Güncelleme Tarihi:
Palme'yi Kesire öldürttü
Abdullah Öcalan, şok açıklamalarına mahkemenin ikinci günü de devam etti. Olof Palme'yi, eski eşi Kesire Öcalan'ın öldürttüğünü öne süren Öcalan, yakalandığı ana kadar örgütün bir numaralı sorumlusunun kendisi olduğunu da söyledi.
PKK'nın elebaşı Abdullah Öcalan, İmralı'daki yargılamanın ikinci gününde, yine şok itiraflarda bulundu. Öcalan saat 09.30'da cezaevinden alınarak zırhlı araçla duruşma salonuna getirildi. Cam kafesin ardındaki bölmede bileklerindeki kelepçe çözülen Öcalan, bir süre bekletilirken yine şaşkın ve endişeli bakışlarla etrafı izledi. Bu sırada koruma görevi yapan bir subayın, duruşma salonuna giriş sırasını tekrarlarken Öcalan'a, 'Abdül' diye hitap etmesi dikkati çekti. Duruşma heyetinin saat 10.00'da salondaki yerini almasının ardından Öcalan da salona getirildi ve cam kafesteki yerine oturdu. Mahkeme Başkanı Mehmet Turgut Okyay, sanığa jandarma, savcılık, ek ifadesi ve yedek hakimlikte alınan ifadelerini okudu. Öcalan da bu ifadeleri özgür iradesi ile verdiğini belirtti, ancak ağır psikolojik durumu nedeniyle, hafıza değişikliğinin olduğunu ve bu nedenle ifadelerinde bazı kopukluklar bulanabileceğini söyledi. Mahkeme Başkanı Okyay'ın, ‘‘Terör örgütünün kuruluşundan bu yana, örgütün başkanı mısın?’’ sorusuna Öcalan, PKK'nın kurucusu olduğu ve kuruluşundan bu yana başkanlığını yaptığı yanıtını verdi. Öcalan, ‘‘Yakalandığım ana kadar örgütün birinci derecede sorumlusu bendim. Bazı örgüt üyelerinin bağılılıkları halen devam etmektedir. Örgütün eylem ve faaliyetlerinden birinci derecede sorumlu benim. Örgütün eylem ve program yapısı alanında 1990 yılından bu yana örgüt içinde bir iç mücadele var’’ dedi.
KARISININ İNFAZINI ENGELLEMİŞ
Mahkeme Başkanı Okyay'ın, kimler için öldürme kararı verildiğini sorması üzerine Öcalan, iç mücadelede 'Betin' kod adlı Şahin Beliç, 'Cemal' kod adlı Cemil Işık ile Şemdin Sakık gibi kişiler hakkında örgüt dışında bir çizgi izledikleri için öldürme kararı verildiğini anlattı. Öldürme emrini bizzat verip vermediği sorusuna da Öcalan, ‘‘Ben kişi adı vererek, öldürülme talimatı vermedim. Benim evli olduğum Kesire Yıldırım, merkez üyesidir. Kongerede ölüm kararı çıktı, ancak ben bunu uygulatmadım. Halen kendisi galiba İsveç'te yaşıyor’’ dedi. Almanya'da 7 Ağustos 1984'te bir örgüt üyesinin öldürülmesi talimatını verdiği gerekçesiyle hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkarıldığı hatırlatılınca da Öcalan, ‘‘Olof Palme cinayeti dahil, Avrupa'daki bir çok cinayet bana yüklenmek istendi. Bu eylemlerin talimatının benim tarafından verildiğini söyleyen örgütün üst düzey kişileri, bana karşı muhalif olanlardır’’ diye konuştu. Mahkeme Başkanı Okyay'ın, ‘‘Bak bunu iyi dinle... İsveç'in PKK'dan ayrılanlara sığınma hakkı vermemesi üzerine konuşma yapmışsınız ve Olof Palme'nin öldürülmesi emrini vermişsiniz’’ sözlerine de Öcalan, ‘‘Bu bana yüklenen bir komplodur. Avrupa'da PKK, provokatif biçimde şiddet eylemlerine karıştırıldı.
