bir eğitimci durduk yere böyle davranmaz” gibi yorumlar yapanlar oldu. Bana göre ise öğretmen ne yaşanırsa yaşansın, o raddeye gelinse bile öfke kontrolü sağlamalı. Öğretmen sınıftan çıkmalı, idareye haber vermeli, öğrencinin suçlu/haksız olduğu durumda ceza ya da uzaklaştırma yöntemi uygulanmalı.
Ben bir eğitimci olarak şiddete kesinlikle karşıyım. Kimse kimseye hele de bir çocuğa, gence bu şekilde vuramaz. Öğrenci hatalı olabilir, öğretmeni çıldırma noktasına getirebilir ki maalesef yapabiliyorlar. Öğrencilerimiz bazen bizleri de çok öfkelendirebiliyor. Ben sakin kalmaya çalışıyorum, gerekirse sınıftan çıkıp nefes alıp derse öyle devam ediyorum.
Ben bu olayda kesinlikle öğretmeni haksız buluyorum. Bence öğretmenler mesleğe başlamadan önce psikolojik testten geçmeli. Çünkü öfke kontrolün yoksa bu mesleği yapmamalısın.
"KENDİ ÇOCUKLARINA YAPILSA NELER HİSSEDERLER?"
Meral B. (64, Öğretmen)
33 yıl ilkokul öğretmenliği yapmış biri olarak şunu söyleyebilirim ki; eğitimde dayak olmamalı, öğrenciye el kaldırılmamalı. Bu davranışların asla haklı bir sebebi yoktur. Eskiden olduğu gibi anne babaların eğitimcilere “Eti senin kemiği benim” demesini de doğru bulmuyorum.
Bence tamamen yanlış, yaşanmaması gereken şeyler yaşanmış. Yanlışların dayakla düzeleceğini düşünen eğitimcilere de aynı şey kendilerine yapıldığında neler yaşayacaklarını veya kendi çocuklarına yapıldığında neler hissedeceklerini düşünmelerini tavsiye ediyorum. Bence çok önemli problemlerin bile sevgi ve iyi sözlerle çözülmesi mümkün. Meslek hayatımda bunun çok güzel örnekleri var.
Bir öğretmen ve ruh sağlığı çalışanı olarak, asla eğitimde dayağın yeri yoktur. Bu bizler için kabul edilemez ve konuşulması bile abes bir konudur. Her çocuk, her can çok kıymetli ve değerlidir. Okullarda ödül ve disiplin yönetmeliği vardır. Öğrencinin bir hatasını gördüğünüzde idareye bir dilekçe verirsiniz, çocuk rehber öğretmenle görüşür ve bunun sonucunda sizin şikâyetinizin disiplin kuruluna gidip gitmeyeceğine karar verilir. Orada kafasına kitapla vurduğunuz çocuğa verdiğiniz mesaj "Bak ben güçlüyüm, güçsüz olanı ezebilirim" mesajıdır ve dolayısıyla ona da bunu öğretmiş olursunuz. O da kendinden güçsüzlere belki ileride eşine ya da çocuğuna aynı şiddeti uygular.
Rehber Öğretmen Nermin Kitaplı AydemirPeki ya öğrencilik yıllarında öğretmenleri tarafından dövülenler? Onlar nasıl düşünüyor?
"AYAKKABIMDA BEYAZ ÇİZGİ VAR DİYE OKULA AYAKKABISIZ SOKTU, ELİNİ KALDIRDI"
Selim T. (37)
Ben liseye giderken öğretmenlerimiz öğrenciye pek acımazdı ama o yıllardan bugüne çok şey değişti. Millî Eğitim Bakanlığı da geçmişte yaşanan olaylar sonrası okullarda şiddet olaylarına çok sert kurallarla karşılık verdi, önlemler aldı. Bunca çabaya rağmen hâlâ bu tip olayların yaşanıyor olması beni çok üzdü ve lisede yaşadığım bir olayı aklıma getirdi. Hatta arkadaşlarımla konuyu tartışırken yine o günleri yad ettik.
11’inci sınıftayken okulumuzun okul kıyafetlerine takıntılı bir müdürü vardı. Gömleğin kolunu katlasak cetvelle kafamıza sertçe vurur, kravatımız azıcık gevşese saçımızdan çeker, kızlar gömleklerinin altına kazak ya da tişört giyse avuç içlerine sopayla vururdu. Neredeyse her okul müdürü gibi saçlara da takıntılıydı. Sprey, jöle hatta limon bile sürsek alnımızın ortasına bir tane vururdu. Ama kendisi saçlarını her gün güzelce fönlerdi. Kendisini asla memnun edemezdik. Örneğin yataktan kalktığımız gibi saçımızı taramadan gelsek “Zibidi! Bu halin ne?” der, saçımızı tarasak “Git bu saçını kuaförde yıkat gel” derdi. Ne yazık ki bunları hep yaşadık.
