Güncelleme Tarihi:
NEWSWEEK
Fareed Zakaria: Obama Afganistan’da asker artırırken bir yandan da dış politikada vites düşürüyor. ABD Başkanı emperyal bir kriz yaşanırken imparatorluk sonrası dönemde dış politikanın nasıl olması gerektiği sorusuna cevap arıyor. Bu soruya Afganistan ile ilgili bulduğu cevap sayı ve süre olarak sınırlı asker arttırımı.
Obama amaçlarıı sınırlı tuttu ve demokrasiyi yaymak, insan haklarını korumak ya da kadınların eğitimine yardım etmekten bahsetmedi.
Obama ABD’nin Bush döneminde kontrolden çıkan taahütlerini azaltmak istiyor. Ama bir savaş devam ederken buradaki varlığını azaltmak da kaçınılmaz olarak kaçmak olarak algılanacak.
Bundan 18 ay sonra Afganistan’ın gerçekte hayati olup olmadığı sorusuna cevap vermek zorunda durumunda olacağız. Acaba Amerika çıkarları daha az maliyetle korunabilir mi?
Birçok Başkan seçilince kendini Churchill zannetmeye başlar ve özgürlükten bahseder ve her şeyi ahlaki bir dramaya çevirir. Baba Bush bile “yeni dünya düzeninden” bahsetmişti. Obama böyle yapmadı. Sakin kaldı ve hesap yapmaya çalıştı. Büyük bir konuşmacı olmasına rağmen zerafetini kontrol altında tuttu.
Obama yaradılış itibariyle, terbiye olarak ve içgüdüsel açıdan tam bir gerçekçi. Nixon’dan bu yana Amerika’nın çıkarlarını tanımlama ve bunlara ulaşmak için gerekli kaynakları sağlama konusuna bu kadar dikkatli biçimde odaklanan bir Amerikan Başkanı olmamıştı.
Walter Lippmann 1943 yılında dış politikayı “ulusun taahhütleri ile gücünü biraz da yedekte ihtiyat bırakarak dengeye getirmek” olarak tanımlamıştı. Obama “sorumluluklarımız, kaynaklarımız ve çıkarlarımızın ötesinde taahhütlere girmeyi reddediyorum” diyerek bilerek ya da bilmeden tam da bu tanıma göre hareket etmiş oluyor.
Obama konuşmasında sadece bir kişiye atıfta bulundu, Cumhuriyetçi Parti’nin eski Başkanlarından Eisenhower: “Her öneri ülkenin değişik programları içinde arasında denge sağlama gereği dikkate alınarak değerlendirmelidir.”
Obama ayrıca son yıllarda bu dengeyi kaybettiğimizi de ifade etti. Şimdi bu dengeyi tekrar sağlamayı amaçlıyor. Obama gücümüzün sadece askeri kapasiteye değil ekonomi ve teknolojiye de dayandığını söyledi.Benim de dahil olduğum bir gazeteci grubuna iki savaş (Irak ve Afganistan) yönetmek istemediğini söylediğinde bu savaşların ABD’nin uzun dönemli güvenliği için hayati görmediği anlaşılıyordu.
Obama’nın Amerikan dış politikasını daha az ölçüsüz ve daha az kavgacı yapmak gibi bir iddialılı bir amacı var. Obama 1) terörle savaşın ölçeğini sınırlıyor, 2) İslam dünyası ile çatışmayı direk ve ciddi tehdit olan gruplarla sınırlıyor, 3)Rusya ve Çin gibi büyük güçlerle daha iyi ilişkileri hedefliyor, 4) küçük meselelerin büyük meseleler konusunda işbirliğini engellemesine izin vermiyor.
Bunlar, ABD’nin dünyayı yönetmesi, herkesi Amerikan fikirlerini kabul etmeye zorlaması ve buna direndiklerinde ise cezalandırması gerektiği yönündeki Washington’da hakim düşünceden kopuşu ifade ediyor.
Richard N. Haass: ABD, 2011’de Irak’tan çekilmiş ve Afganistan’dan çekiliyor olacak, öyle mi? Buna inanmayın. Çıkış stratejileri çizmek bunları uygulamaktan çok daha kolaydır. Genelde dayanıklılık testine dönüşürler.
FOREIGN POLICY
Hillary Mann ve Flynn Leverett Mann: Obama’nın İran’la başarısızlığa giden diplomasisini kurtarmanın yolu İsrail’in belirleyici olmasını engellemektir.
FINANCIAL TIMES
Bård Harstad: İklim ve karbon edimleri müzakereleri ile dünya ticareti müzakereleri birleştirilmeli. AB’nin Rusya’ya Kyoto’yu imzalaması karşlığında Dünya Ticaret Örgütü’ne girmesine destekleyeceğini söylemesi işe yaramıştı. Karbon edimleri ile ilgili taahütlerini yerine getirmeyen ülkelelere ticaret ambargosu uygulanmalı.