HÜRRİYET, DEDİĞİMİ YAPMADI
Palme olayında bunun rolü vardı. O dönemde Avrupa sorumlusu Ali Çetiner'dir. İsveç'te yakalandı. İsveç ve Alman polisiyle çalıştığı kanısındayım’’ yanıtını verdi. Okyay'ın, ‘‘PKK'nın yayın organlarında Palme'nin öldürülmesiyle ilgili yazınızın etkisi olmadı mı?’’ sorusunu ise Öcalan şu karşılığı verdi: ‘‘Hayır. Bu yazıları bana göstersinler. Bu yazıları yazan Hüseyin Yıldırım'dır. Kendisi örgütün dış ilişkiler sorumlusudur. Yazısında, Olof Palme'yi tehdit ediyor ve 'Başına gelecekleri görür' şeklinde sözler kullanıyor. Böyle bir emri ben vermişsem, bunun yayınlanmasını Hürriyet Gazetesi'nden istedim ama yayınlamadılar. Palme'yi PKK Rejin Örgütü'nün öldürdüğü yolunda bilgiler aldım. Bu örgütü Kesire Yıldırım ve Hüseyin Yıldırım kurdu, geliştirmek istedi. Genellikle Avrupa'da faaliyet gösteriyor.’’
Yılmaz haber vermedi
Müdahil avukatlardan Cahit Torun'un, ‘‘Yalçın Küçük, operasyonlar olacağı konusunda size bilgi verdi mi?’’ sorusunu Okyay sanığa yöneltti. Öcalan da, Prof. Yalçın Küçük ile telefonda görüştüğünü, yakalanmaması için Küçük'ün kendisine yerini değiştirmesi konusunda uyarıda bulunduğunu bildirdi. Öcalan, ‘‘Bu konuda ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'ın bana haber gönderdiği kesinlikle doğru değildir’’ diye konuştu.
PKK'nın 200 milyon doları var
Mahkeme Başkanı Okyay'ın sorusu üzerine Öcalan, PKK'nın 200 milyon dolar civarında parası olduğunu söyledi. Örgütün uyuşturucu ticaretiyle bağlantısı sorulunca da kaçamak yanıt veren Öcalan, ‘‘Uyuşturucu bir insanlık suçudur. Ancak bazı örgüt temsilcilerimiz uyuşturucu kaçakçılarından bağış adı altında para almış olabilirler. Bu Avrupa'da da böyledir. Örgüt içinde uyuşturucu işiyle bilerek uğraşmayı en ağır suç olarak kabul ederiz. Hatta ben sigarayı bile yasakladım. Örgüt üyelerinden yurt dışında uyuşturucu işine yaygın olarak katılanlar olabilir’’ dedi.
Rum'dan para İran'dan hastane
Öcalan, bir süro üzerine İran'da PKK'nın eğitim kampının bulunmadığını ileri sürdü, örgüt üyelerine teorik bilgiler verildiğini ve bunun da İranlı yetkililerce bilindiğini, örgüte bu ülke üzerinden sevkedilen birçok silaha İran'ın el koyduğunu, bunlar arasında füzelerin de bulunduğunu söyledi. Öcalan, İran'da örgüte ait bir hastanenin olduğunu itiraf etti. PKK'nın, Kıbrıs Rum Kesimi'nde bir temsilciliğinin bulunduğunu söyleyen Öcalan, bu temsilciliğin fazla faal olmadığını ileri sürdü. Öcalan, Kıbrıs'ta eğitim kamplarının bulunmadığını öne sürerken de, sadece örgüt üyelerinin geçişleri ve pasaport konusunda yardım gördüklerini, eğitim kampı değil de bazı evler bulunabileceğini söyledi. Kıbrıs Rum Kesimi'nde örgüte aktarılan paraların kiliseler aracılığıyla verildiğini belirten Öcalan, ‘‘Ben yakalandığımda üzerimde bulunan sahte pasaport, Atina'daki temsilcimiz tarafından Kıbrıs Rum Kesimi'nden temin edildi’’ dedi.
Asala ile ilişki kurduk
Müdahil avukatlardan Cahit Torun'un ASALA ile PKK'nın bir bağlantısı olup olmadığı yolundaki sorusunu Öcalan, ‘‘Asala ile 1980'lerde ilişkilerimiz oldu. Bu örgütle bizzat benim de görüşmem oldu. Daha sonra örgütün kendi içindeki anlaşmazlıkları ve bizim örgütümüzle eylem farklılığı nedeniyle ilişkimiz kesildi’’ dedi. Öcalan, Ermenistan'da örgüt temsilcilikleri bulunduğunu ve bu ülkede örgüte maddi desteğin halktan sağlandığını belirterek, ‘‘Devlet resmi ilişkiye girmiyor ama bizim faaliyetlerimize de sesini çıkarmıyor. Birçok ülke bu yöntemi uyguluyor’’ diye konuştu.
