Ödüllü belgeselde ikinci perde

Güncelleme Tarihi:

Ödüllü belgeselde ikinci perde
Oluşturulma Tarihi: Eylül 15, 2013 02:35

Emmy ödüllü belgesel “Zihin Oyunları” yarın saat 22.00’de ikinci sezonuyla National Geographic’te. Programı hazırlayan ve sunan Jason Silva ile Madrid’deki sezon lansmanında buluştuk.

Haberin Devamı

Belgeseller bildiğimiz belgesellere benzemiyor, malum. “Smart entertainment”, yani akıllı eğlence ile “sıkıcı” ansiklopedik bilgi, izleyiciyi ekrana bağlayan program formatına dönüştü. Yeni çağın belgeselleri, interaktif içerik ve hatta biraz da reality-show özellikleri taşıyor. “Zihin Oyunları” gibi.

Programı hazırlayan ve sunan Jason Silva, “sınırları bilinmeyen bir makine” olarak tanımladığı beyni, böyle bir programla izleyiciye aktarabildiği için memnun. Nasıl memnun olmasın, bu yıl Emmy ödülüne layık bulunan belgeselinin milyonlarca takipçisi ikinci sezon için sabırsızlanıyor.

Peki nedir “Zihin Oyunları”nı bu kadar çekici yapan?

Silva, bu programın itici gücünü “aklın sınırsızlığından” aldığını söylüyor. Görsel algıdan sese, yaratıcılık, yalan söyleme, cazibe ve ikna gücü gibi birçok başlığı kapsayan yeni belgesel dizi; insan beyninin anlaşılması güç yapısını, akıllara durgunluk veren deneyler, görsel illüzyonlar, bilmeceler ve pozitif bilimi kullanarak anlamaya, anlatmaya çalışıyor.

Peki korkmaktan neden hoşlanırız dersiniz? Sosyal medya, neden bizi rahatlatacağına stres sahibi bir insana dönüştürüyor?


İşte tüm bunlar, beynin gizemleri arasında “Zihin Oyunları”nın konu ettiği birkaç başlık... Silva ile biraz “aklımızı” karıştırdık...

KÖTÜ HABERLERDEN GİZLİ BİR ZEVK ALIYORUZ

* Neden korkmaktan, tehlikeden zevk alırız?


- Amigdala, beynin “alarm sistemi” olarak bilinir. Yüzbinlerce yıl önce, Afrika’nın çöllerinde, Amigdala kullanışlı bir araç idi. O zamanın hayatta kalma yöntemi olan “Savaş ya da kaç” davranışının temeli. Amigdala, bir tehlike anında adrenalini ateşliyor, böylece kaslar yapması gerekeni yapabiliyor ve bir canlının hayatta kalması için gereken durumu sağlamış bulunuyor.

* Şimdi böyle bir “tehlike” içinde değiliz ama...

- Doğru. Savaş ya da kaç, yüzbinlerce yıl önce gerekli ve hayati idi. Eğer çok rahat olursanız, bir hayvan tarafından yenmeniz an meselesiydi. Şu anda bu mekanizma ne kadar gerekli, işte o bir soru. Bu mekanizma modern dünya söz konusu olduğunda dönüşmüş durumda, zira dünyamız bu dönemlerle karşılaştırıldığında bir hayli “sterilize” sayılır. Yine de bu davranışı atalarımızdan miras almış durumdayız. Bugün, o miras, amigdala, aynı sebeplerden dolayı nevrozun, anksiyetenin, stresin sorumlusu olarak biliniyor. Yine aynı sebeplerden dolayı televizyonda kötü haberler dinlemekten “gizlice” hoşlanıyoruz. Çünkü ilkel beyin “tehlike” arar ve onu ortadan kaldırmak için çalışır. Bunun için tasarlanmıştır. İlkel beynin modern dünyaya adaptasyonu “tehlikeden zevk”e dönüşebiliyor.

* Nasıl mesela?

