Öğrenci gözüyle hukuk

Güncelleme Tarihi:

Öğrenci gözüyle hukuk
Oluşturulma Tarihi: Eylül 16, 1998 00:00

Haberin Devamı

ABD'nin başkenti Washington'da 1959 yılından beri dünyanın birçok ülkesinden gelen hukuk öğrencilerinin katıldığı bir hukuk yarışması yapılıyor. Türkçesi ‘‘Farazi Mahkeme’’ olan ‘‘Moot Court’’ adında bir yarışma. Ülkelerini temsilen bu aktiviteye katılan genç hukukçular, belirlenen bir konu hakkında uzun süre hazırlanıp davanın her iki tarafında da savunma yapıyorlar. Farazi bir mahkemede, farazi yargıçların önünde görülen davada, birçok ülke takımı arasından gerçek bir birinci seçiliyor. Türkiye'yi bu sene Washington'da beş genç temsil etti. Ve hiçbir kuruluşun şemsiyesi altında olmadan, sadece kendi çabalarıyla Türkiye'ye şimdiye kadarki en iyi dereceyi de kazandırdılar. Üstelik diğer takımların sahip olduğu hiçbir imkana sahip olmadan...

ABD'nin başkentinde her sene, 39 yıllık bir geçmişi olan bir hukuk yarışması yapılıyor. Dünyanın dört bir yanından gelen hukuk öğrencileri, dünya politikasına yön veren ülkenin topraklarında halen çözülememiş meseleleri tartışıp bir hukuk düellosuna girişiyorlar. Yarışmayı, International Law Students Association (ILSA) yani Uluslararası Hukuk Öğrencileri Birliği adlı bir kuruluş üstleniyor. Organizasyonun bu yılki misafirleri, 59 farklı ülkeden birer üniversite ve üç Amerikan üniversitesi.

Türkiye, organizasyonda sadece yedi yıldan beri temsil ediliyor. Çünkü kuruluş Türkiye'deki temsilciliğini yedi yıl önce, 1991'de açmış. ILSA'nın Türkiye temsilciliğinin başkanlığını Togan Turan adında genç bir avukat yürütüyor. Temsilciliğin görevi o ülkede yarışmaya katılmak için yapılan başvuruların birden fazla olması durumunda, farazi bir mahkeme kurup seçim yapmak ve Washington'daki merkezle o ülkenin irtibatını sağlamak.

Türkiye'de yarışmaya gösterilen ilgi her sene değişiyor. Bir yıl katılan üniversite bir sonraki yıl hiçbir girişimde bulunmayabiliyor. Bunun sebebi ise örgütün Türkiye'deki üniversitelerde henüz kurumlaşmasını sağlayamamış oluşu. Bu yüzden Türkiye'den yapılan başvurular, tamamen kişisel girişimlerle gerçekleşiyor.

Bu yıl, yarışmaya Türkiye'den sadece iki üniversite katılmak istedi. İstanbul Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi. Yapılan elemede Ankara Üniversitesi'ni eleyen İstanbullular yarışmaya Türkiye'yi temsilen katılmaya hak kazandılar. Beş kişilik ekibi oluşturan, Pınar Ünver ve Gökçe Ucuzal 3. sınıf öğrencisi, takımın diğer üç elemanı Piraye Kuranal, Okan Can ve Ebru Ersoy ise 4. sınıf öğrencisi.

HASBELKADER KATILDIK

Yarışmaya katılımlarının tamamen rastlantı olduğunu söylüyorlar. ‘‘İlanlarını gördük ve hemen bir takım kurduk.’’ Yarışma için iki ölçü var. Biri ingilizce, diğeri ise konu testi. Konu testinden kasıt, önünüze bir dava örneği konulduğunda ona bir yön verebilme, davayı kotarabilme yeteneği. Gerisi yarışma konusu üzerine yapılacak hazırlığa bağlı.

Bu yıl organizasyonun uygun gördüğü konu ‘‘Uluslararası Ceza Mahkemelerinin Yetkileri’’ ydi. Bütün üniversiteler aynı konu hakkında hazırlandı. Bütün karşılaşmalar da aynı konu üzerine yapıldı. Türk takımı bu yılki yarışmada dört takımla karşılaştı ve iki mağlubiyet, iki galibiyetle yarışmayı tamamladı.

Japonya ve Zambiya'yı yendiler ama ABD ve Arjantin'e mağlup oldular. Sonunda da 62 takımın arasından 32. oldular.

Türk ekibinin en büyük sorunu yardım görmemek olmuş. Diğer takımlar yanlarında bir koçla gelip gece gündüz çalışırken, oradaki büyükelçiliklerinden büyük destek görmüşler. ‘‘Biz bunlardan mahrum kaldık’’ diyor Türk ekibi. Ayrıca okudukları üniversitenin zorluğu ve yaptıkları işin önemi hiç düşünülmeden üniversite idaresinden müfredat muafiyeti de alamamışlar. ‘‘Oysa diğer ekipler birçok dersten ve sınavdan muaf olarak oraya gelmişlerdi’’ diyorlar. ‘‘Biz bir yandan finallerimizi düşünürken bir yandan da dosya hazırlamaya çalışıyorduk. Nitekim dokuz aylık öğretim döneminin altı ayını bu işe ayırdığımız için, sene sonunda herbirimize en az dört tane ikmal geldi.’’

