Güncelleme Tarihi:
İlk büyük şoktan sonra olan olmuş, on binlerce ev enkaz haline gelmiş, daha da önemlisi binlerce insan bu enkazın altında kalmıştı.
Durum tam bir felaketti.
Deprem dünya tarihinde görülmedik bir şekilde 20 milyon insanın yaşadığı alanı etkilemişti.
Düzce, Adapazarı, İzmit, Gölcük, Yalova ve çevresinde altyapı büyük ölçüde hasar görmüş, telefon ağı çökmüş, iletişim yapılamaz hale gelmişti.
Milyonlarca insan gırtlağına kadar deprem felaketine batmıştı.
Prof. Işıkara ile uzmanları ise bir başka zorlu savaşın içindeydi.
O ve arkadaşları Kandilli'de soluk almadan depremin gelişimini izliyordu.
Büyük şoktan sonra deprem bölgelerinde normal sayılabilecek bir hareketlilik sürüyordu.
Birbiri ardına artçı depremler oluyordu.
Işıkara ile arkadaşlarının beklediği depremlerdi bunlar ve onları rahatlatıyordu. Çünkü bu sarsıntılar bölgede biriken enerjinin boşalması anlamına geliyordu.
Salı ve çarşamba günleri deprem sonrası bir anormallik görülmedi. Kandilli'de çalışanlar bir ölçüde rahatlamışlardı.
Beklentiler bu artçı depremlerin giderek küçüleceği ve seyrekleşeceği yönündeydi.
CEHENNEM SAATLERİ
Ancak perşembe günü akşamüzeri hiç beklenmedik gelişmeler oldu.
Yalova kayıtçısında ürkütücü bir etkinlik başladı.
Işıkara ve arkadaşları aygıtın belirlediği hareketleri soluklarını tutarak izliyorlardı.
Bu sırada saat tam 17.12'yi gösteriyordu.
Bölgede ardı ardına depremler oluyordu.
Prof Işıkara o akşamüstünü anlatırken sanki aynı endişeyi yaşıyordu:
‘‘Aygıttan bir saniye bile gözümü ayıramıyordum. Hareket giderek sıklaşıyordu. Bir dakikada 4 deprem saymaya başladım. Verilenden ve değerlendirmelerden elde ettiğimiz bilgiler bu hareketliliğin Gemlik'e yani Kuzey Anadolu fay hattının güney koluna da sarktığını gösteriyordu.
Bu kol İznik üzerinden Gemlik Körfezi'ne girip batıya doğru uzanıyordu.’’
HEPİMİZİ ÜRKÜTEN GELİŞME
‘‘İşte bu beni çok endişelendirdi. Çünkü deprem, fayın kuzey kolunda, yani Hendek, Adapazarı üzerinden geçip İzmit Körfezi'ne giren ve batıya uzanan fayda olmuştu. Güney koldaki bu hareketlenme yeniydi.
Üç olasılık olabilirdi. Bu ya artçı depremlerin devamıydı veya deprem fırtınasıydı. Üçüncü olasılık ise ürkütücüydü, Güney kol yırtılabilirdi.
Bu yeni bir deprem demekti. İşte beni endişelendiren de buydu.
Bu olasılık hepimizi ürküttü.’’
Saat 18.30'a gelmişti. Bölgedeki etkinlik sürüyordu. Prof. Işıkara kararını verdi ve Hüsamettin Özkan'ı arayarak durumu bildirdi. Üç olasılığı da söyledi ve şöyle dedi:
‘‘Bu durumu halka bildirmeliyiz ve insanları uyarmalıyız.’’
Hüsamettin Özkan hiç tereddüt etmeden şöyle dedi: ‘‘Hemen açıklayın Hocam.’’
HAYATIMIN EN ZOR AÇIKLAMASI
Zor bir işti... Ama Prof. Işıkara hiç tereddüt etmeden durumu açıkladı ve halkı uyardı.
Bu açıklamadan sonra milyonlarca insan evlerini terk ederek sokaklara döküldü ve geceyi dışarıda geçirdi.
