Güncelleme Tarihi:
SURİYE çöllerinde bir asker tank savaşını anlatıyor: DEAŞ bizim tanklarımızdan birini cornet’le vurmuştu. Bülent Binbaşım, Furkan Astsubay ve ben beraberdik. O tepenin alınması emredildi.
Sonra da iki tank ve bir ZMA (zırhlı), birlikte tepeyi ele geçirdik. Önce ÖSO’lar çıktı. O gün Türkmen Taşlıhöyük’ü ele geçirecektik. Yanımızdaki Türkmen ÖSO’cular çok heyecanlıydı.
Tankın birini Bülent Binbaşı geri tarafa aldırdı. Öndeki tankı köyü görecek bir yere, ZMA’yı da 30 metre öteye yerleştirdi. Tanka göre sol tarafa. Bülent Binbaşım köyü gözetlemeye ve tanka hedef tarifi yapmaya başladı. Herkes köye bakıyordu.
ALEV TOPUNA DÖNÜŞTÜ
Göz açımın içindeydi, ansızın başımı tanka doğru çevirdim... Tankın vurulduğunu gördüm.
Roketin tanka vurmasıyla M60’ın üzerinde devasa bir alev topu oluştu. Hemen ardından tankın kule kapağından bir alev topu fışkırdı. Belliydi, roket tankın içine girmişti. Şarapneller havada uçuşmaya başladı.
Bağırdım.
"Komutanım tank vuruldu.'
“ZMA’yı ve diğer tankı geriye çekin!”
Herkes mevzi aldı, yere yapıştı.
Vurulan tanka baktım. Tankın ön kapağı açıldı, şoför çıkmaya çalışıyordu. Yüzü ve kolları yanıktı. Bilinçsiz bir halde, yalpalayarak, tankın arkasına geçmeye çalıştı. Şoka girdiğini anladım. Yanlış bir yere gitmesin diye arkasından koştum, yakaladım.
“Bir şeyin var mı aslanım?”
“Komutanım arkadaşlarımı kurtarın!”
Yaralı Mehmetçik o haliyle kendini değil, tankın içinde kalan arkadaşlarını düşünüyordu. Bülent Binbaşım koşarak yanımıza geldi. Yaralıyı araca taşıdığımız gibi gönderdik.
DUMANLA KAPLANMIŞTI
Sonra Bülent Binbaşım önde, ben arkada tanka doğru koştuk. Bülent Binbaşım önce şoförün çıktığı kapaktan beline kadar girip baktı. Öksürerek geri çıktı, tankın içi kesif dumanla kaplanmıştı. Tankın içinden küçük küçük patlamalar duyuluyordu. Bu patlayanlar tankın uçaksavar mühimmatı ile tank mürettebatının silahlarının mermileriydi.
Paletler üzerinden tanka tırmandım. Derdim, kule kapağından içeriye bakıp, Mehmetçikleri kurtarmaktı.
Göz gözü görmüyordu. Alabildiğine boğucu, kesif ve zehirli bir duman tankın içini kaplamıştı ve bütün bunlar tankın vurulmasından sonraki bir-iki dakika içinde oluyordu.
Bu esnada patlamanın etkisiyle tankın dışındaki malzemeler yanmaya başladı. Tank yanıyordu, tankın içindeki, dışındaki malzemeler yanıyordu, tankın içindeki mermiler patlayıp duruyordu.
Ve biz hiçbir şey yapamıyorduk.
Böylece, içimiz acıya acıya tam tanktan uzaklaşırken art arta patlamalar meydana gelmeye başladı. Bunlar çok büyüktü. Artık tankın kendi mermileri patlıyordu. Sonra birden tank tamamen yanmaya başladı. Kule kapaklarından devasa alevler çıkıyordu. Çaresizlik içinde izlemeye başladık.
Üstüne bir de DEAŞ bizi havanlamaya başladı. Artık etrafımıza havan mermileri düşüyordu. Yapabilecek bir şey yoktu. Bölgeyi boşattık. Ve kendi üs bölgemize döndük.