Kuruluş, yarışmada seçtiği konuları aynı zamanda uluslararası alanda çözüm bulunamayan, halen tartışılan konular arasından seçiyor. Böylece yarışma boyunca ortaya çıkacak fikirlerden gerçek hayatta da yararlanmayı planlıyor. Bu sene seçilen uluslararası ceza mahkemeleri meselesi de böyle bir örnek.

ÇÖZÜLEMEYEN MESELELER

Takımlar konunun her iki tarafını da savunmak zorunda olduğu için Türk ekibi de içinde ikiye bölünmüş ve bir taraf uluslararası mahkemeleri savunurken diğer taraf karşı çıkmış. Mahkemelere karşı çıkan grubun en beğendiği argüman, bu mahkemelerin aslında işlevsel olmadığını kanıtlamak için bulduğu örnek olmuş. Ebru Ersoy, ‘‘Madem bu mahkemeler çok işe yarıyor ve yaptırım güçleri var, öyleyse Bosna'daki mahkemede savaş suçlusu ilan edilen Radovan Karadziç ve diğerleri neden hala serbest, dedik. Karşımızdakiler hiçbir cevap veremediler’’ diyor. Bu mahkemeleri savunan taraf ise konuya mahkeme heyetinin seçiminde yabancı kişiler olması sebebiyle sağlanan avantajlar ve bu sayede mahkemenin objektif kararlar vereceği noktasından yaklaşmış.

Piraye Kuranel, ‘‘Kendi ülkesinde toplumsal suçlar işlemiş, katliamlar yapmış ve ülkesinin üzerinde terör havası estirmiş bir diktatörü yargılamak o ülkenin vatandaşı olan bir yargıç üzerinde muhakkak duygusal bir baskı oluşturur. Bu mahkemenin başka ülkelerden getirttiği hakimler daha objektif olacaklardır.’’ diyor.

ILSA'nın böyle bir konu seçmiş olması ise sorunun uluslararası hukuk alanında halen tartışılan konuların başında geliyor olması. Nürnberg'ten Ruanda'da kurulan mahkemeye kadar, Birleşmiş Milletler'in barışı kurmak için uygun gördüğü tedbirler arasında saydığı uluslararası ceza mahkemeleri, halen olup olmaması açısından tartışılıyor. Çünkü BM Protokolü'nde mahkemelerin işleyişini düzenleyen bir madde yok. Dahası mahkemelerin kuruluşunu açıklayan bir ibare de yok.

ILSA geçmiş senelerde belirlediği konuları da benzer meselerden seçmiş. Sürüncemede kalan, her yönüyle belirlenmiş bir hukuki yapısı olmayan, müeyyideleri çizilmemiş uluslararası hukuk meseleleri. Yıllara göre seçilen ve genç beyinlerin önüne sunulan konulardan bazıları, ‘‘Mülteciler sorunu’’, ‘‘Uluslararası su yolları’’, ‘‘Çocuk Hakları’’ ve ‘‘Uluslararası terörizm.’’

Önümüzdeki yıl yapılacak yarışmanın konusu ise 7 Eylül'de açıklandı: Ulusal Kimlik ve Fikri Mülkiyet.

Eğitimimiz yetersiz!

Pınar Ünver, yarışmaya Türkiye'den gösterilen ilginin az oluşunu değerlendirirken, bu durumu okulu erken bitirme telaşının bir sonucu olarak görüyor. Ayrıca yaptıkları işin özveri gerektiren bir iş olduğunu söyleyen Ünver, ‘‘Bu işe başlarken, özgeçmiş kaygımız yoktu, en büyük motivasyonu kişisel tatmin arayışımız sağladı’’ diyor. Ancak Ünver, oraya gittiklerinde Türkiye'deki hukuk eğitiminin ne kadar yetersiz kaldığını anladıklarını da ekliyor: ‘‘Dosyamızı ellerine aldıklarında, hazırlanışından kendilerinden olmadığımızı anlıyorlardı. Çünkü bakış açımız yoruma dayalı değildi.’’

Önce yazılı sonra sözlü

Hukuk Yarışması iki aşamadan oluşuyor.

Biri yazılı, diğeri sözlü. Takımlar yazılı savunmalarını ülke elemelerinden önce ABD'ye yolluyorlar. Bu uygulama takımların ülke elemelerinde savunma argümanlarını değiştirip değiştirmeyeceğinin tespiti için yapılıyor. Ülke elemesinin ardından ise ABD'de sözlü savunma yapılıyor.

Yarışmadaki en önemli kuralların başında tarafsızlığın korunması geliyor.

Nitekim üniversiteler savunmalarını yaparlarken, mahkeme heyeti o üniversitenin hangi ülkeden olduğunu bilmiyor. Üniversite de savunmasında hangi ülkeden olduğunu belli edemiyor. Bu konuda savunmada yer alan en ufak bir ipucu üniversiteye çok büyük ceza puanları verilmesine neden oluyor.

Örneğin Norveç takımı ülkelerini belli ettikleri için turnuvanın en büyük ceza puanını alan takım olmuş.






Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!