- Mesela seks, üremek içindir. Yumurtanın döllenmesi eylemi. Asla bir eğlence değil. Fakat insan, “üremek için tasarlanmış bu zevkli eylemi doğum kontrolünü keşfederek eğlence unsuruna dönüştürebiliriz” diyor, korku için de aynı şey geçerli. İnsan algısı şöyle çalışır; izlediğiniz her şey gerçektir. Yani izlediğiniz bir görüntü dahi sizde “tehlike çanları” çaldırır, çünkü beyin bunun gerçek olduğunu düşünür. İşte bu yüzden, korku filmi izlemekten hoşlanırız. Güvenli bir ortamda, mesela sinema salonunda korksanız bile beyin tehlikede olduğu alarmını verir, vücudunuzdaki adrenalin yükselir ve bundan hoşlanırsınız. Ekstrem sporların verdiği zevk de aynı. Korkuyu “hack”lemenin verdiği zevk...

* Sosyal medya ile neredeyse herkeste peyda olan “bir şey kaçırıyorum” korkusu için ne dersiniz?

- İşte o da ilkel beynin marifeti. “Her şeyi aynı anda düşünebilen beyin” bir mittir. Tek seferde, tek iş yapabilirsiniz. Beyin ancak dikkat isteyen işler arasında geçiş yapabilir, aynı anda yapamaz. Dört bir yandan dikkat isteyen konu bombardımanına tutulduğunda, beyin bir seçim yapmak zorunda kalıyor. Bir seçim yaptığınızda, diğer seçeneği dışarıda bıraktığınızın farkındasınızdır ve kaçırma korkusu söz konusu olur. Sosyal medya bu korkuyu kuvvetlendiriyor. Modern çağda buna “bandwidth anksiyetesi” denebilir. Düşünün, birçok farklı yerden beyninize HD sinyaller geliyor, ancak hepsini aynı anda algılayabilecek bir düzen, yeterli kullanılabilen “REM” yok. Fakat milyonlarca sinyalin aynı anda gönderildiğinin de farkındasınız. Dikkat, bir noktaya yönlendirildiğinde iyidir fakat dikkatinizi çekmek için yarışan birçok odak noktası tarafından “çekiştirildiğinde” anksiyetenin kaynağı olabilir. Belki gelecekte bir gün, teknoloji beynin REM’ini artırmak için bir yöntem bulacak ve Çince öğrenirken aynı anda keman çalabileceğiz...

* Akıllı telefonlar “vücudun bir uzantısı” haline mi dönüştü sizce?

- Beynin insanı büyüleyen tarafı şu: Birkaç işi aynı anda yapabiliyor. Mesela ben yazı yazarken aklımın bir tarafı kağıtta, kalemde, kalemi tutuşumda, ancak bir tarafı da yazdığımda. Elim ve kalem, bir süre sonra “aracı” haline dönüşüyor. Yani “yazma” eylemini düşünmüyorsunuz. Evet, akıllı telefonlar da bu tür bir fonksiyona sahip artık. Mesela Google Glass da aynı biçimde. Sanal ve reel dünyayı birleştiren de beyin. Beynin sınırlarını düşünmek için bambaşka noktalardan da yaklaşabilirsiniz. Mesela New York’u düşünün. Topoğrafyayı şekillendiren doğanın kendisi değil, insan beyni.

Haberin Devamı

BERBAT PROGRAMLAR ÇOK İZLENİYOR

Haberin Devamı

* Televizyon dünyasında daha ziyade vakit geçirtmeye odaklı programların “çok izlendiği” söylenir. Popüler kültürde belgeselleri “çok izlenen” kategorisine sokamayız fakat “Zihin Oyunları” bunu yıktı. Çok izlenmesi sizce insanların dolu, “akıllı” içeriğe açlık halinden mi kaynaklanıyor?

- Bu durum, bu programı yapmayı sürdürmem için çok güzel bir sebep yaratıyor. İnsan doğasında öğrenmeye eğilim vardır. İnsan, meraklıdır. Berbat programlar çok izleniyor çünkü seçenek olarak izlenmeye değer, gerçek ve eğlendirici içerik sunabilen programlar az. “Sıkıcı” olarak görülen konular esasında eğlenceli, seksi, merak uyandırıcı ve dikkat çekici formata sokulabilir. Televizyon dünyası bir Rönesans yaşıyor, bu nedenle artık belgeseller eskiden izlediklerimiz gibi değil. Yani hem çok eğlenebilir, hem çok öğrenebilirsiniz.

Haberin Devamı

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!