SABAH HÂLÂ YANIYORDU
Tank saatler boyu yanmaya ve patlamaya devam etti. Sonra akşam, sonra gece... Bütün gece her şey, bu tankın yanışına kilitlenmiş gibiydi.
“Komutanım o tankı oradan yine biz alacağız.”
Sabah oldu. Tankı çekmeye gittik. Daha doğrusu bir kabir ziyareti gibiydi. O tankın üç Mehmetçik’in mezarı olduğunu biliyorduk.
EMNİYETLİ BİR YERE ÇEKTİK
Tank hâlâ yanıyordu. Emniyetli bir bölgeye çektik. Bu tank Diyarbakır’a bağlıydı. Daha sonra bu taburun personeli yanan tankın yerine görev almak için tabur komutanı ile ölümüne bir mücadeleye tutuşacaklardı. Herkes bu tankın yerine görev almak için kavga edecekti.
Peki 3 Mehmetçik’e mezar olan bu tank ne oldu?
Tankı gömeceklerdi!
Tankı, Antep tugayına gönderdik.
Üç Mehmetçik’e mezar olan o tankın Antep tugayında mezarı kazılacak, o mezara defnedilecekti. Üzerine de anıttan bir mezar yapılacaktı.
Bu olayı İHA’larla harekât merkezinden izleyen komutan bir emir vermek zorunda kalacaktı.
Bundan sonra yanan ya da patlayan tankların üzerine çıkmak yasaklanacaktı.
GİZLİ TÜNELDEN HAVANLI SALDIRI
DEAŞ’ın kimyasal saldırı yapmaya çalıştığını bilirdik. Fırat Kalkanı sırasında birkaç kez denemişlerdi. Bunu duymuştuk, ama hiç yaşamamıştık.Yaşayacaktık. Kasım ayı ortalarıydı. Gündüz şartlarında manevra yapan ÖSO savaşçılarına havanla kimyasal attılar. Bu saldırıda ÖSO 5 şehit ve 17 yaralı verdi. DEAŞ bu metodu çok sık kullanmasa da havan mermilerinin içindeki tahrip maddesini çıkartıp içine klorür gazı dolduruyordu. Bu saldırılarda hardal gazı kullandığına dair bazı iddialar da vardı.Havan mermileri ÖSO’nun tam içine düşmüştü. Havan mermilerinden sarımsı kirli bir gaz yayılmıştı. Hemen yardıma koştuk. Yardıma giden Özel Harp timinden arkadaşlar da bu gazla kirletilmiş bölgeye girmek zorunda kaldılar. Burada iki arkadaşımız atılan gazdan hafif şekilde etkilendi. Bulgular mide bulantısı ve baş dönmesi şeklindeydi.Çok ağır bir travma yoktu. Arkadaşları sıhhi tedavi ve tahliye noktasına gönderdik. Muayene olup, bir gün sonra geri döndüler ve mücadeleye devam ettiler. O bölgede bulunduğumuz bu zamanda çok yakın mesafeden Biksi atışlarına maruz kalıyorduk. Ancak gündüz şartlarında bile yerini tespit edemiyorduk.
ZEYTİN AĞAÇLARININ ARASINDA
Sonra üs bölgesine 100 metre mesafede, zeytin ağaçlarının arasında, ağzı taşlarla gizlenmiş bir tünel çıkışı olduğunu tespit ettik. Tünelin ağzına kaya, üstüne kepçelerle toprak yığdık.Bundan sonra atışlar kesildi. ÖSO’nun ifadesine göre tünel iki kilometre öteye kadar uzanıyor, diğer ucu Suflaniyah kasabasından çıkıyordu. Suriye, insanlık tarihinin en kirli ve kanlı çatışmalarının yaşandığı, aklın ve hayalin mücadelede büyük bir çeşitlilik ve metot ürettiği bambaşka bir yerdir. Burada çöl kumları kanlanmış bir şekilde havalarda uçuşur.
DRONE SALDIRILARINDA NE KULLANIYORLAR?
