Güncelleme Tarihi:
Kasım 2008'deki seçimlerde büyük umutlarla başkanlığa seçilen Obama'dan beklentilerin yüksek olması belki de görev süresinin en büyük sıkıntısını oluşturuyor.
ABD Başkanı, içeride sosyal güvenlik reformu, işsizlik ve ekonomik kriz gibi sorunlarla boğuşuyor.
Diğer yandan dış politikada da işler pek istendiği gibi gitmiyor. Üstelik Nobel Barış Ödülü’nün Obama yönetimini baskı altına alıp, çok zorlu meseleleri öncelik haline getirmesine yol açıyor.
Bunlar kısaca İran'ın nükleer programıyla ilgili sorunun çözümü, İsrail ile Filistin yönetimi arasında barış görüşmelerinin başlatılması ve Türkiye ile Ermenistan arasında barışın sağlanması. Bu sorunlar arasında Türkiye'yi en çok sonuncusu ilgilendiriyor.
Obama yönetimi, bütün bu konularda önceki başkanlardan farklı hareket etmeye çalışırken, kemikleşmiş meseleler ve tutumlar nedeniyle ilerleme kaydetmekte zorlanıyor.
Bu durum, Washington'ın diplomaside taktik değişikliğine gitmesine neden oluyor. Kısacası Bush döneminde tavırların çok net çizildiği, “bizden olan ve olmayan” kamplaşmasının köşeli olduğu bir politikanın ardından Obama çizgilerin daha bulanıklaştığı "iyi polis-kötü polis" taktiği uyguluyor.
TÜRKİYE-ERMENİSTAN
Bunun en yakın örneklerinden birisi ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi'ndeki Ermeni tasarısı oylamasına yaşandı. Oylama öncesi Obama yönetimi zor bir durumdaydı. Zira, seçim öncesi "soykırım" iddialarını tanıyacağını söyleyen yönetim, bunun en önemli müttefiklerinden Türkiye ile ciddi sorunlar yaratacağının bilincindeydi.
Üstelik Kasım ayında yapılacak olan ara seçimler ve Ermenilerin oy potansiyeli denklemi daha da karmaşık bir hale getiriyordu. Obama yönetimi, uzunca bir süre sessiz kaldı ve tepki göstermedi.
Ancak oylamaya dakikalar kala, Beyaz Saray'dan yapılan bir açıklamada Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın Komite başkanıyla görüşerek, tasarının reddedilmesini önerdiği duyuruldu. Zaten Clinton, oylamadan birkaç hafta önce de yine Komite'deki bir oturumda, üstü kapalı bir ifadeyle tasarının geçmemesini istemişti.
Obama yönetiminin bu müdahalesinin tasarının beklenenden daha az bir farkla, yani kıl payı geçmesinde etkili olduğu belirtiliyor. Elbette bu müdahale, ABD'deki Ermeni diasporasının tepkisine neden oldu.
Bunun üzerine geçtiğimiz günlerde ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Philip Gordon yaptığı açıklamada, Obama'nın tasarının Temsilciler Meclisi Genel Kurulu'na sunulması durumunda buna müdahale etmeyeceklerini söyledi.
Aynı açıklamada bir de aba altından sopa gösterildi. Çünkü Gordon, Türkiye'den nükleer sorun nedeniyle yürütülen görüşmelerde İran üzerindeki baskıyı artırmasını istedi.
İSRAİL'LE DE BENZER SÜREÇ
Washington yönetimi, Türkiye-Ermenistan ilişkileri ve Ermeni tasarısı sürecinde takındığı tavrın bir benzerini İsrail'le yaşadığı son krizde de sürdürüyor.
ABD ile İsrail arasında son 25 yılın en derini olarak gösterilen krizde karşılıklı sert açıklamalar da "iyi polis-kötü polis" diplomasisinin birer örneği.
Bu krizde "kötü polis" Clinton... Dışişleri Bakanı, İsrail'in Kudüs'te yeni yerleşim birimleri inşa etme kararının ardından Tel Aviv'e dört maddelik bir "ültimatom" verdi.
Ancak bu kez Obama, bizzat devreye girerek, muhafazakarların yayın organı olarak bilinen Fox News'a verdiği söyleşide, yaşananların bir kriz olmadığını ve iki ülke arasında görüş ayrılıklarının yaşanmasının doğal olduğunu belirtti.
İçeride yaşadığı sorunlar nedeniyle kamuoyu desteği giderek düşen ve 2012'deki seçimlerde yeniden seçilme olasılığı tehlikeye düşen Obama, dış politikada çıkış yolu arıyor.
Ancak uyguladığı bu "bir ileri, iki geri" yani Mehter taktiği ve "iyi polis-kötü polis" oyunu, yönetiminin kredibilitesine zarar verme riskini de beraberinde getiriyor.