Johan Steyn: Irak işgali sadece felaket değildi aynı zamanda yasa dışıydı.
Martin Wolf: İngiltere’de Thatcher sonrası döneme girdik. Thatcher reformları işe yaramadı değil: 1991’den bu yana İngiltere, yüzde 48 büyüyerek Almanya, Fransa, İtalya ve Japonya’yı geride bıraktı. İngiltere önümüzdeki dönemde yavaş büyüse bile bu ülkelere attığı fark kolay kapanmaz.
Michael Skapinker: Dünya ekonomisinin ağırlığı Doğu’ya kayıyor olabilir ama dili İngilizce olmaya devam edecek. İş adamından öğrencisine o kadar çok insan İngilizce öğrenmek için o kadar zaman harcadı ki Çince ya da İspanyolca’nın İngilizce’nin yerini alması güç. Ama anadili İngilizce olanlar da gevşememeli. Tek dil bilmek bu İngilizce ise bile dezavantaj olabilir.
Wolfgang Münchau: Yunanistan kendisini kurtarmak için AB’nin yardımına geleceğini ummamalı. Eğer Yunanistan’a ayrıcalıklar tanınırsa AB diğer ülkeler üzerindeki disiplinini kaybeder.
Zaki Laldi: Ülkeler güçlerini ekonomik zenginlikleri, stratejik yetenekleri ve ağırlıklarını koyma iradeleri ile gösteririler. ABD bu üç kategoride de hala bir numara. Washington çok kutuplu bir dünya yaratmaya değil, “dışarıdaki” aktörleri büyük ölçüde kendi şekillendirdiği sistemin bir parçası haline getirmeye çalışıyor. Böylelikle sistemin ve kendi liderliğinin devamını amaçlıyor.
THE NEW YORK TIMES
Charles M. Blow: ABD siyah bir başkan seçti ama yaşam kalitesindeki uçurum ve ırksal gerginlikler devam ediyor. İşsizlik siyahlar arasında beyazların iki katı. Obama kendisini seçen beyazları ürkütmemek için bu konulara çok değinmiyor.
Robert Herbert: Uluslarası testlerde Amerikalı öğrencilerin performansı düşmeye devam ediyor. Eğitim Amerika’nın en büyük güvenlik problemi. Eğitim reformuna inanan, çocukların nasıl öğrendiğini bilen ve bu işin yöneticiliğini ve siyasetini bilen eğitim liderlerine ihtiyacımız var.
Frank Rich: Obama’nın Afganistan stratejisi konuşması samimi ve uzun tartışmalardan sonra ortaya çıkmış gibiydi. Ama bu planın çıkışı yok, meşru Afgan hükümeti ayağı eksik. Obama 11 Eylül’ü kullanmaya çalıştı ama olayın üzerinden sekiz yıl geçmiş olması ve saldırıların şimdiye kadar birçok politikacı tarafından kullanılmış olması etkisini azaltıyor.
THE WASHINGTON POST
David Ignatius: Harvard Üniversitesi’nde yapılan bir simülasyona göre önümüzdeki dönemde İran’la ilgili gelişmeler pek parlak olmayacak.
BM’den ambargolar çıkmayacak, Rusya, Çin ve AB ile ilişkiler gerilecek, İran nükleer programı ilerlemeye devam edecek ve İsrail tek taraflı askeri müdahale tehditlerini arttıracak. ABD İran’ı engelleyemeyeceğini anlayınca çevreleme ve caydırıcılık stratejisine razı olacak. İran’ın Rusya ve Çin ile ilişkileri gelişecek, İsrail’in ABD ile ilişkileri yara alacak.
Bu sadece bir egzersiz ama yine de gerçek hayatla ilgili mesajlar veriyor. Savaşta olduğu gibi diplomasi de “sis” vardır, oyuncular diğerlerinin niyetlerini ve eylemlerini tamamen bilemezler, gönderilen mesajları yanlış okurlar ya da gözardı ederler, tahmin edilmeyen sonuçları olan işlere girişirler.
Jim Hoagland: Obama’nın Afganistan kararı dışarıda stratejik gereklilikleri ve içeride siyasi dengeleri gözetti. Afganistan’a gönderilecek 30 bin yeni asker Obama’ya zaman kazandırır ama ona alandaki gerçekleri değiştirme şansı vermez.