1- Hassas tapalı havan mermisi,
2- Tüfek bombası,
3- Drone’a pim çekme sistemi eklenmiş elbombası
4- Emniyet halkası çekilmiş şekilde kavanoz içine yerleştirilmiş elbombası. Drone’dan elbombasını atıyorlar, kavanoz yere çarpınca parçalanıyor, maşa kurtuluyor ve el bombası patlıyordu.
Bir asker anlatıyor: O gece üs bölgesinden çıktık. İleride bir verici vardı. ÖSO oraya daha önce çıkmıştı. Yağmur kesildikten sonra mücadele sahasının üstüne alabildiğine bir sis çöktü. Vericinin oradaki ÖSO’cular sızma, saldırı olma riskine karşı, yer değiştirip yanımıza gelmek istediler. Bu sefer de yoğun siste yollarını kaybedip, üstüne bir de mayına bastılar. Mayına ilk bastıkları anda bir şehit ve iki yaralı verdiler.
Tilki Kemal
SON GÖRÜŞÜMÜZ OLDU
Telsizle bizden yardım kılavuz istediler. Bizim yanımızdaki ÖSO savaşçılarından beş -altısı hemen hareketlenip onların yanına girmek istediler, biri de Tilki Kemal’di. Bülent Binbaşım onları mayına karşı çok ikaz etti. “Yapmayın, göremezsiniz” dedi ama dinlemediler. İşte Tilki Kemal’i bu son görüşümüz oldu.
Suriye içsavaşında 6 yıl değişik alanlarda çarpıştıktan sonra, son umut, gelip Fırat Kalkanı’na katıldı. Pek çok çatışmada yer aldı. En son kendi köyü olan Hava Höyük’ün kurtarılmasında vardı.
“En son” diyorum, çünkü bu fotoğrafı çektirdikten bir gün sonra köyünü, kendi elleriyle DEAŞ’tan kurtardıktan sonra ‘kendi köyünün içinde’ mayın patlaması sonucu şehit oldu.
BİZ DE MAYINA BASTIK...
Yanımızdan ayrılmalarından yarım saat kadar sonra bir patlama daha duyuldu. Biz havan filan düştüğünü düşünürken, telsizden gelen haberde şu vardı:
“Biz de mayına bastık. Üç şehidimiz, üç yaralımız var.”
Bunun üzerine Bülent Binbaşım telsizden “Kimse yerinden ayrılmasın” dedi, “Biz geliyoruz”.
Bülent Binbaşım dört ÖSO savaşçısını yanına alarak sisin içinde kayboldu. Yarım saat kadar sonra Bülent Binbaşı telsizle temasın sağlandığını bildirdi.
SİSTE ÖLÜM TARLASI
Durum şuydu: İlk ekip mayına basmış, yardıma giden ikinci ekip onlara ulaşmış, beraber dönerken yine mayına basmışlardı.
Sonra onları almaya bir ekip daha gitti. Onlar da orada mayına bastı. Bizim buralardan çıkış yapacağımızı düşünerek her yeri tuzaklamışlardı. İşte bu da böylece öğrenilecekti. Sisin içinde beklemeye başladık.Bir buçuk saat sonra ancak dönebildiler. Şehitlerin üçünü battaniyelerin içinde getirmişlerdi.
ÖSO savaşçıları çok sade törenlerle şehitlerini toprağa vereceklerdi. Onları alıp götürdüler.
628 rakımlı bu tepe alınmıştı, ama çok cana da mal olmuştu
ÖSO 560 ŞEHİT VERDİ
Fırat Kalkanı harekâtında TSK ile beraber hareket eden ÖSO savaşçılarının çok sayıda şehit ve gazileri var. 15 Şubat 2017 tarihi itibarıyla, toplam şehit sayıları 469, gazi sayıları ise 1712’ydi. Mart başlarında ‘Bab tamamen ele geçtiğinde’ ise 560 şehide ve 1983 gaziye yükseldi. Yani sadece Bab içinde 15 günde 91 şehit ve 271 gazi.. Bu veriler ne denli sert bir mücadele olduğunun da göstergesi.
YARIN: KRİTİK KENT DABIK NASIL ELE GEÇİRİLDİ