Neyse… Yazın okulların tatil olduğu dönemde kuaförde çalışarak kazandığım parayla okulda giyerim diye siyah bir spor ayakkabı almıştım. Arka tarafında da iki tane küçük çizgi vardı. Hatta alırken "Bu kadarı da sorun olmaz" diye düşünmüştüm. Küçücük iki adet beyaz çizgi, üstelin topuk tarafında, ne olacak yani bundan… Bir de ergeniz. O kadar çalışıp almışım, okulda giymenin de hayalini kuruyorum. Ayakkabıyı bir hevesle giydim, okulun yolunu tuttum. "Acaba siyah bantla çizgilerin üzerini kapatsam mı?" diye de düşündüm ama çok da sorun olacak gibi gelmedi bana. Sınıflara dağılmak için sıraya girdik. Sağ baştan her sınıf içeri girmeye başladı. Sıra bizim sınıfa geldi, yürümeye başladık. Yanımdaki arkadaşa da “Adımları aynı anda atalım belki müdürün gözünden kaçar” dedim. Kuzu kuzu ilerlerken saçımdan çektiği gibi köşeye attı beni. Bir ıslık çaldı, giden öğrencilerin geri gelmesini istedi. Tekrar sıraya girdi koca okul. Ben kurbanlık koyun gibi köşede bekliyorum. Ama korkmuyorum, eğer şiddetin dozu artarsa sessiz kalmaya niyetim yok. "Ne olursa olsun" modundayım. Birden bağırdı: “Çıkar ayakkabıları." Boş gözlerle baktım. Tekrar etti: “Ayakkabıları çıkar!”
İdrak edemedim... Ayakkabı çıkarmak mı? Neden yani? Üstüme doğru yürüdü, “Ayakkabıları çıkar öyle git sınıfa” dedi. Ben de “Yapmayacağım” diye bağırdım. Koşarak gitmek istedim oradan, rezil etti beni çünkü, utandım. Koca okulun önünde yapılacak iş mi bu? Kolumu tutup elini kaldırdı ben de ittim. Bana vurmak isteyince resim öğretmenimiz araya girdi. Diğer öğretmenler de müdahale edince sınıflara dağıldık. Kanıma dokundu bu olay. Beni öyle bir duruma soktu ki o gün o öğrenci kimdi diye tüm okul beni görmeye geldi.
Okul çıkışı müdür yanına çağırdı beni ve okuldan uzaklaştırma verdi. Aldım kâğıdı çıktım. Eve geldim anne ve babama durumu anlattım. Aslında yapmamam gerekirdi ama olay daha da büyüdü. Bu olayda bende de suç var bunu kabul ediyorum ama ergenlik döneminde oluyor böyle şeyler. Şimdi olsa yapar mıyım, asla yapmam. Ama yine de ne olursa olsun eğitimcilerin bu kadar sert olması, otoriteyi şiddetle, korkutarak sağlamaları asla çözüm değil. Okuldan mezun olduktan sonra öğrendim ki yine bir öğrencinin ailesi ile sorun yaşamış o öğretmen. Sonra da açığa alınmış.
"İLKOKULDA ÖĞRETMENİM TOKAT ATMIŞTI, OKULA AĞLAYARAK GİDİYORDUM"
Kerem R. (41)
Benim okula gittiğim yıllarda hem biz hem de ailelerimiz öğretmenlerden, müdürlerden çok çekinirlerdi. Eğitimciye saygı duymak çok güzel ve kesinlikle olması gereken bir şey ancak bu saygı durumu çocuğun ezilmesine, ruh halinin olumsuz etkilenmesine neden oluyorsa orada yanlış bir durum var demektir. Nitekim benim için de böyle oldu. İlkokul üçüncü sınıfa giderken derste arkadaşımla konuşup gülüştüğüm için sınıf öğretmenimizden çok sert bir tokat yedim. O kadar canım acımıştı ki, tabii bir de çocukluğun verdiği hislerle hüngür hüngür ağlamaya başladım. Öğretmenimin gelip bana sarılmasını bekledim ama tam tersi ağladığım için de azar işittim.