Işıkara bu çok zor kararı nasıl verdiğini şöyle anlatıyor:
‘‘Açıklamadan önce deprem sayısı 500'e ulaşmıştı. Zaman yoktu. Risk alamazdım. Onun için açıklamayı yaptım ve halkı uyardım. Nasıl olsa yaz, bir gece dışarıda yatılırsa bir şey olmaz, diye düşündüm.
Sonra burada geniş bir toplantı yaptık ve uzun uzun değerlendirmelerde bulunduk. Sonunda bunun bir deprem fırtınası olduğu kanaatine vardık. Zaten hareketlilik yavaşlamıştı. Güney kolunda yırtılma olasılığı kalkmıştı. Bunu da gece saat 02.00'ye doğru açıkladım.
Gerçi korktuğum başıma gelmemişti ve halkı sokağa dökmüştüm ama bunu riske edemezdim.
Şunu samimiyetle söylemek istiyorum ki eğer enerji boşalması olmasaydı benim beklediğim İznik-Gemlik fayının yırtılması olabilirdi.
Çok uzun bir geceydi. Açıklama yaparken halkın tepkisini düşünemedim bile.’’
Işıkara bu büyük depremde kendisinin daha geri planda kalması yani bu kadar çok basının karşısına çıkmasının yanlış olduğunu kabul ediyor.
Bu yüzden de bazı eleştirilere uğradığını söylüyor ve bu eleştirilerin bir bölümüne hak veriyor, ‘‘Şimdi o düzeni kurduk. Artık ben basının karşısına çok zorunlu olduğu zaman çıkıyorum. Bundan sonra bu işi böyle götüreceğiz’’ diyor.
ECEVİT'İN YAPTIĞI BÜYÜK JEST
Işıkara'yı en çok rahatlatan olay ertesi sabah Başbakan Ecevit'in teşekkür telefonu olmuş.
Hele Başbakan'ın şu sözleri:
‘‘Hocam, eğer bu akşam için de bir kuşkunuz varsa söyleyin bunu ben açıklayayım.’’
‘‘Teşekkür ederim Sayın Başbakan. Bunu söylemenizden büyük mutluluk duydum.’’
Ecevit'in bu tutumu Prof. Işıkara'yı çok yüreklendirmiş.
Ertesi gün normal geçmiş. Ondan sonraki günlerde de beklenen artçı depremler sürmüş.
Prof. Işıkara bir hafta sonra, yani pazartesi akşamından itibaren tam olarak rahatlamış.
Artçı depremlerin bir süre daha süreceğini söylüyor Prof. Işıkara. Bunların normal olduğunu özellikle belirtiyor.
Halkın korkmamasını, buna karşın tedbirli olmasını yineliyor.
Yaşanan bu faciadan sonra kentlerde önerdikleri önlemleri hükümetlerin daha ciddi bir şekilde yerine getireceğine inanıyor.
Prof. Işıkara söyleşimizin sonunda halka şu mesajı veriyor:
‘‘Sürekli kasıtlı söylentiler çıkarılıyor.
Halkımız bunlara kesinlikle iltifat etmesin. Depremler önceden belirlenemez. Böyle bir teknoloji yok.
Biz burada görevimizin başındayız. Eğer bölgede yeniden bir hareketlenme saptarsam bunu hemen açıklarım. Halkımız rahat etsin. Olayı 24 saat aralıksız izliyoruz.’’
Bugün en sorumlu yerde oturan bilim adamının açıklamalarından ve yaşadığımız felaketten bu sonuç çıkıyor...
Cumhurbaşkanı Demirel'in dediği gibi ‘‘Altımız çürük. Ama bu topraklarda da yaşamak zorundayız...’’
Öyleyse...
Depremle birlikte yaşamayı, ondan korkmamayı öğrenmeliyiz.
Kaderciliği bırakarak bizi deprem felaketinden koruyacak önlemleri almalıyız.
Bu toplumsal bilinci yaratmalıyız.