Erbakan'dan 2 mektup aldım
Abdullah Öcalan, mahkemede soru üzerine, merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal'la başbakan olduğu dönemde aracı vasıtasıyla görüştüğünü, buna da Kuzey Irak'taki Kürdistan Yursever Birliği lideri Celal Talabani'nin aracılık ettiğini ileri sürdü. Öcalan, ‘‘Özal'ın istemi üzerine tek taraflı ateşkes ilan ettik. Özal, ateşkes haberini aldıktan sonra Talabani'ye, '10 yıldan bu yana ilk defa rahat uyudum' demiş’’ iddiasında bulundu. Öcalan, bir başka soruyu yanıtlarken, 1996 yılı nisan ayında Mesut Yılmaz iktidara geldiğinde önce HADEP'ten Recep Doğaner aracığıyla Filistin ile İsrail arasındaki sürece benzer bir ilişki kurulmasını istediğini iddia etti. Öcalan, Yılmaz'ın, ayrıca bilgisi dahilinde yazar Alev Alatlı'nın kendileriyle görüşeceği bilgisinin geldiğini ileri sürdü. O zaman Şam'da bir bombanın patladığını ve görüşmenin yapılamadığını ileri süren Öcalan, Alev Alatlı'nın daha sonra Avrupa'da 'Şahin' adında bir bir örgüt görevlisiyle görüştüğünü öğrendiğini idia etti. Refahyol hükümeti döneminde de bir mektuplaşma olduğunu ve Suriye'deki temsilcilerine iki mektup geldiğini ifade eden Öcalan, mektupların kapatılan RP'nin eski genel başkanı Necmettin Erbakan tarafından gönderildiğini öne sürdü. Mahkeme Başkanı Okyay'ın sorusu üzerine Öcalan, bu mektubun yanında olmadığını, ancak arşivde bulunduğunu söyledi. Öcalan, ''Aracı olarak gazeteci İlnur Çevik gönderilecekti, ancak bunun yerine mektuplar geldi'' dedi. Öcalan, Erbakan'ın gönderdiği mektupta ekonomik ve sosyal paket açılmak istenildiği, şiddet ortamının bunu engellediği ve kendilerine ‘‘Bunu durdurursanız iyi olur’’ denildiğini anlattı ve kendisinin de bunu kabul ettiğini söyledi.
Ağır silahların parası Atina'dan
Bir başka soru üzerine, küçük çocukların kaçırılarak dağa çıkarılmasını engellediğini ve kaçırılanları ailelerine geri gönderdiğini ileri süren Öcalan, ‘‘Genelde, 17- 18 yaşındakilerin altındakileri örgüte almıyorduk. Ancak bunun bazı istisnaları olabilir’’ dedi. Öcalan, Mahkeme Başkanı Okyay'ın ‘‘Örgüt ağır silahları nereden alıyor?’’ sorusuna, ‘‘Körfez Savaşı'ndan sonra Irak'ta çok sayıda silah satılıyordu. Füze dahil herşeyi almak mümkündü. Kanas suikast silahlarını da buradan aldı’’ yanıtını verdi. Silah temininde ticari yöntemin kullanıldığını söylerken Yunanistan üzerinden ağır silah sağladıklarını itiraf eden Öcalan, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘‘Benim teknik konularda temsilcim vardır. Birisi Fethi Demir'dir. Yunanistan'ın ağır silahların alımındaki yardımı daha çok ticari anlamdadır. Örgüt mensuplarının eğitimi Yugoslavya'da yapılıyordu. Ben Yunanistan'a, Suriye'den çıkmadan önce hiç gitmedim. Yunanistan'da gaz eğitimi yapıldığı konusunda bilgim yok. Gaz eğitiminin Yunanistan'da PKK üyelerine verildiği söylendi. Ayrıca bazı teknik malzemelerin sağlandığını duydum. Yunanistan'daki eğitimler 1990'dan sonra ağırlıklı olarak her konuda yapılmaya başlandı. Buralarda eğitim görenler kırsala uçaklarla geliyorlardı. Uçaklar bazen Şam, bazen Lübnan, bazen de İran üzerinden geliyordu.’’