O gün eve gittim, olanları aileme anlattım ve okula gitmek istemediğimi söyledim. Ailem, “Öğretmenin sana kızdıysa bir bildiği vardır” dedi. Neredeyse iki ay her sabah ağlayarak kalktım okula gittim. Ailem ne öğretmenimle konuşmaya geldi ne de benim için bir şey yapmaya çalıştı. Sonra yaz tatili araya girince ben de rahatladım ama beşinci sınıf bitene ve öğretmenimden ayrılana kadar okula bir gün bile isteyerek, mutlu şekilde gitmedim. Ailemin bana öğretmenimi kötülememesi güzel bir şeydi ama çocuklarının mutsuzluğunu görmezden gelmeleri, öğretmene neden tokat attığını dahi sormaktan çekinmeleri çok yanlıştı. Öğretmen-öğrenci arasında saygılı bir iletişim olmalı. Öğretmen çocuklardan beklediği saygıyı aynı şekilde kendisi de göstermeli. Çünkü öğrenciler okulda sadece Türkçe, matematik değil saygı, sevgi, hoşgörü gibi kavramları da öğreniyorlar, öğrenmeliler.
* * * * *
Tüm bu yorumlar aslında eğitimde şiddetin kabul edilemez bir durum olduğunu tüm açıklığı ile ortaya koyuyor. Peki uzmanlar bu konuda neler söylüyor? İşte Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Doç. Dr. Mahmut Cem Tarakçıoğlu’nun yorumları…
‘ÇOCUĞUN BENLİK SAYGISI YARA ALIR’
“Eğitimde şiddetin kullanılması, çocuk ve ergene fiziksel zararın yanı sıra ruhsal açıdan da zarar verebilir” diyen Tarakçıoğlu, şunları ekledi:
“Öncelikle öğretmeni ile arasındaki güven ilişkisi zarar görür. Çocuğun benlik saygısı ve kendine güveni yara alır, kaygı ve depresyon belirtilerinin yanı sıra ders başarısında düşme, okul devamsızlığı ve riskli/saldırgan davranışlarda artma görülebilir. Öte yandan arkadaşının şiddete maruz kaldığını gören öğrenciler de mutlaka bu durumdan etkilenecektir. Şiddete uğramış çocuktaki benzer belirtiler sınıf arkadaşlarında da görülebilir. Öğretmenlerine duydukları güveni kaybedebilirler, ders başarıları düşebilir, riskli davranışlarında artış görülebilir.”
ÖĞRETMEN, PROBLEM ÇIKARAN ÖĞRENCİSİNE NASIL DAVRANMALI?
Doç. Dr. Tarakçıoğlu bu soruya “Öncelikle öğretmen sorunla ilgili temel nedenleri (aile içi sorunlar, akademik zorluklar, akran ilişkisi sorunları) araştırmalı ve sorunu geniş kapsamlı ele almalıdır. Okul kuralları ile ilgili sınırlar, net-kesin olmalıdır. Eğitimde genel olarak pozitif pekiştirme kullanılmalı ancak daha önce çizilen sınırlar aşıldığında şiddet içermeyen yaptırımlar uygulanmalıdır. Sorunların çözümüne ebeveynlerin de katılımı sağlanmalı, okuldaki psikolojik danışman ve rehberlik servisinden mutlaka destek alınmalı ve gerektiğinde çocuk ve genç psikiyatrisi uzmanına yönlendirme yapılmalıdır” cevabını verdi.
AİLELERE DE ÖNEMLİ GÖREVLER DÜŞÜYOR
“Tüm bunların yanı sıra eğitimin sağlıkla devam edebilmesi sadece eğitimciye değil, öğrencilere ve onların ailelerine de bağlı. Sorunların çözümünde bir ekip çalışması gerekmektedir. Aile, okul ve gerektiğinde çocuk ve genç psikiyatrisi uzmanları bu ekibin üyelerini oluşturur” diyen Doç. Dr. Mahmut Cem Tarakçıoğlu, eğitimde ebeveynlere düşen görevleri şöyle anlattı:
-- Ebeveynlerin temel görevi, çocuklarına gereken duygusal ve fiziksel desteği koşulsuz sağlayabilmelidir.
-- Öğrenciye sağlıklı insan ilişkilerindeki temel kuralları, öfke kontrolünü, dürüstlük ve ahlak gibi temel değerleri öğretmek okuldan önce ailenin görevidir.
-- Etkin bir eğitim için sadece anlatmak/öğüt vermek değil çocuğa model olunması gerekmektedir. Bir ebeveyn ancak sağlıklı bir model olduğunda çocuğun da ebeveynini örnek alması çok daha kolay olmaktadır.