Obama şartların esiri olmaya devam ediyor, sadece El Kaide’ye karşı değil zamana ve mesafeye karşı da mücadele ediyor. Sarkozy savaşın Amerikanlaşmasından kaygılı. Yeni gönderilecek Amerikan askerleriyle beraber strateji, taktikler, lojistik ve komutada ABD’nin ağırlığı daha da artacak. El Kaide ile Pakistan, Suudi Arabistan, Mısır ve Yemen’de savaşamadığımız için Afganistan’da savaşmak zorunda kalıyoruz.
Eliot A. Cohen: Obama’nın Afganistan ile ilgili bir planı var. Ama plan strateji demek değildir. Washington’da “strateji” demek “yapılacak işler listesi” ya da en iyimser bakışla eylem planı demektir. “Kapsamlı” ve “yeni”den kasıtsa “benden önceki Başkan’ın yaptıklarını daha iyi yapacağım” anlamına gelir.
Gerçekte ise strateji tercih yaparken amaçlarla araçlar arasında bağlantı kurma sanatıdır. Stratejide öncelikler vardır (“şuraya kalmasa bile kaynakları buraya hasredeceğiz”), art arda sıralama vardır (“önce bunu yapacağız, sonra şunu”) ve zaferin teorisi vardır (“şu şu nedenlerle başarılı olacağız”).
Obama amaçları sıraladı ama yukarıdaki üç unsuru ıskaladı. Karşı tarafın ne olduğunu ve ne yapmak istediğini bilmezsek, ehil uygulayıcılara sahip olmazsak, sabır göztermezsek ve öğrediklerimizi unutursak başarılı olamayız.
THE WALL STREET JOURNAL
Shikha Dalmia: Hindistan gelişmekte olan bir ülke olarak ne kadar enerjiye ihtiyacı varsa o kadar harcama yapma hakkında vazgeçerse halkının yaşam kalitesini zengin ülkeler düzeyie yükseltemez.
Tom Gross: Filistin ekonomisi bu yıl yüzde 7 büyüyecek. İsrailliler ve Filistinliler hiçbir zaman sınırlar konusunda anlaşamaları kolay değil. Ama eğer Filisitn ekonomisi gelişirse bu gelecek için daha umutlu olmayı mümkün kılabilir.
ŞARK-ÜL EVSAT
Amir Taheri: İşler Humeyni rejimi için iyi gitmiyor. Karar alma süreci felç oldu. Rejim fırtınalı bir denizde kaptansız bir şekilde oreadan oraya savrulan bir gemiye benziyor. Bu durum İran, bölge ve dünya için kötü haber.
SUNDAY TIMES
Andrew Sullivan: Amerika küresel güç dengesindeki değişime uyanıyor. Irak ve Afganistan ABD’nin Süveyş krizidir. Siyasi ruhali hali kara. Ekonomi zayıf. Reagan öncesi dönem gibi.
INFORMED COMMENT
Juan Cole: Obama’nın stratejisini raydan çıkarabilecek 10 faktör
1) Afgan asker ve polislerin eğitimini hızlandırmak kaliteyi düşürebilir.
2) Mevcut Afgan ordusu Tacik ağırlıklı. Bu orduyu Peştu bölgelerine göndermek ters tepebilir.
3) Tarihte Taliban türü hareketlerin sadece beşte biri askeri olarak yenilgiye uğramıştır.
4) Peştu köylülerin Taliban’ı sevmediği varsayılıyor. Hıristiyan işgal askerlerine de kıyasla mı?
5) Taliban Müslüman, Pakistan’ın yüzde 12’si gibi Peştu ve Hindistan’dan nefret ediyor. Pakistan Karzai’ye karşı çatışan Taliban’a niye saldırsın ki?
6) Seçimle beraber meşruiyetini kaybetmiş Karzai.
7) Kabinenin yüzde 15’i hesaplarına para geçirme şüphesiyle araştırılıyor.
8) Peştular anti-emperyalist mücadelenin bayraktarlığını yapıyor.
9) Taliban ülkenin yüzde 10-15’ini kontrol ediyor ama buralarda El Kaide’nin var olduğuna dair bir işaret yok. El Kaide ile Taliban, Taliban ile Hikmetyar’ın Hizb-i İslami’si aynı şey değil.
10) ABD’de gerçek işsizlik yüzde 17 iken Afganistan’a 30 milyar dolar daha harcanmasını istemeyen Amerikan halkı.
THE AMERICAN CONSERVATIVE
Ximena Ortiz: Maço militarizmden yolsuzluğa ABD giderek birüçüncü dünya ülkesine benzemeye başlıyor.
NEW GEOGRAPHY
Joel Kotkin: Dünyanın altyapı, yaşanabilirlik ve ekonomik temeller üzerinden hesaplanan en akıllı şehirleri listesinde Singapur birinci. Onu Hong Kong, Curitiba ve Monterrey takip ediyor.